Roma imparatorluğu
Roma imparatorluğu, Roma Cumhuriyetinin Augustus liderliğinde M.Ö. 1.yy.da yeniden örgütlenmesiyle kurulan antik Roma devletidir. Uzun yıllar Akdeniz çevresinde hüküm süren Roma imparatorluğu, Kavimler Göçüyle başlayan karışıklıklardan sonra M.S 395 tarihinde doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Batı kısmı Batı Roma imparatorluğu 476 yılında Kavimler Göçünde Avrupaya gelen Kuzey Kavimlerinin saldırıları sonucunda yıkılmış, doğu kısmı da varlığını Doğu Roma imparatorluğu veya Bizans imparatorluğu olarak 1453de Fatih Sultan Mehmetin istanbulu fethine kadar sürdürmüştür
Roma imparatorluğu ünlü Latince imperium Romanumun Türkçesidir. Bu deyişte imperium sözcüğü bir bölge, vilayet anlamında kullanılmaktadır. Roma imparatorluğu dünyanın Romalıların egemenliği altında kalan kısmı için kullanılan bir isimdi, denilebilir. Aslında Roma kent sınırlarının aşılması ve yayılma politikası imparatorluk döneminden çok önce başlamıştı. Roma imparatorluğu en geniş olduğu dönemde yaklaşık 5.900.000 km2 büyüklüğündeydi. Avrupa tarihinin klasik antikite dönemindeki en geniş imparatorluğuydu.
Roma Cumhuriyeti ve Roma imparatorluğunun yayılımı Kırmızı – M.Ö. 133 Turuncu – M.Ö. 44 Cumhuriyetçi generallarin zaferlerinden sonra Sarı – M.S. 14 Augustusun ölümü Yeşil – 117 en geniş dönemiAugustusun otokrasisinden yüzyıllar önce Roma Roma Krallığı ve Roma Cumhuriyeti zaten italyan Yarımadasını aşmış, önemli rakiplerini yenilgiye uğratmıştı. Augustusun reformları Roma devletini bir imparatorluğa çevirmiş, 3. yüzyılın sonlarındaki Diokletian reformuna kadar sistem büyük oranda değişmeden devam etmiştir. Diokletian reformu imparatorluğu tetrarşiye dönüştürmüştür. Her ne kadar Diokletianın sunduğu politik sistem kısa bir süre boyunca varlığını korusa da, imparatorluğun ikiye bölünmesine yol açmıştır. Bu da Romanın egemenliğinin iki yüzyıl daha boyunca, Doğu ve Batı Roma imparatorluğu olarak sürdürmesine olanak sağlamıştır.
Batı imparatorluğunun geleneksel çöküş tarihi 4 Eylül 476dır. Yaklaşık binyıl sonra, 1453te, daha çok Bizans imparatorluğu olarak anılan Doğu Roma imparatorluğu Osmanlıların egemenliğine geçmiştir. Augustustan Batı imparatorluğunun çöküşüne kadar Roma Batı Avrasyada egemen olmuş, nüfusun yarısını barındırmıştır.
Roma imparatorluğunun, gelişimi Geleneksel olarak tarihçiler imparatorluğu Principatus ve Dominatus olarak iki döneme ayırırlar. Principatus Augustusun iktidara gelmesinden Üçüncü Yüzyıl Krizine kadarki dönemi, Dominatus ise Diocletianustan batı imparatorluğunun yıkılışına kadarki dönemi kapsar. Bu ayrıma göre Principate Latince birinci vatandaş anlamına gelen princeps kelimesinden gelir döneminde mutlakıyetin gerçekleri resmi olarak cumhuriyetçi yapının ardında saklanırken Dominate Latince sahip ya da efendi anlamına gelen dominus kelimesinden gelir döneminde altın taçlar ve ihtişamlı imparatorluk törenleriyle açıkça gözler önüne serilmiştir. Daha yakın dönemlerde tarihçiler aradaki farkın daha ince olduğuna karar vermişlerdir. Bazı tarihi yapılar bin yıldan uzun süre devam ederek Doğu Roma dönemine kadar sürmüş ve emperyal ihtişamın görüntüsü imparatorluğun ilk günlerinden itibaren yaygın olmuştur.
ilk imparator Romanın ilk imparatorunun kim olduğuna dair kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Tamamen teknik açıdan bakıldığında net olarak bir ilk imparatordan bahsetmek kolay değildir zira bu unvan Romanın anayasal sisteminde bulunan resmi bir konum değil farklı rollerin birleşmesinden oluşan bir pozisyondu.
Jül Sezar bir Dictator Perpetuus yaşam boyu diktatör idi. Bu Roma Cumhuriyetinde resmi bir pozisyon olan diktatörlüğün kural dışı bir biçimiydi. Yasalara göre normalde bir diktatörün yönetimi asla altı aydan fazla olmazdı. Bu yüzden Sezar tarafından oluşturulan diktatörlük biçimi Roma Cumhuriyetinin temel ilkeleri ile oldukça çelişiyordu. Ancak ne kadar kural dışı olursa olsun resmi olarak yetkileri bu cumhuriyet unvanına dayanıyordu ve dolayısıyla da kendisi bir cumhuriyet yetkilisi olarak kabul edilir. Hiç değilse kendisi öyleymiş gibi davranıyordu. Aralarında birçoğu kendisi tarafından merhamet göstererek bağışlanmış eski düşmanlarının da bulunduğu bir dizi senatör Sezarın kendisini kral ilan edip bir monarşi kurmasından giderek endişe duymaya başlamışlardı. Bu yüzden Sezara suikast düzenlemek için bir komplo hazırlamışlar ve MÖ 44 yılının 15 Mart günü diktatör suikastçilerin bıçak darbeleriyle öldürülmüştür.
Sezarın siyasi varisi, ablasının torunu olan Octavianus selefinin hatasında ders çıkarmış ve hiçbir zaman herkesin endişe ettiği diktatörlük unvanı için bir talepte bulunmayarak çok daha dikkatli bir biçimde iktidarını cumhuriyetçi yapıların ardında gizlemiştir. Bunun amacı cumhuriyetin onarıldığı hülyasını beslemekti. Octavianus kendisine Augustus soylu, yükseltilmiş kişi ve Princeps Roma Cumhuriyetinin birinci vatandaşı ya da Roma Senatosunun baş lideri anlamında gibi unvanlar edindi. Princeps devlete iyi hizmette bulunanlara verilen bir unvandı. Pompey de bu unvana sahipti.
Bunlara ilaveten Augustusa meşe ve defne yaprağından yapılmış çelengi giyme hakkı da verilmişti. Ancak şunun altı çizilmeli ki bu unvanların ya da çelengin hiçbiri Augustusa resmi olarak ilave güçler ya da otorite kazandırmıyordu. Resmi olarak kendisi yalnızca fazlasıyla değer verilen Roma vatandaşı bir konsüldü. Augustus, Marcus Aemilius Lepidusun MÖ 13te ölmesinin ardından Pontifex Maximus da oldu. Augustus bir dizi ilave, sıradışı gücü çok fazla unvan talebinde bulunmadan elinde topladı. Nihayetinde ihtiyacı olan şey unvanlar değil yetkinin kendisiydi.
Cumhuriyetten imparatorluğa Augustus MÖ 27 – MS 14 Lorenzo A. Castronun 1672 yılında yaptığı Aktium Savaşı tablosu Roma imparatorluğunun Dünya haritası üzerindeki en geniş sınırlarıAktium Savaşı Marcus Antonius ve Kleopatranın yenilgisi sonuçlanmış ve her ikisi de savaşın ardından intihar etmişti. Octavianus, Kleopatranın oğlu ve eş-yönetici Caesarionu öldürtmüştü. Ceasarion, muhtemelen Jül Sezarın tek oğluydu. Dolayısıyla Caesarionu öldürerek Octavianus, Jül Sezar ile yakın kan bağı bulunan herhangi bir erkek rakip olasılığını da ortadan kaldırmış olmuştu. Romanın tek ve yegane yöneticisi olan Octavianus askeri, mali ve sayasi meselelerin tam kapsamlı bir onarımına girişti. Bu girişimler Roma dünyasını istikrara oturtmayı ve pasifize etmeyi, aynı zamanda da yeni rejimin kabul görmesini sağlamayı amaçlıyordu.
Octavianusun Roma aleminin yöneticisi olmasının ardından Roma senatosu kendisine Augustus ismini verdi. Bu sırada ilk adı olarak imperator Baş komutan unvanını zaten kullanmaktaydı. Bu cumhuriyet döneminden beri kullanılan bir unvandı.
Sezarın evlatlık varisi olan Augustus, Sezar adıyla çağrılmayı tercih etmişti. Sezar aile adının bir parçasıydı. Julio-Claudian yönetimi yaklaşık bir asır sürdü MÖ 1. yüzyılın ortalarında Jül Sezarın iktidara gelmesinden MS 1. yüzyıl ortalarında imparator Neroya kadar. Flavius hanedanı döneminde ve Vespasianus ve oğulları Titus ve Domitianusun hükümdarlığında Sezar kavramı fiiliyatta bir aile isminden resmi bir unvana dönüşmüştü. Çar, kayzer ve şah gibi bu unvanın türevleri bugüne kadar gelmiştir.
iç savaşlar yüzünden o güne kadar rastlanmamış sayılara ulaşan 50 civarında Roma lejyonlarının sayısı 28e düşürüldü. Özellikle içlerinde sadakatleri şüpheli olan bazı lejyonlar dağıtıldı. Bazıları Gemina ikiz unvanıyla birleştirildi Ayrıca Augustus göürnüşte italyada barışı muhafaza edebilmek için dokuz özel cohortes oluşturdu ve bunların en azından üçünü Romada konuşlandırdı. Bu cohortes sonradan Praetorian muhafızları olarak bilinen birimler haline geldi.
Octavianus otokrasi ve krallığın Romalıların yüzyıllardır tecrübe etmedikleri ve sakındıkları şeyler olduğunun farkındaydı. Octavianus bir tiran olarak görülmek istemiyordu ve anayasal cumhuriyet yanılgısını korumaya çalıştı. Roma Cumhuriyeti anayasasını hala işlevselmiş gibi göstermeye çalıştı. Gaddar Lucius Cornelius Sulla gibi geçmişteki Roma diktatörleri bile Romayı asla bir, iki seneden fazla olmamak üzere kısa süreliğine yönetmişti Jül Sezar haricinde. MÖ 27de Octavianus resmen tüm tüm yetkilerini Roma senatosuna bırakmaya çalıştı
Dikkatlice kurgulanmış bir şekilde o sırada büyük bölümü kendi taraftarları olan senatörler bu teklifi teddettiler ve Roma cumhuriyeti ve halkının iyiliği için yetkileri elinde tutmaya devam etmesi için yalvardılar. Anlatılana göre Octavianusun konsüllükten çekileceği önerisi Romadaki plebler arasında isyanlara neden olmuştu. Senato ve Octavianus arasında Birinci Uzlaşma olarak bilinen bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşma Augustusu halkın otokratı olarak meşrulaştırdı ve bir tiran olarak görülmeyeceğini temin ederek Pax Romana olarak bilinen uzun dönemin başlangıcı oldu.
Octavianus eyaletlerin idaresini senatoyla paylaştı. Lejyonların büyük bölümünün konuşlandığı sınırlardaki huzursuzluk yaşanan eyaletler imparator tarafından seçilen imparatorluk legatusları tarafından yönetiliyordu. Bu eyaletler imparatorluk eyaletleri olarak sınıflandırılıyordu. Senato eyaletlerinin valileri ise senato tarafından seçiliyordu. Bu eyaletler genellikle huzurluydu. Africa senato eyaletinde yalnızca bir lejyon vardı.
Augustusun istanbul Arkeoloji Müzesindeki büstüAugustus imparatorluk eyaletlerinden toplanan vergilerin kendisi tarafından seçilen ve yalnızca kendisine hesap veren kişilerin idaresindeki fiscusa gönderilmesini emretmişti. Senato eyaletlerinden toplanan vergilerin senatonun kontrolündeki aerariuma gönderilmesine devam edildi. Bu durum Augustusu senatodan daha zengin hale getirdi. Lejyonerlerin maaşlarını daha rahat ödeyebilir hale gelen Augustus böylece askerlerin sürekli saadetini de sağlamış oldu. Bu durum son derece zengin olan ve aynı zamanda tüm imparatorluğun en önemli hububat tedarikçisi olan Mısır imparatorluk eyaleti ile garanti altına alınmıştı. Senatörlerin bu eyaleti ziyaret etmeleri bile yasaktı zira büyük ölçüde imparatora ait olduğu kabul ediliyordu.
Augustus MÖ 23 yılında konsüllükten feragat etti ancak consular imperium konumunu koruyarak ikinci uzlaşma olarak bilinen Augustus ve senato arasında ikinci bir anlaşmaya yolaçtı. Augustusa tribunate tribunicia potestas yetkileri verildi unvanın kendisi değil yalnızca yetkileri. Bu yetkilere göre senato ve halkı kendi isteğiyle toplayabiliyor, meclis ya da senatonun eylemlerini veto edebiliyor, seçimlere başkanlık edebiliyor ve tüm toplantılarda ilk konuşma hakkına sahip oluyordu. Ayrıca Augustusun tribunate yetkileri içinde censuraya ait güçler de vardı. Buna göre genel ahlakı teftiş edebiliyor, yasaları halkın çıkarına olduğunu garanti altına almak için tetkik edebiliyor, nüfus sayımı yaptırabiliyor ve senatodaki üyelikleri belirleyebiliyordu
Roma tarihinde hiçbir tribunate bu güçlere sahip olmamıştı ve Roma sisteminde tribunate ve censuranın güçlerini tek bir konumda toplandığı görülmemişti. Augustus hiçbir zaman cansura görevine seçilmemişti. Censura yetkilerinin kendisine tribunate yetkilerinin bir parçası olarak mı yoksa kendi kendisine mi bu sorumlulukları üstlendiği hala bir tartışma konusudur.
Tüm bunlara ilaveten Augustus Roma şehrinin yegane yetkilisi ilan edildi. Evvelce praefectusların kontrolünde olan şehirdeki tüm askeri güçler artık Augustusun emrindeydi. Ayrıca tüm prokonsüllerin üzerinde iktidar yetkisi verildi. Bu yetkiyle Augustus herhangi bir eyalete müdahele etme ve herhangi bir valinin kararlarnı geçersiz kılma hakkını elde ediyordu. Yine bu yetkiyle Augustus görünürde tüm Roma ordusunun lideri olduğundan başarılı bir generale zafer bahşedebilecek tek birey olmuştu.
Bu reformlar Roma cumhuriyeti geleneğine göre alışılmadık şeylerdi. Ancak senato artık Sezarı öldürme cesaretini gösteren cumhuriyetçi patricilerden oluşmuyordu. Bu senatörlerin büyük bölümü iç savaşlarda ölmüştü ve senatodaki muhafazakar cumhuriyetçilerin Cato ve Cicero gibi liderleri çoktan ölmüşlerdi. Octavianus senatoyu süpheli unsurlardan temizlemiş ve kendi taraftarlarıyla doldurmuştu. Tüm bu işlemler sırasında senatonun ne kadar özgür olduğu ve perde arkasında ne tür anlaşmaların yapıldığı bilinmemektedir.
Tuna ve Elbe nehirleri boyunca imparatorluğun sınırlarını güvenlik altına almak amacıyla Octavianus illirya, Moesia, Pannonia ve Germanianın işgal edilmesini emretti. Başta her şey planlandığ gibi gittiyse de sonrası felaketle sonuçlandı. Ayaklanan illiryalı kabileler bastırılmak zorunda kaldı ve Publius Quinctilius Varus komutasındaki üç lejyon pusuya düşürüldü ve MS 9 yılında Varus Savaşında Arminius liderliğindeki Germen barbarlar tarafından yok edildiler. Tedbirli davranan Augustus Renin batısındaki tüm toprakları güvenlik altına aldı ve karşı baskınlarla kendini tatmin etti. Ren ve Tuna nehirleri Roma imparatorluğunun kuzeydeki kalıcı sınırları haline geldi.
Kaynaklar Augustus dönemi öncesindeki cumhuriyet dönemine oranla çok daha zayıf bir şekilde kaydedilmiştir. Bu dönemle ilgili önemli başlıca kaynaklar şunlardır
Res Gestae Divi Augusti, Augustusun fazlasıyla gayretkeş otobiyografisi, Velleius Paterculusun Historiae Romanae adlı kitabı Augustus döneminin yıllık olaylarını en iyi aktaran ancak dezorganize birçalışmadır,
Yaşlı Sencanın Controversiae ve Suasoriae adlı kitapları Julio-Claudian Hanedanı 14-68 Julio-Claudian Hanedanı Augustusun kızı Juliadan üç torunu vardı. Hiçbiri Augustusun yerine geçebilecek kadar uzun yaşamadı. Dolayısıyla yerine karısı Livianın ilk evliliğinden olan üvey oğlu Tiberius geçti. Augustus Romanın en eski patrici ailesi olan Julius ailesinden geliyordu. Diğer tarafta Tiberius ise Julius ailesi kadar eski olmayan Claudius ailesinden geliyordu. Onların haleflerinin hepsi de Tiberiusun kardeşi Nero Claudius Drusus dolayısıyla Claudius ailesinden ve Augustusun ilk evliliğinden olan kızı Yaşlı Julia Caligula ve Nero veya Augustusun kızkardeşi Küçük Octavia Claudius vasıtasıyla Julius ailesindendi. Bu yüzden tarihçiler bu hanedandan Julio-Claudian adıyla bahseder.
Tiberius 14-37 Tiberius Tiberiusun yönetiminin ilk yılları huzurlu ve nisbeten tehlikesizdi. Romanın tüm gücünü güvence altına aldı ve hazineyi zenginleştirdi. Ancak çok geçmeden Tiberiusun salatanatına paranoya ve iftira hakim oldu. 19 yılında birçok kimse tarafından yeğeni Germanicusun ölümünden sorumlu tutuldu. 23 yılında oğlu Drusus öldü. Tiberius giderek kendi içine çekildi. Bir dizi ihanet davası ve idam başlattı. iktidarını muhafız komutanı Lucius Aelius Sejanusa bıraktı. Kendisi 26 yılında Capri adasındaki villasında yaşamak üzere emekli oldu
Yönetimi bıraktığı Sejanus iştahla zulmetmeye devam etti. Sejanus 31 yılında Tiberiusun yanında eş konsül olarak ve imparatorun yeğeni Livilla ile evlenerek gücünü pekiştirdi. Bu noktada kendi kazdığı çukura düştü. O güne kadar kendi çıkarına kullandığı imparatorun paranoyası kendi aleyhine döndü. Aynı yıl Sejanus birçok yakınıyla birlikte idam edildi. Zulüm 37 yılında Tiberiusun ölümüne kadar sürdü.
Caligula 37-41 Caligula Tiberius öldüğü sırada yerine geçebilecek kişilerin büyük bölümü gaddarca öldürülmüştü. Akla yatkın olan varis ve Tiberiusun kendi tercihi küçük yeğeni Germanicusun oğlu Gaiusdu daha bilinen adıyla Caligula ya da ufak papuçlar. Caligula zulme son verip amcasının kayıtlarını yakarak iyi bir başlangıç yaptı. Ancak ne yazık ki çok geçmeden hastalığa yakalandı. 37nin sonlarında Caligula akli dengesizlikler göstermeye başladı. Modern yorumcular hastalığının akli dengesizliğe, hipertiroidi ve hatta sinir krizine belki de Caligulanın konumundan ötürü yolaçan ensefalit olduğunu düşünmektedirler. Sebebi ne olursa olsun o noktada hükümdarlığında bariz bir değişim olmuş ve hayatını ele alanların kendisinin deli olduğunu düşünmelerine neden olmuştur.
Caligulanın hayatıyla ilgili bilinenlerin çoğu Suetoniusun Oniki Sezarın hayatları adlı çalışmasında anlattıklarıdır. Suetoniusa göre Caligula bir keresinde en sevdiği atı incitatusu Roma senatosuna atamaya kalkmıştı. Deniz tanrısı Neptün ile savaşmaları için askerlerine Britanyayı işgal etmelerini emretmiş ama son dakikada fikrini değiştirip Fransanın kuzeyinde deniz kabuğu toplatmıştı. Kız kardeşleriyle ensest ilişkilere girdiğine inanılmaktadır. Heykelinin Kudüsdeki tapınağa dikilmesini emretmişti. Eğer arkadaşı kral Herod tarafından bu fikrinden vazgeçirilmemiş olsa şüphesiz bir isyana sebep olacaktı
insanları gizlice öldürtüp, sonra da sarayına davet ederdi. Gelmediklerinde ise şaka yollu intihar etmiş olabileceklerini söylerdi. 41 yılında Caligula muhafız komutanı Cassius Charea tarafından öldürüldü. imparatorluk ailesinden göreve gelebilecek tek kişi amcası Tiberius Claudius Drusus Nero Germanicusdu.
Claudius 41-54 Claudius Claudius uzun süre ailenin geri kalanı tarafında zayıf ve aptal biri olarak görülmüştü. Oysa ne amcası Tiberius gibi paranoyak, ne de yeğeni Caligula gibi deliydi. Bu yüzden de imparatorluğu makul bir dirayetle yönetebilme becerisine sahipti. Bürokrasiyi iyileştirmiş ve vatandaşlık ve seanto tutanaklarını daha etkin hale getirmiştir. Ayrıca Britanyanın işgaline ve kolonileştirilmesine devam etmiş 43 ve imparatorluğa doğuda yeni eyaletler katmıştır. Ostiada Roma için kışlık bir liman inşa ettirmiş böylece kötü hava koşullarında imparatorluğun diğer kısımlarından hububatın gelmesi için bir yer sağlamıştır.
Kendi aile yaşantısında ise Claudius o kadar başarılı değildi. Karısı Messalina kendisini aldatıyordu. Claudius bunu öğrendiğinde Messalinayı idam ettirdi ve yeğeni Genç Agrippina ile evlendi. Agrippina beraberindeki bir dizi azledilmişle birlikte Claudiusun üzerinde aşırı derecede bir nüfuz oluşturdular ve her ne kadar ölümüyle ilgili çelişkili anlatımlar olsa da Claudiusu 54 yılında karısının zehirlemiş olması kuvvetle muhtemeldir. Claudius ertesi yıl tanrılaştırıldı. Claudiusun ölümü Agrippinanın kendi oğlu 17 yaşındaki Luciuc Domitius Neronun önünü açmış oldu.
Nero 54-68 Nero Nero 54 yılında 68e kadar iktidarda kaldı. Hükümdarlığı sırasında dikkatini daha fazla diplomasi, ticaret ve imparatorluğun kültürel sermayesinin arttırılmasına verdi. Tiyatroların inşa edilmesi için emirler verdi ve spor oyunlarını destekledi. Hükümdarlığı sırasında Partlara karşı başarılı bir savaş yürütüldü ve barış antlaşması yapıldı 58-63, Briton isyanı bastırıldı 60-61 ve Yunanistan ile kültürel bağlar geliştirildi. Ancak Nero bir tiran ve 64 yılında Roma yanarken lir çalan imparator olarak hatırlanır. Askeri bir darbe sonucunda Nero gizlenmek durumunda kaldı. Anlatılanlara göre Roma senatosu tarafından idam edilmesi söz konusu olunca 68 yılında intihar etti. Son sözleri içimde nasıl bir sanatçı ölüyor idi.
Dört imparator Yılı Dört imparator Yılı Neronun 68 yılında intihar etmek zorunda kalmasının ardından dört imparator yılı olarak bilinen kısa bir iç savaş MÖ 31de Antoniusun ölümünden beri yaşanan ilk iç savaş yaşandı. 68in Haziran ayı ile 69un Aralık ayı arasında Roma Vespasianusun Flavius Hanedanının ilk hükümdarı olarak başa geçişine kadar Galba, Otho ve Vitelliusun iktidara gelip gitmelerine tanık oldu. iç savaş Roma imparatorluğu tarihinde döngüsel siyasi huzursuzluğun simgesi olmuştur. iç savaş nedeniyle yaşanan askeri ve siyasi anarşinin Bataviadaki isyan gibi çok ciddi sonuçları olmuştur.
Flavius Hanedanı 69-96 Flavius Hanedanı Flavius Hanedanı kısa süreli bir hanedan olmakla birlikte düşkün duruma gelmiş bir imparatorluğa tekrardan istikrar getirmişti. Özellikle daha merkeziyetçi yönetimlerinden ötürü bu hanedandan gelen üç imparator da eleştirilmişse de 3. yüzyıla kadar varlığını sürdürebilecek kadar istikrarlı bir imparatorluk için gerekli reformları yapmışlardı. Öte yandan askeri kökenleri senato daha da marjinalleşmesine ve birinci princeps ya da vatandaştan imperator ya da imparatora doğru kati bir yönelime neden olmuştur.
Vespasianus 69-79 Vespasianus Roma imparatorluğunun doğusunun büyük bölümünün yönetiminden sorumlu son derece başarılı bir Roma generaliydi. Kendisi Galbanın imparator olma talebini desteklemiş, Galbanın ardından da tahtın en büyük müsabığı haline gelmiştir. Othonun intihar etmesinin ardından Vespasianus Romanın kışlık hububat tedarikçisi Mısırı kontrolü altına almayı başararak rakibi Vitelliusu yenebileceği güçlü bir konuma gelmişti. 20 Aralık 69 günü Vespasianusun taraftarları Romayı işgal ettiler. Vitellius kendi askerleri tarafından öldürüldü ve ertesi gün altmış yaşındaki Vespasianus Senato tarafından imparator olarak onaylandı.
Muhalif senatörleri kovdu. Aynı zamanda Neronun eylemleri ve takip eden yıllardaki krizler nedeniyle 200e düşen senatör sayısını 1.000e çıkardı. Yeni senatörlerin çoğu Romalı değil, daha ziyade italya ve batı eyaletlerindeki şehir merkezlerindendi.
Romayı Neronun aşırı harcamaları ve iç savaşlar yüzünden oluşan mali yükten kurtardı. Bunu yapmak için yalnızca vergileri artırmadı aynı zamanda yeni vergiler de koydu. Ayrıca censura yetkileriyle tüm şehirlerin ve eyaletlerin mali yapılarını dikkatlice inceleme fırsatı buldu. Bu eyalet ve şehirlerin çoğu bir asırdan fazla zaman öncesine dayanan bilgi ve yapılandırmalara göre vergi vermekteydi. Bu sağlam mali politikalar vasıtasıyla hazineyi kara geçirmeyi başardı ve bayındırlık işlerine girişti. Amphitheatrum Flaviumun Kolezyum yapım emrini ilk Vespasianus vermişti. Ayrıca bir forum ve ortasında da bir Huzur tapınağı inşa ettirmişti. ilave olarak sanata hatırı sayılır miktarda sübvansiyon ayırdı.
Vespasianus görev süresince eyaletlerde de etkin bir imparatordu. Hispaniaya ayrıca önem vermiş ve üç yüz kasaba ve şehire Latin hakları vermişti. Bu şekilde batı eyaletlerinde yeni bir şehirleşme dönemini teşvik etti. Senatoya yaptığı ilavelerle senatoda eyaletlerin daha fazla nüfuz sahibi olmalarını sağladı ve bu sayede imparatorlukta birliği teşvik etti
imparatorluğun sınırlarını da genişletti. Bu genişlemelerin çoğu Vespasianusun başlıca hedeflerinden biri olan sınır savunmalarının güçlendirilmesi için yapılmıştı. 69 yılındaki kriz orduda düzensizliğe neden olmuştu. En belirgin sorunlardan biri eyalet leyonlarının eyaletlerinin isteklerini temsil ediyor olması gerekenlere sadakatiydi. Bunun başlıca nedeni destek birliklerinin askere kaydoldukları memleketlerinde konuşlandırılmış olmasıydı. Vespasianus bu uygulamayı değiştirdi. Destek birliklerini imparatorluğun diğer bölgelerinden adamlarla karıştırdı ya da birlikleri başka bölgelere gönderdi. Ayrıca yeni bir askeri darbe ihtimalini iyicene azaltmak için lejyonları sınır boyunca dağıttı. Belki de en önemli askeri reformu italya dışında Galya ve Hispaniadan da, bu bölgelerin Romanizayonu ile paralel olarak lejyoner toplamasıydı.
Titus 79-81 Vespasianusun büyük oğlu Titus hükümdar olmak üzere hazırlanmıştı. Babasının yanında başarılı bir general olarak hizmet vermiş, doğunun güvenlik altına alınmasına yardımcı olmuş ve sonunda Suriye ve Yahudiyedeki Roma ordularının komutanı olarak o sırada devam etmekte olan Yahudi isyanını bastırmıştı. Bir süre babası ile birlikte konsül olarak görev yaparak tecrübe kazandı. Başa geçtiğinde Roma toplumunun saygın bulmadığı bazı ilişkileri yüzünden endişeye sebep olmuşsa da kısa sürede erdemli biri olduğunu ispat etmiş, tevekkülünün göstergesi olarak babası tarafından sürgüne gönderilen birçok kişiyi bile geri çağırmıştır.
Ancak kısa süreli saltanatına iki felaket, 79da Pompeiideki Vezüv yanardağının patlaması ve 80 yılında Romanın büyük bölümünü yerle bir eden yangın damgasını vurmuştur. Bu trajedilerin ardından yapılan yeniden inşa faaliyetlerindeki cömertliğiyle son derece popüler hale gelmiştir. Titus babasının zamanında başlanan büyük amfi tiyatro ile son derece gurur duyuyordu. 80 yılında henüz tamamlanmamış yapıda açılış törenleri düzenledi. 100 gün süren müsrif gösterilerde 100 gladyatör yer aldı. Titus 81 yılında 41 yaşında tahminen bir hastalık yüzünden öldü. Kardeşi Domitianus tarafından yerine geçmek için öldürüldüğü iddia edilmişs de bu iddianın pek bir dayanağı yoktur.
Domitianus 81-96 Domitianus Flaviusların otokratik yönetimlerinden ötürü hepsinin senato ile ilişkileri zayıftı ancak içlerinde yalnızca Domitianus ciddi sorunlarla karşılaşmıştı. Konsül ve censura olarak sürekli hakimiyetinin daha evvelden bir örneği yoktu. Ayrıca genellikle bir imperator olarak tamamıyla askeri kıyafetler giyiyordu. Bu Principatus dönemi imparatorlarının gücünün dayanağının, princepsten gelen imparatorluk gücü olduğu fikrine tersti. Senatodaki itibarı bir yana Domitianus, Roma halkını Romadaki tüm ev sahiplerine yardım yapılması, yeni tamamlanan Kolezyumdaki sıra dışı gösteriler ve babası ve ağabeyi döneminde başlanmış olan bayındırlık ilerinin devam ettirilmesi gibi çeşitli yollarla memnun etmişti. Ayrıca babası gibi mali işlere kafasının yattığı anlaşılmaktadır zira müsrifliğine rağmen haleflerine iyi durumda bir hazine bırakmıştı.
Ancak hükümdarlığının sonlarına Domitianus son derece paranoyak bir hale gelmiştir. Bu paranoyanın temelleri muhetemelen babasından gördüğü muamele ile bağlantılıydı. Geçmişte kendisine önemli sorumluluklar verilmişse de önemli konularda başkalarının gözetimi olmadan kendisine güvenilmemiştir. Germania valisi ve komutanı Antonius Saturniusun 89 yılındaki isyanının ardından bu paranoya şiddetli ve hatta marazı seyirmelere dönüştü. Paranoyası yüzünden çok sayıda kişinin tutuklanmasına, idam edilmesine ve birçok mülke el konmasına ki bu müsrifliğini açıklayabilir yol açtı. Sonunda iş öyle bir noktaya geldi ki en yakın danışmanları ve aile üyeleri korku içinde yaşar hale geldi. 96 yılında senatodaki düşmanları, Stephanus Julia Flavianın kahyası, Praetor muhafızları ve imparatoriçe Domitia Longina tarafından düzenlenen bir suikastle öldürüldü.
Antoninler 96-180 Sonraki yüzyıl Beş iyi imparator dönemi olarak bilinir. Bu dönemde imparatorluk makamı barışçıl bir şekilde el değiştirmiştir. Bu dönemin imparatorları selefleri henüz hayattayken halef olarak evlat edinilmişlerdi. Haleflerin belirlenmesi seçilecek bireylerin meziyetlerine bağlı olsa da evlatlık sisteminin başarıyla devam etmesinin adrındaki esas nedenin sonuncu hariç bu dönemdeki imparatorların hiçbirinin doğal varisinin olmaması gösterilmiştir.
Nerva 96-98 Nerva Başa geçtikten sonra Nerva yeni bir tarz ortaya koydu. ihanetten hapsedilmiş olanları serbest bıraktı, ihanetten kovuşturma açılmasını yasakladı, haczedilmiş mülkleri sahiplerine geri verdi ve Roma Senatosunu yönetimine dahil etti. Muhtemelen bu şekilde davranmasının sebebi nispeten popüler dolayısıyla da hayatta kalmak içindi ancak yine de bu yaklaşımı tam anlamıyla yardımcı olmadı. Ordu içinde Domitianusa destek hala çok güçlüydü ve 97 yılının Ekiminde Praetor Muhafızı Palatin tepesindeki imparatorluk sarayını kuşatarak Nervayı rehin aldı. Nerva orunun taleplerini kabul etmeye zorlandı, Domitianusun ölümünden sorumlu olanları teslim etmeyi kabul etti ve hatta isyancı muhafızlara teşekkür eden bir konuşma yaptı
Bu olaydan kısa süre sonra yönetimini güçlendirmek için Germen sınırındaki orduların komutanı olan Trajanı evlat edindi. Nervaya yönelik ayaklanmanın sorumlusu muhafız Casperius Aelianus daha sonra Trajanın iktidarı sırasında idam edildi.
Trajan 98-117 Trajan 112 yılında Partların Neronun devrinden beri elli yıldır Romalılar ile egemenliğini paylaştıkları Ermenistan tahtına kabul edilemez birini getirme kararları üzerine Trajan Ermenistana sefere çıktı. Kralı devirdi ve ülkeyi Roma imparatorluğunun kontrolüne soktu. Ardından güneye Part imparatorluğu üzerine gitti ve Babil, Selevkeia ve son olarak da başkent Tizponu ele geçirdi. Basra körfezine doğru devam ederek burada imparatorluğun yeni eyaleti Mezopotamyayı ilan etti ve Büyük iskenderin yolundan gitmek için çok yaşlı olmasına hayıflandı. Ama durmadı. 116 yılında Susayı ele geçirdi. Part kralı i. Osreosu devirdi ve yerine kendi kuklası Parthamaspatesi getirdi. Roma imparatorluğu doğuda bir daha onun zamanındaki kadar genişlemedi.
Hadrianus 117-138 Hadrianus Askeri idare bakımından mükemeliği bir yana Hadrianusun hükümdarlığına büyük çaplı askeri çatışmalardan ziyade imparatorluğun geniş topraklarının savunulması ağırlık koydu. Savunulmasının mümkün olmadığını düşünerek Tarajanın Mezopotamyada ele geçirdiği topraklardan geri çekildi. 121 yılında Partlarla savaşın eşiğine gelindi ancak Hadrianus barış yapılmasını sağladı. Hadrianusun ordusu Simon Bar Kokhba önderliğinde Yahudiyede çıkan büyük Yahudi isyanını 132-135 bastırdı.
Hadrianus eyaletleri kapsamlı bir şekilde gezen ilk imparatordu. Gittiği yerlerde yerel inşaat projelerine para yardımlarında bulundu. Britanyada meşhur Hadrianus Duvarını inşa ettirdi. Ayrıca Kuzey Afrika ve Almanyada benzer savunma hatları yaptırdı. iç politikaları barış ve refah üzerine kuruluydu.
Antoninus Pius 138–161 Antoninus Piusun dönemine tamamen barış hakimdi. Mauretania, Yahudiye ve Britanyada kimi askeri huzursuzluklar olduysa da hiçbiri ciddi değildi. Antoninus Duvarının Britanyadaki huzursuzluk üzerine inşa edildiği sanılmaktadır.
Marcus Aurelius 161–180 Marcus Antonius Bu dönemde Germen kabileler ve diğer halklar kuzey Avrupa sınırına birçok saldırıda bulundular. Doğudaki savaşçı kabileler yüzünden özellikle Galya ve Tunanın öteki yakasına yöneldiler. Marcus Aureliusun bu kabilelere karşı yaptığı seferler Marcus Aurelius sütununda anılmıştır. Asyada canlanan Part imparatorluğu yeni saldırılarda bulunmuştur. Marcus Aurelius bu saldırıları karşılamak için eş imparatoru Verusu doğudaki lejyonlara komuta etmesi için gönderdi.
Commodus 180-192 Commodus Commodusun 180 ile 192 yılları arasındaki hükümdarlığı ile Beş iyi imparator dönemi son erdi. Commodus, Marcus Aureliusun oğluydu. Bir yüzyıl aradan sonraki ilk doğrudan varis olarak gayet iyi işlemiş olan evlatlık varis sistemini sonlandırmıştır. 177den itibaren babasıyla birlikte eş imparator olmuştur. 180 yılında babasının ölümünün ardından tek başına imparator olduğunda ilkin Roma halkının gözünde ümit vaat etmişti
Ancak babası ne kadar cömert ve bağışlayıcıysa Commodus da tam tersiydi. Edward Gibbon, Roma imparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı eserinde Commodusun ilk yıllarında iyi bir yönetim gösterdiğini belirtir. Ancak aralarında ailesinden kimselerin de bulunduğu bir suikast girişiminin ardından Commodus paranoyaklaşmış ve akıl sağlığını kaybetmiştir. Pax Romana Roma barışı Commodusun hükümdarlığı ile sona ermiştir. Bir anlamda suikast girişiminin Roma imparatorluğunun uzun soluklu çöküşünü başlattığı da söylenebilir.
Severuslar hanedanı 193-235 Severuslar Hanedanı Severuslar dönemi Septimius Severus 193-211, Caracalla 211-217, Macrinus 217-218, Elagabalus 218-222 ve Alexander Severusun 222-235 giderek sorunlu hale gelen hükümdarlıklarını kapsar. Hanedanın kurucusu Luciuc Septimius Severus Afrikadaki Leptis Magnus şehrinin önde gelen ailelerinden birindendi. Julia Domna ile yaptığı evlilikle Suriyeli seçkin bir aile ile ittifak kurmuştu
Elagabalus ve Alexander Severus gibi Suriye kökenli imparatorlara iktidar yolunu açan taşralı geçmişleri ve kozmopolit ittifakları Roma imparatorluğunun Antoninler döneminde elde ettiği geniş siyasi yapıyı ve ekonomik kalkınmayı ortaya koyar. Genelde başarılı bir yönetici olan Septimius Severus ordunun desteğini tam sadakat için verdiği sağlam ücretlerle sağladı ve equestrian subayları yönetimdeki kilit pozisyonlardaki senatörlere vekil tayin etti. Bu şekilde imparatorluk yönetiminin iktidar merkezini başarılı bir şekilde impaatorluğa yaydı.
Septimius Severusun oğlu Caracalla takma adlı Marcus Aurelius Antoninus 212 yılında Roma vatandaşlığını Roma imparatorluğunun tüm özgür sakinlerine sağlayan Constitutio Antoniniana yasasını çıkartarak italyanlarla taşralılar arasındaki tüm yasal ve siyasi ayrıcalıkları kaldırdı. Ayrıca Caracalla Romadaki meşhur Caracalla Kaplıcalarını yaptırdı. Kaplıcanın tasarımı sonradan yapılan birçok anıtsal kamu binasına örnek olmuştur. Giderek dengesizleşen ve otokratikleşen Caracalla praetor prefect Macrinusun 217 yılındaki suikastine kurban gitti. Macrinus kısa süreliğine senato sınıfından olmayan ilk imparator olarak görev yaptı
Ancak imparatorluk sarayındaki kadınların komplosuyla 218 yılında Elagabalus 218 yılında başa geçti. Ardından 222 yılında hanedanın son üyesi Alexander Severus imparator oldu. Severuslar döneminin son aşamasında senato az da olsa eski gücüne kavuşmuş ve bir dizi mali reformlar yapılmıştı. Doğuda Sasani imparatorluğuna karşı ilk başlarda elde edilen başarılara karşın Alexander Severusun orduyu kontrol altında tutmaktaki yetersizliği sonunda ayaklanmaya ve 235 yılında suiakaste uğramasına neden oldu. Alexander Severusun ölümü art arda gelen asker-imparatorların ve neredeyse yarım yüzyıl süren iç savaş ve çekişmelerin önünü açtı.
Üçüncü Yüzyıl Krizi 235-284 Üçüncü Yüzyıl Krizi Üçüncü Yüzyıl Krizi 235 ile 284 yılları arasında Roma imparatorluğunun parçalandığı ve yıkılmanın eşiğine geldiği dönem için kullanılan bir isimlendirmedir. Bu döneme askeri anarşi dönemi de denir.
Augustusun MÖ 1. yüzyıldaki iç savaşlara son vermesinin ardından imparatorluk sınırlı sayıda dış istilaların yaşandığı, iç barışın ve ekoonomik refahın hakim olduğu bir dönem Pax Romana yaşamıştı. Ancak üçüncü yüzyılda imparatorluk askeri, siyasi ve ekonomik krizler yaşayarak çökmeye başladı. Sürekli barbar akınları, iç savaş ve hiperenflasyon vardı. Sorunun bir bölümü Augustusun kurmuş olduğu düzenden kaynaklanıyordu. Augustus konumunu önemsiz göstermek için imparatorların veraseti ile ilgili kurallar koymamıştı.
1. ve 2. yüzyıllarda veraset yüzünden çıkan anlaşmazlıklar kısa süreli iç savaşlara neden olmuştu. Fakat 3. yüzyılda bu iç savaşlar sürekli hale geldi ve imparator adaylarının hiçbiri rakiplerine üstünlük sağlamayı ya da imparator olarak konumunu uzun süre muhafaza etmeyi başaramadı. 235 ve 284 yılları arasında 25 farklı imparator Romayı yönetti. ikisi dışında bu imparatorların hepsi de ya cinayete kurban gitti ya da savaş alanında öldürüldü. Roma ordusu sınırlara teksif edilmişti. Bu yüzden istilacılar bir kere sınırı geçtikleri vakit onları durdurmak mümkün değildi. Vatandaşların yerel yönetimlere iştirakı azalması imparatorları müdahale etmeye zorladı ve bu da giderek merkezi hükümetin sorumluluklarını artırdı.
Bu dönem Diocletianusun başa geçmesiyle son erdi. Diocletianus becerisiyle ya da şansıyla kriz döneminde yaşanan derin sorunların büyük bölümünü çözdü. Ancak temel sorunlar devam edecek ve sonunda batı imparatorluğunun yıkılmasına neden olacaktı. Bu dönemdeki değşim Geç Antikitenin başlangıcı ve Klasik Antikitenin de sonudur.
Diocletianus ve Tetrarşi 235-284 Ana maddeler Diocletianus ve Tetrarşi imparatorluğun batı ve doğu imparatorlukları olarak ikiye ayrılması aşamalı bir süreçti. 285in Temmuz ayında Diocletianus rakibi Carinusu yendi ve tek başına imparator oldu.
Diocletianus iç baskılara ve iki cephedeki askeri tehditlere karşı imparatorluğun tek bir imparator tarafından yönetilmesinin mümkün olmadığını gördü. Bu nedenle imparatorluğu ikiye böldü ve Augustus unvanıyla hüküm sürecek eşit iki imparator mevkii yarattı. Diocletianus imparatorluğun doğusunun, eski arkadaşı Maximianus ise batının imparatoru oldu. Bu şekilde ileride Batı Roma ve Doğu Roma imparatorluklarına dönüşecek yapıları oluşturmuş oldu.
293 yılında her iki Augustusun da kendilerine idari meselelerde yardımcı olmaları ve bir veraset sistemi oluşturmak için Sezar adıyla birer alt imparator atamalarıyla imparatorluk biraz daha bölündü. Galerius Diocletianusun altında, Constantius Chlorus da Maximianusun altında Sezar oldular. Bu yapı modern uzmanların tetrarşi Yunanca dörtlü yönetim adını verdikleri yapıyı meydana getirdi. Romada yıllarca en yetkilli kişinin kim olacağı ile ilgili kanlı tartışmalar imparatorlar barışçıl bir yolla başa geçmelerini sağlayan bu yapıyla sona erdi. imparatorluğun iki yarısında da her Sezar kendisini seçen Augustusun yerine geçecek ve kendine yeni bir Sezar seçecekti
1 Mayıs 305te Diocletianus ve Maximianus konumlarından feragat ettiler. iki Sezarı da Galerius seçti. Kendisi için yeğeni Maximinusu, Constantius için ise Flavius Valerius Severusu seçti. Bu düzenleme Diocletianus ve Maximianus döneminde ve onların ardından kısa bir süre işledi. Roma devleti içindeki gerilimler eskisine göre daha az şiddetliydi. Roma imparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı eserinde Edward Gibbon bu düzenlemenin dört yönetici arasındaki evlilik bağları nedeniyle iyi işlediğini belirtir. Gibbon yeni düzenlemeyi müziğin koro bölümüne benzetir. Diocletianus ve Maximianusun çekilmeleriyle armoni bozulmuştur.
Ateşli bir pagan olan Diocletianus başlangıçta bir süre tolerans gösterdiyse de imparatorluk içinde sayıları sürekli artan Hıristiyanlardan rahatsızdı. Bu nedenle onları Nerodan beri görülmemiş bir şekilde cezalandırdı. Bu tarihte Hıristiyanlarıın maruz kaldığı en büyük zulümlerden biriydi.
Konstantin hanedanı 305-363 Konstantin hanedanı Konstantin ve oğulları Tetrarşi 25 Temmuz 306da Constantius Chlorusun lümüyle sona erdi. Constantiusun Eboracumdaki askerleri oğlu Konstantini hiç vakit kaybetmeden Augustus ilan ettiler. 306nın Ağustos ayında Galerius Severusu Augustus pozisyonuna atadı. Romada ise Maximianusun oğlu Maxentius 28 Ekim 306da Augustus ilan edildi. Maxentiusu prateor muhafızı desteklemişti. Bu durumda imparatorluğun beş yöneticisi olmuştu. Dört Augustus Galerius, Konstantin, Severus ve Maxentius ve bir Sezar Maximinus.
307 yılında Maximianus oğlu Maxentiusun yanında Augustus mevkiine döndü. Böylece imparatorluğun yönetici sayısı altıya çıkmış oldu. Galerius ve Severus italyaya Maximianus ve Maxentiusun üzerine sefere çıktılar. Severus 16 Eylül 307de Maxentius tarafından öldürüldü. italyadaki iki Augustus Konstantini Maximianusun kızı ve Maxentiusun kızkardeşi Fausta ile evlendirerek Konstantin ile ittifak kurdu. 307 yılı sonunda imparatorlukta dört Augustus Maximianus, Galerius, Konstantin ve Maxentius ve bir Sezar vardı.
311 yılında Galerius Hıristiyanlara yönelik zulme resmen son verdi ve Konstantin 313 yılında Milano fermanıyla Hıristiyanlığı yasal hale getirdi.
Konstantinin ölümünün ardından imparatorluk üç oğlu arasında bölündü. Batı en büyük oğlu ii. Constantinus ve en küçük oğlu Constans arasında paylaşıldı. Doğu ise Konstantinopolis de dahil olmak üzere ii. Constantiusun oldu.
ii. Constantinus 340 yılında en küçük kardeşi ile girdiği çatışmada öldü. Constans ise ordunun Augustus ilan ettiği Magnentius ile girdiği çatışmada 18 Ocak 350 tarihinde öldürüldü. Magnentiusa ilk muhalefet Romada kendini Augustus ilan etmiş olan Constansın baba tarafından kuzeni Nepotianustan geldi. Nepotianus annesi Eutropia ile birlikte öldürüldü. Diğer kuzeni Constantia, Vetrianoyu Magnentiusa karşı kendini Sezar ilan etmeye ikna etti. Vteriano 350 yılının 1 Martından 25 Aralıka kadar kısa bir süre başta kaldı. Daha sonra meşru Augustus Constantius tarafından çekilmeye zorlandı. Mütegallibe Magnentius Constantius ile çatışma halinde 353 yılına kadar batıda hüküm sürmeye devam etti. En son yenilgisinin ardından intihar etti ve böylece Constantius yegane imparator konumuna geldi.
Ancak 360 yılında Constantiusun yönetimine yeniden muhalefet geldi. Constantius baba tarafından kuzeni ve üvey kardeşi Julianusu 355 yılında batının Sezarı ilan etmişti. Sonraki beş yıl boyunca Julianus aralarında Alamanların da bulunduğu istilacı Germen kabilelere karşı bir dizi zafer kazanmıştı. Bu sayede Ren sınırını güvenlik altına almış ve muzaffer Galyalı askerleri boşta kalmıştı. Constantius o sırada Pers hükümdarı ii. Şapura karşı başarısız giden harekatında ordusunu güçlendirmek için Julianusun askerlerinin doğuya gönderilmesini emretti. Bu emir üzerine Galyalı askerler ayaklandı. Julianusun Augustus ilan ettiler. Gerek Constantius, gerekse Julianus bir iç savaşa hazır değildi. Constantiusun 3 Kasım 361de ölmesi bu savaşın yaşanmasını engelledi.
Julianus ve Jovianus 361-364 Ana maddeler Julianus ve Jovianus Julianus iki yıl boyunca tek başına hüküm sürdü. Yıllar önce Hıristiyan olarak vaftiz edilmişti ancak kendisini Hıristiyan olarak görmüyordu. Hükümdarlığı döneminde amcası ve üvey babası Konstantin ve kuzenleri ve üvey kardeşleri ii. Constantinus, Constans ve ii. Constantius tarafından paganlığa getirilen kısıtlamalar ve cezalandırmalar kaldırıldı. Aksine Hıristiyanlığa yönelik benzer kısıtlamalar ve gayri resmi cezalandırmalar getirildi. 362 yılında pagan tapınakları yeniden açıldı ve tapınak mülkleri yeniden tesis edildi. Önceden sürgüne gönderilmiş olan Hıristiyan piskoposlar geri çağrıldı. Geri gelen Ortodoks ve Ariusçu piskoposlar sürtüşmelerine kaldıkları yerden devam ettiler ve bu da kiliseyi büsbütün zayıflattı.
Julianusun kendisi geleneksel bir pagan değildi. Kişisel inançları büyük ölçüde neoplatonizm ve antik Yunan ayinlerinden oluşuyordu. Rivayete göre Büyük iskenderin reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. inançlarını anlatan felsefe çalışmaları yapmıştı. Ancak kısa süreli paganizmi diriltme çabaları ölümüyle sona ermiştir. Julianus ii. Şapur ile olan savaşa devam etmiştir. Savaşta ölümcül bir yara almış ve 26 Haziran 363 günü ölmüştür
Gibbonın Roma imparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi kitabına göre okla ölümcül bir yar aldıktan sonra kampına götürülmüş ve burada bir veda konuşması yapmış ancak bu konuşmada bir varis göstermeyi reddetmiştir. Ardından generalleriyle ruhun doğası üzerine tartışmış, ardından bir bardak su istemiş, suyu içtikten kısa süre sonra da ölmüştür. Döneminin pagan kaynakları tarafından bir kahraman, Hıristiyan kaynakları tarafındansa hain olarak gösterilmiştir. Gibbon Julianustan olumlu bahsetmiştir. Çağdaş tarihçiler kendisini tartışmalı biri olarak görür.
Julianusun hiç çocuğu yoktu ve bir varis de göstermemişti. Subayları biraz muğlak bir subay olan Jovianusu imparator seçtiler. Perslere Trajan döneminde kazanılan toprakları bırakan antlaşmayla tanınır. Hıristiyanların imtiyazlarını geri vermiştir. Hıristiyan kabul edilmesine karşılık inançları ile ilgili çok fazla şey bilinmemektedir. 17 Şubat 364 günü ölmüştür.
Valentinianus Hanedanı 364-392 Valentinianus Hanedanı Valentinianus ve Valens Yeni Augustusun seçimi yine subaylara kaldı. 28 Şubat 364 günü Pannonialı subay Valentinianus Bitinyada Nikaiada Augustus seçildi. Ancak ordu bir yıl içinde iki kere lidersiz kalmıştı, bu yüzden subaylar Valentinianustan bir eş yönetici seçmesini talep ettiler. 28 Martta Valentinianus küçük kardeşi Valensi eş yönetici olarak seçti ve imparatorluğu Diocletianusun yaprığı şekilde böldü. Valentinanus Batı Romanın, Valens ise Doğu Romanın başına geçti.
Valensin seçilmesi çok geçmeden tartışmalara neden oldu. Julianusun anne tarafından Kilikyalı bir kuzeni olan Procopiusun Julianusun muhtemel varisi olacağı düşünülmüş ancak hiçbir zaman böyle bir belirleme yapılmamıştı. Jovianusun seçilmesinden beri saklanmaktaydı. 365 yılında Valentinianus Pariste ve ardından da Reimsde Alamanlara karşı seferdeyken Procopius Konstantinopolisteki iki lejyonu rüşvet yoluyla yanına alıp Doğu Roma başkentinin kontrolünü ele geçirdi. 28 Eylülde Augustus ilan edildi ve çok geçmeden Trakya ve Bitinyayı kontrolüne aldı. iki muhalif Doğu Roma imparatorunun savaşı Procopiusun yenilgisine kadar sürdü. Valens Procopiusu 27 Mayıs 366da idam ettirdi.
4 Ağustos 367 tarihinde Valentinianus ve Valens tarafından üçüncü bir Augustus daha ilan edildi. Valentinianusun sekiz yaşındaki oğlu Gratianus, vekaleti güvence altına almak için kağıt üstünde eş yönetici seçildi.
375in Nisan ayında Valentinianus Pannoniayı istila etmiş olan Germen kabilelerin üzerine sefere çıktı. Tuna üzerine bugün Slovakya sınırları içinde olan Komarnoda elçilerle yapılan bir görüşmede Valentinianus öfkeli bir şekilde bağırırken kafasındaki damarlardan biri çatladı ve 17 Kasım 375te bu rahatsızlıktan ötürü öldü.
Gratianus o sırada henüz 16 yaşında olduğu ve imparator olmak için hazır değildi. Buna karşılık Pannoniadaki askerler henüz üç yaşında olan kardeşini ii. Valentinianus adıyla imparator ilan ettiler.
Gratianus bu kararı kabu etti ve Batı Romanın Galya bölümünün idaresini üstlendi. italya, illirya ve Afrika resmi olarak kardeşi ve üvey annesi Justina tarafından idare ediliyordu. Ancak esas yetki yine de Gratianusun elindeydi.
Edirne Savaşı 378 Bu sırada Doğu Roma imparatorluğu da Germen kabilelerle sorunlar yaşıyordu. Bir doğu Germen kabilesi olan Teuringi Hun istilasından kaçmak için topraklarını terk etmişti. Liderleri Alavivus ve Fritigern ile Doğu Romaya sığınmışlardı. Valens onları müttefik olarak 376 yılında Tunanın güneyine yerleşmelerine izin vermişti. Ancak eyalet kumandanlarıyla sorunlar yaşayan kabile Romalılara karşı ayaklandı.
Sonraki iki yıl boyunca çatışmalar devam etti. Valens bizzat kendisi 378 yılında bir sefer düzenledi. Gratianus amcasına Batı Roma ordusundan destek gönderdi. Ancak sefer Romalılar açısından felaketle sonuçlandı. iki ordu Edirne yakınlarında karşılaştı. Valens sayısal üstünlüğünden ötürü kendine çok güveniyordu. Bazı subayları Gratianusu beklemesini önerdiyse de diğerleri Valensi hemen saldırmaya ikna ettiler. 9 Ağustos 378de savaş Romalıların bozguna uğraması ve Valensin ölümüyle sonuçlandı. Tarihçi Ammianus Marcellinus savaşta Roma ordusunun üçte ikisinin yokolduğunu hesaplamıştır. Ordunun kalan üçte biri geri çekilmeyi başarmıştır.
Savaşın çok uzun vadeli sonuçları olmuştur. Kayıpların içinde tecrübeli askerler ve değerli yöneticiler vardı. Yerlerine geçebilecek çok fazla kimsenin olmaması imparatorlukta liderlik sorunu doğrmuştu. Ayrıca Roma ordusu asker toplamakata da zorlanmaya başlamıştı. Sonraki yüzyılda ordunun büyük bölümü Germen paralı askerlerinden oluşacaktı.
Bir diğer sorun ise Valensin ölümüyle Gratianus ve ii. Valentinianusun yegane iki Augustus olarak kalmış olmalarıydı. Bu durumda Gratianus fiilen tüm imparatorluktan sorumlu hale gelmişti. Ancak Gratianus Doğu Roma için bir Augustus arayışına girmişti. Eski bir seçkin general olan Kont Theodosiusun oğlu Theodosiusu seçti. Kont Theodosius bilinmeyen bir nedenle 375te idam edilmişti. Theodosius 19 Ocak 379da Augustus ilan edildi.
Theodosius hanedanı 379-457 Theodosius hanedanı Batıda huzursuzluk Gratianus Batı Romayı bir süre başarıyla yönettiyse de giderek kayıtsızlaştı. Zamanla Frank generali Merobaudes ve piskopos Milanolu Ambrosenin kuklası haline geldiği kabul edilir. Gratianus Romada geleneksel paganlığı yasaklayarak ve Pontifex Maximus unvanından feragat ederek Roma Senatosunun bir bölümünün desteğini kaybetti. Romalı askerler arasında da barbar kabul edilen kimselerle yakınlığından ötürü popülaritesini yitirdi. Anlatılanlara göre kişisel hizmetleri için Alanları işe alıyor ve halk önüne iskit savaşçısı kılığında çıkıyordu.
Bu arada Gratianus, ii. Valentinianus ve Theodosiusa dördüncü bir Augustus daha katıldı. Theodosius büyük oğlu Arcadiusu 383ün Ocak ayında Augustus ilan etti. Arcadius bu sırada beş veya altı yaşındaydı ve gerçek anlamda bir yetkisi yoktu. Yine diğer üç Augustus tarafından da eş yönetici olarak tanındı.
Gratianusun azalan popülaritesi yılın sonraki bölümlerinde dört Augustus içinde sorunlar yaratacaktı. Britanyada bulunan ispanyol Kelt general Magnus Maximus 383 yılında askerleri tarafından Augustus ilan edildi ve Gratianusa karşı ayaklanıp Galyayı işgal etti. Gratianus Lütesten Lugdunuma kaçtı ve burada 25 Ağustos 383te 25 yaşında öldürüldü.
iznik itikatını benimsemiş olan Maximus dine aykırı düşüncelere karşı cezalar getirdi. Bunun sonucunda Augustusun kilise üzerinde bir yetkisinin olmadığını savunan Papa Siricius ile arası açıldı.
Gratianusun ölmünün ardından Maximus, o sırada on iki yaşında olan ii. Valentinianus ile mücadele etmek zorunda kaldı. ilk birkaç yıl Alpler iki rakip Batı Roma imparatoru arasında sınırdı. Maximus Britanya, Galya, Hispania ve Afrikayı kontrol ediyordu. Maximus kendisine başkent olarak Augusta Treverorumu Trier seçmişti.
Maximus çok geçmeden resmen tanınmak için ii. Valentinianus ve Theodosius ile müzakerelere başladı. 384 yılına gelindiğinde müzakereler sonuçsuz kalmıştı. Maximus yalnızca meşru bir imparatorun yapabiileceği bir şeyi yaptı ve çocuk yaştaki oğlu Flavius Victoru Augustus ilan etti. O yılın sonunda imparatorluğun başında beş Augustus ii. Valentinianus, Theodosius, Arcadius, Magnus Maximus ve Flavius Victor vardı.
Theodosius 385 yılında karısı Aelia Flaccillanın ölümünün ardından ii. Valentinianusun kız kardeşi Galla ile evlendi ve böylece iki Augustus arasındaki ilişkiler güçlendi.
386 yılında Maximus ve Victor sonunda Theodosius taafından resmen tanındı. Ancak Valentinianus ikisini de tanımadı. 387 yılında Maximus rakibinden kurtulmaya karar vererek Alpleri üzerinden Po vadisine geldi ve Milanoyu doğrudan tehdit etmeye başladı. Valentinianus ve annesi Selanike kaçtılar ve burada Theodosiusdan yardım istediler. Theodosius 388 yılında batıya sefere çıktı ve Maximusu yendi. Maximus 28 Temmuz 388 günü Aquileiada yakalandı ve idam edildi. Magister militum Arbogast Falvius Victoru öldürmek üzere Triere gönderildi. Theodosius Valentinianusu yeniden başa getirerek kendisni desteklemeye ve diğer taht gaspçılarına karşı korumaya devam etti.
imparatorluğun son kez bölünmesi Theodosiusun ölümünün ardından Batı ve Doğu Roma imparatorlukları Batı Roma imparatorluğu Doğu Roma imparatorluğu Valentinianus 392 yılında Viyanada öldürüldü. Arbogast Eugeniusu imparator yapmayı planlıyordu. Ancak doğu imparatoru Theodosius Eugeniusu imparator olarak tanımayı reddetti ve batıyı işgal ederek Arbogast ve Eugeniusu Frigidus Savaşında yenilgiye uğratıp öldürdü. Böylece imparatorluğu kendi yönetimi altında birleştirmiş oldu.
Theodosiusun ilk karısından iki oğlu ve bir kızı vardı. ikinci karısı Galladan ise ileride batının imparatoru olacak olan iii. Valentinianusun annesi Galla Placidia adında bir kızı vardı.
Theodosius imparatorluğun tümünü yöneten son imparatordur. 395 yılında ölümünün ardından imparatorluğu oğulları Arcadius ve Honorius arasında bölüştürüldü. Arcadius başkenti Konstantinopolis olmak üzere doğunun imparatoru, Honorius da başkenti önceleri Milano sonradan ise Ravenna olan batının imparatoru oldu. Roma devleti beşinci yüzyıl boyunca farklı iktidar merkezlerinde iki farklı imparatora sahip olmaya devam etti. Latince resmi yazışmalarda Yunanca kadar kullanılıyordu. iki imparatorluk siyasi olarak değilse de ismen, kültür bakımından ve tarihi bakımdan aynı devletti.
Batıdaki imparatorluğun çöküşü ve yıkılışı 395-476 395ten sonra Batı Romanın başındakiler genellikle kukla imparatorlardı. Çoğu zaman imparatorluğun gerçek yöneticileri magister militum ve patrici unvanlarını almış güçlü askerlerdi. 395-408 yılları arasında Stilicho, 411-421 yılları arasında Constantius, 433-454 yılları arasında Aetius ve 457-472 yılları arasında Ricimer.
Roma şehri 410 yılında isyancı Vizigotlar tarafından üç gün boyunca, 455 yılında da daha önce görülmemiş bir şekilde Vandallar tarafından ondört gün boyunca yağmalanmıştı.
474 yılının Haziran ayında Julius Nepos Batı Roma imparatoru oldu. 475 yılında magister militum Flavius Orestes ayaklandı ve oğlu Romulus Augustusu Roma imparatoru yaptı. Nepos Dalmaçyaya kaçtı. Öte yandan Doğu Roma imparatoru Zeno kendisini tanımadığı için Romulus teknik olarak bir gaspçıydı ve Nepos halen yasal olarak Batı Romanın imparatoruydu. Yine de Romulus Augustus son Batı Roma imparatoru olarak bilinir.
476 yılı genel olarak Batı Roma imparatorluğunun sona erdiği tarih olarak kabul edilir. O yıl Orestes hizmetindeki Germen paralı askerlerinin italyadan toprak edinme taleplerini reddetti. Aralarında Herulların de olduğu askerler ayaklandı. Ayaklanmanın başında Germen Odeakr vardı. Odeakr ve adamları Orestesi yakalayıp idam ettiler. Birkaç hafta içinde Ravenna ele geçirildi ve Romulus Augustus tahttan indirildi. Odeakr çok geçmeden italyanın geri kalanını fethetti