Vampir Nedir
Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan hayali canavar Vampir kültürü Babilden kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Ortaçağda yayıldı. 1200lerde ingilterede Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Mapın iddasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti
Sadece Hıristiyan Avrupada değil çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistanda kimi kadınlar , uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. 1001 Gece Masallarında dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Ginenin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır.
Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçeden türetildiğini öne sürer. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 1730lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını hergün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor. Karl Marxın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur.
1820lerde bir eleştirmen Vampiri olmayan tiyatro yok diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanu‘nun 1872de yazdığı Carmilla adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.
irlandalı yazar Bram Stoker, 1897 de yazdığı Drakula adlı eserinde türün bütün mitlerini toparladı ve bu konudaki en iyi klasiği meydana getirdi. Bu kitap vampir efsansinin sinemaya da atlamasına neden oldu. Alman dışavurumcu yönetmen Murnau , 1922 deki ünlü klasiği Nosferatu ile sinema tarihindeki ilk vampir filmini çevirdi. 1930 lu yıllarda Hollywoodun en gözde konularından biri vampirlerdi
Sinemanın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Leeydi. Zaman içinde vampirler, pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı , güzel yaratıklar haline geldi. Francis Ford Coppola ise Bram Stokerın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumladı.
Bilim Açısından Vampirlik
Bram StokerCalifornia Devlet Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanenin yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar
Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır. diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen Hikayelerde vampirlerin, neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu. demiştir.
Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğuruğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır. Porfiria hastalığı ve vampirlik Türkçe
Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifianın bir çok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ki bu bozukluklar sadece diş etinin çekilmesi değildir,yüz derisinde çatlamalar, burnun veya parmakların düşmesi gibi belirtiler de vardır. Orta çağda mezarlıklarından çıkarılan kişilerin bu kadar aşırı görüntü bozukluklarına sahip olduklarından bahsedilmemiştir. Ayrıca bu güne kadar kayıtlı olan 200 hastalık vakası vardır, ki bu da kocaman bir mite yol açabilecek büyüklükte değildir.
Vampirlerin gün ışığına çıkamadıkları ilk defa roman yazarları tarafından söylenmiştir. Oysa 18 ve 19 yy. vampirlerine gündüzleri de rastlandığına dair söylentiler vardır. Ayrıca Drakula her ne kadar bembeyaz bir cilde sahipse de, balkanlarda al yanaklı tasvir edilen vampir efsaneleri vardır. Queen Of The Damned filmindeki Akasha esmerdir.
insan vücudu, sindirim sistemine giren her besini en küçük yapı taşına ayırıp, bundan kendi moleküllerini yapar.Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarmısakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır.
Orta çağda daha yaygın olan bir hastalığın daha bu inanışların kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Discovery Channelda bir kadın, üç defa morga da uyandığını anlatmıştır.
Belki de bu mitin açıklamasını bu kadar uzakta aramaya gerek yoktur. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır.Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra saçlar ve tırnaklar uzamaya bir süre daha devam eder, bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur.
Türklerdeki vampir inanışları Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batının literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur Vampir – cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970li yıllarda Cihangir vampiri, gibi olaylar da yaşanmıştır
1884te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı Arminius Vambery Yaşamı ve Maceralarında Türklerdeki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asyaya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vamberye göre Osmanlılarda yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.
Cadılar hortlayan ölülerdir diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır, ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna tanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar . Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.
Borotavın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmıştır
Tırnovada cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez
Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu Üzerimize sanki manda çökmüş sandık dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. islimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı
Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü
Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı
Cadıcı Nikolanın tanımına göre, bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdarın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı bu cesetleri yakmak gerek dedi. Bu hususda şeran da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu
Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değilde kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır
1965 tarihli Fate Yazgı adlı Amerikan dergisi istanbulda yaşadığı, özel bir kan bankasını işlettiği ve Kont Drakulanın soyundan geldiği iddia edilen Kont Alexander Cepesi ile yapılan bir röportajı yayımlamdı. Olayı kaleme alan ve Capesiyi istanbulda ziyaret eden Leo Heiman adlı bir yazardır. Yazıya göre, vampir araştırmacıları tarafından güvenilir bir kaynak olarak kabul edilen ve Kazıklı Voyvodanın soyundan olan Kont Alexander Cepesi Romanyalı olup 1947 yılında eşi Olga ile birlikte istanbula yerleşir. Bir özel kan bankası kurar. Kişilerden kan ve plazma satın alıyor ve Türk hastaneleri ile Kızılaya pazarlamaktadır
Yazar Heiman Kont Cepesi ile istanbul Hiltonun barında buluşur ve söyleyişiyi Konta ait bir yelkenlinin de barındığı istanbul Yat Kulübünde sürdürür. Kont bir vampir uzmanıdır. Boğaziçine bakan beş odalı bir dairede eşi , iki kızı, iki kedisi ve bir papağanı ile birlikte yaşamaktadır. Kızlarından biri Fransız bir cerrahla diğeri Türk bir bankacıyla evlidir
Sohbet boyunca Yassıada şarabını yudumlayan kont Kazıklı Voyvodanın hikayesini uzun uzun anlatır ve Vlad Drakulun soyunun tek vampiri olduğunu söyler. Leo Heimanın yazısı 1980 yılında tekrar gündeme geldiğinde Amerikalı araştırmacı Fern S. Miller yazarın kimliğini çözmeye çalışsa da onunla ilgili bir iz bulamaz. Yazıyı yayınlamış olan Fate dergisi Heimanın adresine sahip olmadığını söyler. israil Hayfada bir Leo Heiman adresi bulunur ama adrese gönderilen mektup cevapsız kalır. Sonuçta 1980 den bu yana ne yazar Heiman ne de ropörtaj yaptığı kişi hakkında bilgi alınamadığından kaynak düzmece olarak kabul edilebilir.
1960 lı yıllarda istanbul basınını meşgul eden, Yeni Akşam gazetesinde manşet olan vampir haberi ise tümden uydurmadır ve Edouvard Roditinin kara mizah türündeki istanbul vampirleri, Çağdaş iletişim yöntemleri konusunda inceleme The vampires of istanbul a study in modern communication methods adlı öyküsünün kahramanlarından esinlenmiştir