Sinir Sistemi Hastalıkları
Tüm zihinsel ve motor yetilerimiz, hafıza, düşünce, duygulanım ve reflekslerimizin tamamı beyin, beyincik ve omurilikden oluşan merkezi sinir sistemi aktiviteleri sonucu oluşmaktadır. Merkezi sinir sistemi ise tüm vücudumuza ve organlarımıza yayılan çok geniş bir periferik sinir sistemi ağı sayesinde hem vüdumuzun tamamı hemde içinde bulunduğumuz çevre ile sürekli iletişim halindedir. Bütün sinir sisteminin embriyogenez esnasında yapısal oluşumu ve hayat boyu normal fonksiyonunu sürdürebilmesi çok sayıda genin uygun zaman ve yerde aktivasyonu veya susturulması ile mümkün olmaktadır.
Bu gün modern moleküler genetik ve hücre biyolojisi (neurobiology) sayesinde sinir sisteminin oluşumu ve fonksiyonu için gerekli birçok moleküler mekanizmayı öğrenmiş durumdayız. Dahası, bu bilginin yeni tanı ve tedavi yöntemlerinde uygulamalarını giderek artan oranlarda görmekteyiz.
Anlaşılacağı üzere genetik etiyolojiye sahip sinir sistemi hastalıkları neonatal ve erken çocukluk yaşlarında bulgu verebileceği gibi çok daha ileri yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir. Özellikle orta yaş üzeri nüfusun giderek arttığı batı toplumlarında Alzheimer hastalığı, ALS ve benzeri birçok nörolojik hastalığın morbidite ve mortaliteyi ciddi oranda etkiler derecede ön plana çıktığını görüyoruz. Yukarıda bahis olunan hastalıklar gibi birçok nörolojik hastalığın genetik komponentleri olduğu bir süredir bilinmektedir. Ancak sinir sistemi hastalıklarında genetik komponent her zaman tek bir gendeki mutasyona indirgenememekte ve bu hastalıklar çoğu zaman kompleks bir kalıtsal geçiş sergilemektedir. Örneğin Alzheimer hastalığında beyin dokusunda görülen morfolojik plaklar Parkinson hastalığında görülenlerle en az bir ortak moleküler genetik mekanizmayı paylaşmaktadır
Öte taraftan, Huntigton hastalığı, Frajil-X sendromu ve spinoserebellar atrofi hastalığı ilişkin genetik lokuslarda mecvut tekrarlayıcı Dna motiflerinin genişlemesi sonucu oluşan “dinamik mutasyon” hastalıklarıdır. Bu hastalıklarda etken tek bir gen olmasına rağmen nesilden nesile genetik patoloji ağırlaşmakta (tekrarlayan Dna motif sayısının giderek artması sonucu) ve dolayısıyla hastalığın görülme sıklığı veya hastalığın ağırlık derecesi aile fertleri arasında değişkenlik göstermektedir.
Sinir sistemi hastalıklarının moleküler genetik patolojisinde son zamanlarda ön plana çıkan bir diğer mekanizma ise “Apoptosis” olarak adlandırılan moleküler genetik mekanizmalar yoluyla oluşan hücre ölümleri sonucu doku ve fonksiyon kaybı oluşmasıdır. Nörodejeneraratif hastalıkların bir çoğunda hastalığın moleküler mekanizması apoptosis yoluyla veya başka özgün hücre içi iletişim yollarının aksaması nedeniyle oluşan hücre ölümü veya fonksiyon kaybıdır. Öte yandam Charcot-Marie-Tooth Sendromu veya Neimann-Pick Hastalığında olduğu gibi bir diğer grup nörodejeneraratif hastalıkta ise moleküler etken bilhassa sinir sisteminde yaygın bir metabolik yolun (sırasıyla, myelin biyosentezi ve kolesterol taşınması gibi) aksaması sonucudur.