Türk Dilinin Tarihi

Türk Dilinin Tarihi

Son 1600 yil içinde diger Türk devletlerinin Avrasya’da, Orta Asya’da, Hindistan’da, Iran’da ve Anadolu’da büyük güçler halinde, önceden hazirliksiz olarak ortaya çikislarinda da tarihi bir anormallik göze çarpar. Tarihçilerin göçebe (nomad) teorisine göre bütün Türk devletleri ve imparatorluklari daima ‘geçici’ kuruluslardi. Türkler memleketlerinde daima ‘yabanci’ idiler. Orta Asya’ya ancak 8. yüzyildan sonra Anadolu’ya da 900 yil önce, 1071 Malazgirt Savasi’ndan sonra gelmislerdir. Diger bütün milletler antik çaglardan beri bugünkü cografyalarinda yasamitlardir.

Bilinen tarihi çaglarda, Avrupa’da Almanlar, Anglo-saksonlar, Vikingler, Galyalilar, Latinler, Ispanyollar, Slavlar, Yunanlilar Asya’da Hintliler ve Çinliler Orta Dogu’da Farslar, Gürcüler, Araplar, Ibraniler, Misirlilar hep kendi cografyalari içinde veya yakininda yasamislardir. Sadece Türkler bu kuralin disinda kalmislar, yalniz onlar bu hususta bir ‘anomali’ göstermislerdir.

ikinci tarihi ‘anomali’ de ‘kayip diller’ olgusudur ki bu ‘tarihte devamlilik’ açisindan kabul edilemez. Sanskiritçe, Grekçe, Latince, Anglo-Cermen dilleri, Farsça, Arapça, Ibranice, Türkçe gibi büyük diller ve hatta, Arnavutça, Gürcüce, ve Ermenice gibi küçük diller, makul bir devamlilik gösterirler. Hepsi eski dil karakterlerini ve ana yapilarini korumuslar, ancak kelime hazineleri degisiklige ugramis, dost veya düsman bir çok milletlerden aldiklari kelimelerle dillerinde bazi degisiklikler olmustur. Eski çagin kayip dillerinin sahiplerinden olan Sumerliler, Elamlilar, Medler, Iskitler, Hititler (Hattiler), Frigler, Liydyalilar, Truvalilar, Etrüksler, Partlar ve Aramiler dünya uygarliginin kesfi ve yaradilisinda rol oynamislar, sanat ve kültürde yaptiklari atilimla eski Yunan rönesansinin temellerini atmislar ve dolayisiyla da bugünkü modern uygarliklarimizin olusumunu saglamislardir.

Bu eski milletlerin dilleri cografyaci Strabon zamaninda hala yasiyordu. Öyleyse niçin bu büyük milletlerin dilleri kayboluyor da bugün yasayan küçük milletlerin bile dilleri kaybolmuyor, ki bu küçük milletler daima o eski büyük milletlerin idareleri altinda yasamislar, her türlü esarete ve imhaya maruz kalmislardir. Öte yandan, mesela koca bir Sumer devleti, milleti ve dili yok oluyordu ki bu dil, Ibrani Tevrat yazarinin ifadesi ile ‘bütün dünyanin konustugu dil idi’. Böylece mantik yine gösteriyor ki, eger normal tarihi gelisme ve devamlilik korunacaksa bu eski ve antik dillerin asla kaybolmamalari gerekiyordu.

kayip diller’ genellikle Sami veya Hint-Avrupa dilleri disinda kalan aglutinatif (bitisgen) bir dil grubunu olusturuyorlardi. Bu sartlara uyan bir çok kayip diller arasinda olan ve muhtelif yazarlarca –sanki Asya kitasinda tek bir dil grubu varmis gibi- ‘Asyanik’ tabiri ile anilan, Sumerce, Elamca, Etrüksçe, Urartuca ve Hurrice gibi dillerin Ural-Altay dilleri grubuna baglanmasi gerekmekteydi ki bu grubun Avrasya’daki büyük yegane temsilcisi Türkçe’dir. Böylece iki anomalinin tarih kitaplarindan çikarilmasi için, bu kayip dillerin herhangi bir sekilde veya diyalektte Türkçe ile akrabaliklarinin ispati gerekmekteydi.

Daha önce belirttigimiz gibi, ‘kayip diller’in , üç büyük dil grubundan biri olan Turan yani Türkçe grubu ile ilgili olmasi gerekiyordu. Biz bu yoldan hareket ederek kayip dillerin sirrini çözmeyi basarmis, insanlik tarihinin son 5000 yil boyunca Türk dilinin global yayilisi ve gelisimini tesbit etmis ve Türk tarihini olusturan ve bugün bazilarinca Hunlar’dan Türkiye Cumhuriyeti devletine kadar 16 halkasinin bilindigi, uzun zincirin kayip halkalarini ortaya çikarmis bulunuyoruz.

Kayip dillerin çözümü ile Türkçe konusan eski halklarin tarihini ortaya döken ilerideki bölümler gösterecektir ki, hiç degilse kayitli 5000 yillik tarih dönemi baslangicinda, Proto-Türkler’in ana vatani Anadolu-Transkafkasya-Mezopotamya üçgeni içinde kalan bölgeydi. Kültürel ipuçlari ise bu ana vatanin M.Ö. 7000 yilinda bizzat Anadolu oldugunu göstermektedir.

ISKITLERIN ATALARI VE KAVIMLERI
Herodot Iskitlerin kökenleri hakkinda su bilgileri verir

“Iskitlere göre, ülkelerinde yasayan ilk adam Targitaus adli biri idi. Babasi Zeüs ve anasi Borysthenes (Dnieper)‘in bir kizi idi. Targitaus’un üç oglu oldu Leipoxais, Arpoxais ve Kolaxais.” (Herod IV.5)

“Leipoxais’dan Auchat(ae) Iskitleri Arpoxais’dan Katiar ve Trasp’lar en genç olan Kolaxais’dan da Krali Iskitler yahut Paralat’lar ortaya çikti. Hepsine, bir krallarinin adina izafeten Skoloti adi verilmistir.” (IV.6)

“…ve Farslar bütün Iskitlere ‘Sakalar’ derler.”(VII.64)

Suna eminiz ki bu isimlerin çogu etimolojik olarak Türkçe izah edilebilir. Zamir, çogul eki ve diger Yunan eklerini parantez içinde gösterip sadece kelime köklerini kullanarak, Iskit atalari sayilan bu isimleri inceleyebiliriz.

Targit(aus)
Turgut veya Türküt “Türkler” veya türküt “güçlüler”. (Prof. Togan, Targitase>Türküt “Türkler”, Skolot “Çigiller” ve Paralat “Barullar” iliskilerini daha önce göstermistir.)

Leipoxa(is) veya Lei-poksa< Türkçe Ulu-bahsi “ulu hoca”.
Arpoxa(is) veya Ar-poxa < Türkçe Er-bahsi “er-hoca”.

Kolax(ais), muhtemelen > Kolah (Kafkas bölgesindeki eski bir millet ki bunlar için 7.yy. Bizans tarihçisi Theophilaktos Grekçe Xolx (okunusu Kholh) adini kullanmistir. Hatta epik Yunan siirlerinde iki l ile kollah seklinde yazilmis olabilir. Böylece l=r kuralina (LIScGEL 403) göre Kollah < Korlah < Türkçe Karluk. Ayni kelime, muhtemel bir l=n ve m=n (Dor.) fonetik degisimi ile (LIScGEL 403, 421), Kollah < Kolnah < Kolmah < Türkçe Kalmak veya Kalmuk adini ortaya çikarir. Her iki isim de tarihte ve destanlarda geçen meshur Türk kavimlerine aittir. Türk Dili’nin Besbin Yili, s.103-104)

EU.XEN(OS9 / A.XEN(OS) / ACHER.ON “KARADENIZ”
Tehlikelerle dolu bir deniz olan karadeniz, hakiki bir iskit denizi idi. Ona verilen bu eski Yunanca isimlerin kökleri de Türkçe izah edilebilir.

(Pontos) Axenos (“ ‘konuk-sevmez’ deniz” adinda, Gk.a- “alayhte , karsi” ve Gk. xenos “yabanci” anlami tasir. Bu ad, bölgeye eski Yunanlilarin yerlesmelerinden önce verilmis olmalidir. Böylece, xen(os) (ksen veya kzen), < Türkçe küsen, veya

(Pontus) Euxenos (“konuksever deniz”) adinda ise, Gk. eu- “lehinde” ve yine xenos “yabanci” demektir. Ayni sekilde xen(os) < Türkçe küsen, veya kizan olur, ki bu defa, Euxenos ifadesinin asil anlami “Küsen’e (Karadeniz’e) dost olan” anlamina geliyor. Zira artik Yunanlilar bu bölgede yerlesmisler ve de Iskit veya Kimmerler tarafindan sevilmeye baslanmislardir.

Acheron adina gelince, Homeros’un “Pyriphlegethon Acgeron’a akar” ve “Gemi Dünyanin sonuna, derinden akan Okeanusa geldi. Orada Kimmerlerin memleketi (Kirim) ve sehri duruyor” (Odysseia XI) ifadeleri, Ksenophon’un Karadeniz’in bati sahilinde Heraclia (Eregli) yakinindaki Acherus Yarimadasindan bahsetmesi (Ksenophon VI.2.) ve Acheron veya Acherus’un Hades’te (ölüler diyarinda) bulunan bir “felaket irmagi” olarak tarif edilmesi ve de Pyriphlegethon (Borydthenes (modern Dnieper)) kelimesinin asagidaki Ek Lügatçe’deki analizi, Acheron adinin Karadeniz’e Homeros çagi öncesi verilen bir isim oldugunu gösterir. Bu isim de Türkçe bir etimolojiye sahiptir. Kok kelime Acker veya Aker < Ogur Türkçesi Ökür/Ögür < Türkçe Ögüz “Deniz Irmak karadeniz.”

GÜNEY KARADENIZ HALKLARI
Güney Karadeniz bölgesi doguda Kafkaslardan batida Trakya’ya kadar uzanir. Bu bölgede yasamis olan eski topluluklara ait en iyi kaynaklar Herodot, Ksenophon ve Strabon’dur. Bu mevzuda bilhassa Ksenophon, M.Ö.4.yüzyilda, Iran krali Artakserkses II’nin (hük.404-359) kardesi Genç Keyhüsrev (Kyrus) tarafinfdan Iran tahtini ele geçirmek amaciyla hazirlanan ve ücretli Yunan ve yerli askerlerden olusan bir ordunun Sardis’ten Iran’a yürüyüsünü ve dönüsünü anlatan eserinde bize bazi bilgiler verir. Kuzey Mezopotamya’da, Kunaxa muharebesinde Genç Keyhüsrev’in ölmesi üzerine, Yunanliklardan olusan ordu Ksenophon’un liderliginde Dogu Anadolu daglarini asarak Trabzon’a ve sonra da sahili takiben Giresun (Cerasus), Ordu (Cotyora), Sinop üzerinden Trakya’ya ulastilar.

Ksenophon!a göre, Karadeniz sahilinde yasayan kavimler, Kholh’lar, Mossinoik’ler, mitolojik Amazonlar, Khalyb’ler yahut Halizon’lar ve Trakyali adi ile andigi diger bazi milletlerdir. Bunlarin adlarini, bazi sahis isimleri ile birlikte kismen burada kismen Ek Lügatçe’de inceleyecegiz.

KHOLH’LAR
Bunlardan, önceki bölümde Iskitlerin atalarindan biri olan Colax(ais) (Kholh) adini incelerken bahsetmistik. Kholh’lari (Karluk’lari) Kafkaslarin güneyinde ve güney batisinda Eski Yunanlilarca Kolkhis adi verilen memlekette yasayan bir millet olarak taniyoruz. Ksenophon’a göre, Kholh’lar Trabzon’dan Giresun’a kadar olan sahildeki Yunan sehir sitelerine yakin ova ve daglardaki küçük kasaba ve köylerde yasiyorlardi.

KHALYBES (HALIZONLAR), KHALDA(i), VE MOSYN(I), MOSYNOEK(I)
Strabon, Alazon, Halizon ve Amazon kelimelerinin kullanilisindaki kargasadan bahseder. (XII.3.20.22) Herodot, Borysthenes (Dnieper) irmaginin yakininda yasayan Alazon Iskitlerinden söz eder. (IV.17) Homeros’ta, kelime Alizon (Ilyada II) ve Halizon (a.e.V) sekillerinde geçer

Ve Alizonlar, Odios ve Epistrophos’un kumandasindaydilar onlar, gümüsün çiktigi, uzak Alybe’den gelmislerdi.

Strabon Alybe denen yerin,Kizilirmagin dogusunda oldugunu söyleyerek Halizon’lari,Küçük Asya’da yasayan ve Yunanli olmayan en önemli kavimlerden saydigi Khalyb’lerle birlestirir (XII.3.20 XV.5.23) ve eski Kahlyb’lerin kendi zamaninda Amisos (Samsun) ile Trabzon arasinda yasayan Khaldai kavmi oldugunu iddia eder. (XII.3.19,28) Ksenophon zamaninda, kavimlerin en savasçi olani diye tarif ettigi Kahlyb’ler yine ayni bölgede yasiyorlardi. (IV.6,7V.5) Herodot, Khalyb’lerin Lydia krali Kroesus idaresindeki milletlerden biri oldugunu yazar. (I.28)

Halizon, Khalyb ve Khald(ai) kavimlerinin adlari, asagida görülecegi gibi, birbirine ve ayni zamanda Amazon adina çok benzemektedirler.

Halizon ((1) < Türkçe Kal-i(g)-don “ebedi kiyafet ebedi öz”)

Halizon ((2) < Türkçe Kal-i(g)-don “çevik öz”)

Halizon(es) kelimesinde, Amazon adindaki ama “ana” yerine kali “ebedi” kelimesi kaim olmustur. Böylece (1) Hali-zon > Hali-zon < Türkçe Kali-don “ebedi öz” “kal-i / kal-ik “gök, yukari kat, sema kalmis, kalan (ebedi)” ki kal- “kalmak” fiili ve -ik /-ig ekinden olusmustur. Kelimenin bir diger etimolojisi de yapilabilir (2) Hali-zon < Türkçe Kali(g)don “çevik öz”, kelime anlamiyla, “siçrayan (kisi)” (O. Türkçe kali- “siçramak”), ki bu anlam Homeros’un Amazon kraliçesi için kullandigi ‘çevik Myrina’ tabirinin belki de kaynagini teskil eder.

Khalyb (< kerkük ve Azeri Türkçesi Kal-ip “kalmisebedi”)

Khalyb kelimesinin bu yorumunda, normal Türkçede 3.sahis geçmis zaman partisipini olusturan –mis ekine tekabül eden Kerkük ve Azerbaycan Türkçesindeki –ip eki ile kal- fiilinden bir isim-sifat olusturulmustur.

Khald(ai) (< Türkçe Kal-di “kalan ebedi”)
Khaldai kelimesi de Türkçedir Khald(ai) < Khaldu < Türkçe kal-di, kelime anlamiyla, “kalmis olan, kalan ebedi,” ki burada kal- fiilinden 3.sahis tekil geçmis zaman siygasi –di ile bir sifat-isim hali olusmustur.

Muhtemelen Kerkük ve Azeri Türkçesini içeren Khalyb adi, ve ayni halk olan Khald’larin da Babil’de yasamis Khaldu’lar veya Kalde’lilerle iliskili olmasi gerektigi düsünülürse, bu halklari bugünün Kerkük ve Azerbaycan Türklerinin de atalari sayabiliriz.

Karadeniz sahilinde yasayan diger önemli bir kavim de Mosynoek’lerdir. Herodot, Dara’nin Pers imparatorlugu içinde yasayan milletler arasinda Mosynoeki kavmini de sayar (III.94). Ksenophon, onlari Sinop ile Giresun arasindaki sahil seridinde gösterir. (V.4) Strabon, Mosynoek ve Mosyn kelimelerinde Yunanca anlamlar arar. Bizce her iki tabir de Türkçe etimolojiye sahiptir.

Mosyn(i) (< Türkçe Beçen “Peçenek”)
Yunanca’daki m=p (LiScGEL 421) ve b=p (LiScGEL 510) fonetik degisimleri göz önünde tutulursa, m

Mosynoek(i) (< Mosynek
Bizce Mosynoeki adi, Mosyn(i) kelimesinin baska bir seklidir ve de Beçen kelimesinin diger sekli olan “Peçenek” adinin tam karsiligidir Mosynoek(i) > Mosynek > Pesynek > Türkçe Peçenek, ki bu kelime esasinda, önceki bölümde de isaret ettigimiz gibi Beçen kelimesinin bir çoguludur. Burada –ek / -ik Ogurca (Macarca) ve Yafes dillerinde mevcut olan bir çogul ekidir. Latince’de Peçenekler için kullanilan Bissen(us) tabiri de Kk. Mosyn ve Bithny (>Bisin) kelimelerine çok yakindir ve sonraki Yunanlilar onlar için Patzinak adini kullanmislardir ki, bu da fonetik bakimdan Mosynek(i) kelimesinin hemen hemen aynisidir. Daglarda kasabalar ve köyler içinde yasayan bu Mosynek’ler öldürdükleri düsmanlarinin kafalarini keserek teshir etmeleri (Ksenophon (V.4) gibi örf ve adetleri bakimindan Iskitlere benzerler.

Yukarida incelenen kelimeler disinda kalan, Karadeniz’in sahil bölgeleri ile ilgili bazi eski kavim ve sahis adlari ve cografya isimleri asagidaki lügatçede ayrica analiz edilmistir. Bu kisa çalisma, bu uzun sahil seridinde yasayan eski topluluklarin çogunun Türkçe-konusan halklar oldugunu göstermektedir.

Prof. W. F. Albright tarafindan hatirlatilan “Iste burada arkeoloji yine eski bir felsefi söz olan ‘natura non facit saltum’ “tarihteki bütün zahiri devamsizlik içinde (bile) bir devamlilik mevcuttur” vecizesinin tam aksine tarih kitaplarinda mevcut olan “Kayip Diller” olgusu büyük bir tarihi ‘anomali’ olusturmaktadir. Sanskritçe, Grekçe, Latince, Anglo – Cermen dilleri, Farsça, Arapça, Ibranice, Türkçe gibi büyük diller ve hatta Arnavutça, Gürcüce ve Ermenice gibi küçük diller makul bir devamlilik gösterirler. Kayip dillerin sahiplerinden baslicalari olan Sumerliler, Elamlilar, Medler, Iskitler, Hititler (Hattiler), Frigler, Lidyalilar, Truvalilar, Etrüskler ve Aramiler hepsi zamanlarinin büyük milletleri olmuslar, uygarligin kesif ve yaradilisinda rol oynamislar, sanat ve kültür’de yaptiklari atilimlarla eski Yunan Rönesansinin temellerini atmislardir.

Öyleyse niçin bu büyük milletlerin dilleri kayboluyor da bugün yasayan küçük milletlerin dilleri kaybolmuyor. Mesela koca bir Sumer devleti, milleti ve dili yokoluyor ki bu dil Ibrani Tevrat yazarinin ifadesi ile “bütün dünyanin tek dili” idi (Genesis – Tekvin 11.1-2 “BÜTÜN DÜNYANIN DILI BIRDI”). Çivi yazilarinin ilk basarili çözümünü yapan kisi olarak bilinen Sir Henry Creswicke Rawlinson Sumer dilinin Turani bir dil oldugunu ileri sürmüstü. Her halukarda mantik gösteriyor ki eger normal tarihi gelisim ve devamlilik korunacaksa bu eski dillerin asla kaybolmamalari, bunlarin bugüne kadar yasamalari ve bizce malum herhangi bir sekil veya diyalekt içinde devam etmeleri gerekiyordu.

Uzmanlara göre ‘kayip diller’ genellikle Sami veya Hint – Avrupa dilleri disinda kalan aglutinatif bir dil grubunu olusturuyorlardi. Bu sartlara uyan birçok kayip diller arasinda olan ve muhtelif yazarlarca ‘Asyanik’ tabiriyle anilan Sumerce, Elamca, Etrüskçe, Urartuca ve Hurrice gibi dillerin Ural Altay dilleri grubuna baglanmasi gerekmekteydi ki bu grubun Avrasyadaki yegane büyük temsilcisi Türkçe’dir. Böylece, yukarida belirttigimiz tarihi anomalinin tarih kitaplarindan çikarilmasini istiyorsak, bu kayip dillerin herhangi bir sekilde veya diyalektte Türkçe ile akrabaliklarinin ispati gerekmekteydi. Biz bu noktadan hareket ederek kayip dillerin sirrini çözmeyi basarmis, insanlik tarihinin son 5000 yili boyunca Türk dilinin global yayilisi ve gelisimini tesbit etmis bulunuyoruz.

Çatalhöyük’te Arkeolog James Mellaart tarafindan kesfedilen M.Ö 6300 yilina ait Anadolu kültürünün bir Türk kültürü oldugu gösterilebilir. Prof. Mellaart’in buldugu iki pars rolifeyi (kitabin arka kapagi – soldaki resim foto Mrs. Mellaart) ile temsil edilen Ana – Tanriçayi 6000 yil sonra Italya’da Etrüskler de aynen taniyorlardi (ön kapak – sagdaki resim foto Editions d’art Albert Skira) ki Etrüsklerin bir Türk diyalekti ile konustuklari kitabimizda ortaya çikarilmistir. Ve bu 8300 yil önceki Anadolu kültürü bir gün içinde varolmadigina göre kültür tarihi bakimindan eserimizin ikinci adini “Türklerin On Bin Yili” olarak ifade ettik. Hakiki yani yazili Türk tarihi ise çagimizdan 5000 yil öncesine yazinin Sumerliler tarafindan icadina uzanmaktadir ki Sumer dilinin de bir Türk diyalekti oldugunu göstermis bulunuyoruz. Çok muhtemeldir ki, Sumer dili daha sonra Farsçadan ve bilhassa Arapçadan bol miktarda alinti yaparak zamanla dil bilginlerince Akadca, Asurice, Babilce, ve Aramca ismi verilen ve Sami dil grubuna sokulan sofistike bir ‘yazi dili’ veya dilleri haline dönüsmüstür ki bu dilleri Osmanli Türkçesi ile kiyaslamak mümkündür.

Ayrica Iskitçe, Frigce, Truvalilarin, Likyalilarin dilleri ve Hurrice, Urartuca, ve Macarca – Fince ve Çuvascanin atasi saydigimiz Pelasg (Ogur) dili ve Perslerin resmi dili olan Akhamenid Aramcasi ve yine Perslerin diger resmi dili olan Elamca, ve Partça dahil birçok kayip dillerin, çivi yazisi veya Arami (Fenike) alfabesiyle yazilmis eski yazitlarin ve / veya bu milletlerin krallarinin ve asillerinin adlarinin ve bazi eski cografi terimlerin tercüme edilerek, esasta Türkçe olduklari ispat edilmis böylece Yunan ve Roma’nin temellerini kuranlarin Türk uygarliklari oldugu ortaya çikarilmistir. Orta Asya’da ise az miktarda yazitlarin incelenmesine ragmen Saka-Yüeçilerin, Sogd’larin, Eftalitlerin Türkçe konustuklari saptanmistir.

Bu uzun tarih devresinde Türk dilleri ana yapilarini oldukça iyi korumuslardir. En uç Türk dilleri olarak gördügümüz Macarca ve Fince bile büyük miktarda yabanci kelimeler alarak lügatlerini sisirmelerine ragmen Türkçe olan gramer yapilarini korumuslardir.

VIII. asir Göktürk yazitlarinin yeniden tefsiri ile o zamanki Orta Asya’da Ipek Yolu üzerinde kökü eskilere dayanan yeni bir Budist Türk Devletinin varligi kesfedilmistir.

XIII. yüzyil ‘Mogol’ dilinin ve bugünkü ‘Çuvas’ dilinin müstakil birer Ural Altay dilleri olmayip, karakterleri, yapilari, ve kelime hazineleri bakimindan Türkçe birer dil olduklari gösterilmistir. Büyük bir Türk dünyasi içinde seyahat eden Marco Polo’nun bazi Türkçe kelime ve tabirleri ilk defa bu kitapta ortaya çikarilmistir.

Yakin zamanlarda Orta Asya’nin Isik Gölü civarinda altin elbiseli bir Türk beyine ait kurganda kesfedilen bir gümüs kasenin üzerinde bulunan ve Göktürkçeye benzer bir alfabeyle yazilmis M.Ö. 5. asra ait iki satirlik bir yazit yeniden tercüme edilmis ve bu suretle eski Türk mezarlarinda baska bir dünyaya göç eden bir beye refakat eden yakinlarinin ‘gönüllü’ olarak ona katildiklari tesbit edilmistir.

Eser dört kisimdir. Bölüm 1 – 6, son 1400 yilin Türk dillerini ve uygarliklarini kisaca incelemekte, bir anlamda yeniden kesfetmektedir. Bölüm 7 – 29), asil mevzu olan ‘Kayip Dillerin Çözümü’ ile ilgilidir. Bölüm 30 – 32, eski Türk diyalektlerinin Hint – Avrupa ve ve Sami dilleri dahil diger bazi dillere tesirlerini incelemektedir. Bu arada eski Yunancanin baslangiçta kuvvetli bir ihtimalle Yunanistan’in eski otokton halki olan Pelasglarin konustugu Ogur Türkçesi üzerine insa edildigi, Greklerin tanri ve tanriçalarinin adlarinin ekserisinin Türkçe ile izah edilebilecegi gösterilmistir. Bölüm 33, birçok cografi isimlerin desifre ve tercümesine hasredilmistir. Eser bir sonuç yazisiyla tamamlanmaktadir.

Yeni olarak Türkçe kitabin 2. Bölümü’nde Tun-huang’da bulunan iki Türk-Tabgaç Yaziti’nin tercümesi, 9. Bölümü’nde Etrüsk sayilarinin yeni bir analizi, Perugia Cippus Yaziti’nin tam metninin daha dogru olarak çözümü, yeni bir Hatip (Haranguer) yazitinin tercümesini, ve genelde Etrüskçenin çok daha ileri bir analizini, 11. Bölüm’de bir Lidya yazitinin ve meshur Lemnos-Kaminia Yaziti’nin çözümü, ve 16. Bölüm’de de ek olarak Melikishvili’den alinan 120 kadar Urartuca kelimenin etimolojisi yapilmistir.

Eserden su önemli sonuçlar da çikarilabilir.

Kürtler ve Ermeniler tarafindan ilk konusulan dil farzedilen Yafes dili aslinda bir Türk dilidir. Yafes, Sam ve babalari Hazreti Nuh birer Sumerlidir yani Türktür.

Ilyada, Sehname ve Roma sairi Virjil tarafindan yazilmis olan Aeneid adli destanlarin ilk önce Türk dili ile yazilmis veya söylenmis olmalari pek muhtemeldir. Truva ve Iran – Turan savaslari büyük bir ihtimalle ayni milletin (Türkler’in) iki unsuru arasinda geçen iç savaslardir.

Ilk Girit uygarliklarini çok muhtemelen Türkçe – konusan uygarliklar yaratmistir.

Kitabin Ingilizce basliginda sadece bir nüans saklidir. Buradaki Dünya, Sumerliler’in yakin dünyasidir. Yani, bazilarinin zannettigi gibi bütün diller Türkçeden dogmus degildir. Bilakis, Sumer Türkçesinde buldugumuz alinti kelimeler gösteriyor ki Indo-Avrupa dili olan Farsça ve Sami dili Arapça da Sumerlilerin eski dünyasinda mevcut idi.

Arapça ve Latince dahil bütün eski alfabeler Arami – Fenike alfabesinden türemislerdir. Göktürk alfabesi, bilhassa ince ve kalin ünlü ve ünsüz fonemleri belirleyen kendine özgün orijinal harfler eklemek suretiyle bu alfabeler arasinda en mükemmeli olarak ortaya çikar.

Bu bilimsel çalisma ile ortaya çikan yeni, daha dogrusu asil Türk kimligi, onu içine sindiren her Türk vatandasinin bugünkü ve yarinki yasam tarzini düzenleyecek, Atatürk’ün hedefledigi çagdas uygarlik seviyesinin üstüne çikmamizda en büyük rolü oynayacaktir.

Ayrıca kontrol et

Melikşah Hayatı

Melikşah Hayatı, Melikşah Kimdir?

Melikşah Hayatı Sultan Alp Arslan’ın oğlu türk Selçuklu Hükümdarı Melikşah, 1055 yılında İsfahan’da doğmuş, 1092 …