Saatin icadı? Taş devrindeki insanlar için zaman ölçüleri gayet basitti. Güneşin doğuşu ve batışı, yıldızların gökyüzünde belirip kaybolmaları, onların ilkel hayatındaki zaman ölçümü için yeterliydi. Topluluklar yerleşik bir karakter alınca, yani belirli bir çevrede yerleşince, ilkel yöntemlerle de olsa tarıma başlayınca, zaman ölçümü daha büyük bir değer kazandı. Ekilen tohumların belirli zamanlarda sulanması, hayvanların düzenli zaman aralarıyla beslenmesi ve bunlar gibi zamanla bağıntılı daha başka bazı şeyler sözkonusuydu
Saatin insan hayatındaki büyük rolü herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Kolumuzda, cebimizde taşıdığımız, masamızın üzerinde bulunan,ya da duvarda asılı saat sayesinde, günün hangi zamanında bulunduğunuzu kestirir belirli zamanlarda yapılması gereken şeyler için davranışımızı böylece ayarlarız. Saatin bir başka görevi de,belirli iki olgu arasındaki zaman çizgisini yani geçen zamanı tayin etmektir.
Saatin icadı?
ilk insanlar,bu bakımdan güneş saatinden yararlandılar. Toprağa dikilen uzun bir çubuk en basit güneş saatiydi.Çubuğun toprağa düşen gölgesinin uzunluk veya kısalığıyla zaman ölçülüyordu. Çubuğun gölgesi güneşin gökyüzündeki durumuna göre uzalıp kısalacağından, bu en ilkel saat güneş saati diye tanımlanmıştır Sonra soma güneş saati daha geliştirildi. Taştan ya da tahtadan uzun sütunların kullanılmasına başlandı. Bu sütunların üzerinde veya çevresinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Gölgenin düştüğü her çizgi belirli bir zamanı ifade ediyordu.
Geliştirilmiş ve titiz ayrıntıları olan güneş saati,Hristiyanlık döneminden yaklaşık olarak 1000 yıl önce Babilliler tarafından kullanılıyordu. O çağ insanlarının 60 sayısından temellenen altılı bir sayı sistemleri vardı. Sonradan eski Mısırda, Yunanistan ve Romada da aynı sayı sistemi geçerli olmuştur. Çağdaş astronomide ve günü 12 ya da 24 saate bölmemizde hala bu sistemin etkisinden izler vardır Geliştirilmiş güneş saati büyük ölçüde yararlı oluyordu ama, geceleri ve bulutlu havalarda işe yaramıyordu
Bu sakıncayı farkeden insanlar, zamanı daha kapsamlı verebilecek bir gereç alet düşündüler. Böylece su saati icat edildi. Zamanımızdan 4500-5000 yıl önce, Çinde, Mısırda ve Mezopotamyada bu saatten yararlanılıyordu. Su saatleri çeşit çeşitti En çok kullanılan tip, tam bir günde yani 24 saatte boşalan büyükbir su kabından ibaretti. Alttaki bir delikten yavaş yavaş akan suyun seviyesi için,kabın içinde çizgilerle işaretlemeler yapılmıştı. Her çizgi belirli bir birim zamanı ifade ediyordu. Suyun seviyesi bu çizgilerden birine varınca, saatin başındaki görevli bağırarak durumu bildirir, yani saatin kaç olduğunu söylerdi.
Çinliler bir kaptan başka bir kaba akan.biriboşalınca öteki kabı dolduran suyla zamanın belirlendiği daha değişik bir su saati kullanıyorlardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, su saatlerinin daha da geliştirilmiş tiplerini yaptılar.
İskenderiye Şehrindeki Yunanlı Bir Saatçi
tarihte ilk kez silindirler ve çarklarla kendi kendine çalışan bir su saatini gerçekleştirdi. Bu arada insanın bilgisi artmış, görüş ufukları daha genişlemişti. Zamanı ayrıntılarıyla bilmek gereğini duymuştu. Bunun için kum saatini tasarladı ve bu için irisini uyguladı. Kum saati, Ortadan çok dar bir boğazla birbirine bağlantılı, biçimi ve hacmi eşit iki ayrı bölmeden meydana gelmiş cam bir kaptı. Bölmelerden üstteki çok ince kumla doluydu. Buradaki ince kum dar bağlantı boğazdan akar ve varım saat içinde aşağıdaki bölmeyi doldururdu. Sonraları, cam bölmeler çizgilerle işaretlendi. Çeyrek saatler, hatta daha küçük zaman parçalarının belirlenmesi yoluna gidildi.
Su ve kum saatlerine yandaş olarak, bazı çevrelerde belirli zaman çizgileriyle işaretlenmiş çok uzun mumlar da kullanılıyordu. Yanıp eriyen mumun ulaştığı çizgi, bu arada ne kadar zaman geçtiğini belirtmekteydi.
Saatin icadı M. S. 1000 Yılında?
Papa II. Silvester batıda ilk rakkaslı saati yaptı. Önceleri rakkaslı saatlerin çarkları,kadranları pratik bakımdan güçlükler çıkaracak ölçüde büyüktü. Sonradan bu sakıncalar giderildi. Rakkaslı saatler daha mükemmelleştirildi 1232 yılında, Mısır Sultanı Almanların imparatoru II. Fredericke horologium diye tanımlanan bir saat gönderdi. Bu saat sarkaç yerine asılı bazı ağırlıklar ve çarklarla çalışıyordu. Gerçek anlamda ilk çarklı saatin bu olduğu söylenebilir. Aradan geçen zamanla, Württembergli Henry De Wieck adında bir Alman çarklı saati daha geliştirdi
1364 yılında, Fransa Kralı V. Charles,De Wiecki Parise çağırdı ve kraliyet sarayının kulelerinden birine bir saat yapmasını istedi. 8 yıl çalışan De Wieck, şimdi Adalet Sarayı diye bilinen yapının kulelerinden birinde bu saati yaptı Sözkonusu saat 1850 yılının sonlarına kadar çalıştı. Bu saatin makine aksamı yaklaşık olarak 300 kiloydu.
Mekanik Saat Mum Saati 1509 yılında, Nürenbergli Alman saatçi Peter Henlein, madeni parçalardan ilk cep saatini yaptı. Henlein,çelik yay yerine domuz kılı kullanmıştı. Bu ilk cep saati Nürenberg Yumurtası diye tanımlanır. 1583 yılında, Galileo Galile, pandelum diye tammlanan gerçek ve bilimsel ilkelerle çalışan rakkası keşfetti. Galileo, bir ipe bağlı ağırlıkların yani sarkaçların büyüklüğü ne olursa olsun, ipin uzunluğu değişmedikçe aynı süre içinde sallantılarını tamamladıklarını ortaya koymuştu. Böylece, rakkasın bir salıntısı bir saniyede tamamlanan rakkaslı saatlerin yapımı gerçekleştirildi. 1728 yılında, ingiliz John Harrison ilk kronometreyi yaptı.
Güneş saatinden başlayarak belirli bir doğrultuda süregelen çalışmalar, modern saatçiliğin çıkış noktasına ulaşmıştı