Rehabilitasyon Nedir
Fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma. Kişinin; hastalık, kaza, hapis, bunalım gibi rühi ve bedeni yaralanmalardan sonra karşılaştığı güçlükleri yenmesine yardım ederek, kendi kendine yeter duruma getirilmesine verilen ad. Rehabilitasyonun gerçekleşmesinde en önemli husus insanların birbirlerinin hak ve hukûkuna riayet etmesi, her insanın mesût bir hayat hakkı olduğunun düşünülmesidir. Ortaçağda Avrupalılar, rehabilitasyon diye bir kelimeden habersizdiler.
Çünkü insanların birbirlerinin hak ve hukükuna riayet etmesini ve dolayısıyla sosyal adaletin gerçekleşmesini sağlayan bir inanıştan mahrumdular. Sakatlar dilenmek mecburiyetindeydi. Alkolikler, hırsızlar, hastalar, yurtsuzlar toplum dışına itilir, orada adaletten, doğruluktan uzak ve acılarıyla başbaşa bırakılır, müsait bir yerde çekecekleri acının birkaç katını çekerlerdi. Buna mukabil, o zamanki islam devletlerinde rehabilitasyonun en güzel misalleri veriliyordu.
Gerek o zamanki islam devleti eliyle, gerekse fertlerin vicdanındaki inanç sebebiyle aç ve açıkta kimse kalmaz, düşkünlerin, sakatların ellerinden tutulurdu. Hastalar o zaman, faydaları şimdi dünyaca kabul edilmiş olan hastanelerde tedavi edilirdi. islam devletlerinin dışa açılma siyasetleri sayesinde Müslümanlar gittikleri gayrimüslim devletlere de güzel ahlak ve yaşayışlarını götürmüşler, oradaki insanlara medenice yaşamayı öğretmişlerdir. Türkiye’de, Cumhûriyet devrinde ilk kurulan rehabilitasyon merkezi, 1952 senesinde Ankara’da açılan Körler Mektebidir.
1958’de Cüzzamla Savaş Derneği tarafından Ankara’da bir cüzzam hastanesi ve rehabilitasyon merkezi kurulmuş, daha sonra bu kuruluş Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesine aktarılmıştır. Rehabilitasyonun gayeleri şunlardır: Fiziki yetersizliği imkan nispetinde tamamiyle ortadan kaldırmak; giderilmesi mümkün olmayan bozuklukların tesirini mümkün olduğunca azaltmak; hastayı fizik yetersizliğinin hudutları dahilinde çalışmaya teşvik etmek ve kabiliyetlerinden istifade etmesini temin etmek. Rehabilitasyon başlı başına ictimai bir kurum olarak gelişmemiştir. Bunun, rehabilitasyonun hitap ettiği alanlara göre çeşitli sebepleri vardır. Mesela hiçbir zaman hapisten çıkan bir kişinin bakımı, eğitimi gibi bir rehabilitasyon konusunun gerekliliği düşünülmemiştir veya düşünülmek istenmemiştir. Gerçek cezanın hapisten çıktıktan sonra başladığı söylenebilir.
Çünkü hapisten çıkanlar, yeniden topluma ve cemiyet hayatına uyum sağlayıncaya kadar, birçok güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. istatistikler bazı ülkelerde eski hükümlülerin % 40’ının tekrar suç işleyerek hapse girmesi gibi acı bir gerçeği gösterirken, rehabilitasyon merkezlerinin de bu konuda yeterli çalışmadığını ortaya çıkarmaktadır. Aynı şekilde akıl hastanelerinde tedavi gördükten sonra topluma katılan veya herhangi bir kaza veya ağır hastalık geçirdikten sonra toplumda yerini alan kişinin, cemiyet hayatına ayak uydurabilmesi her zaman normal olmamaktadır. Günümüz toplumunun çeşitli problemleri, kötü yaşama şartları, inanç bozuklukları bu kişilerin bir kenara atılmasına yol açabilmekte, yalnızlık ve ümitsizlik kişiyi intihara kadar sürükleyebilmektedir. Rehabilitasyonun en faydalı olduğu durumlar; parapleji denen vücûdun belden aşağısının felci ile, hemipleji denen yarım vücut felcidir. Eskiden paraplejik hastaların birçoğu kısa zamanda böbrek enfeksiyonlarından ve yatak yaralarına bağlı enfeksiyonlardan ölmekteydi. Rehabilitasyonun tatbiki ile bu sebeplerden olan ölümler oldukça azalmıştır.
Yapılan bir araştırma, yarım vücut felcine uğradıktan sonra iyi bir rehabilitasyona tabi tutulan 1000 felçli hastadan % 10’unun yeniden yürüyebildiğini ve günlük ihtiyaçlarını gördüğünü, hatta önemli kısmın da bir işte çalışabildiğini göstermiştir. Uyuşturucu maddelere düşkünlükleri yüzünden toplum dışına itilmiş kişileri, bu durumdan kurtarmak için dünyanın pekçok ülkesinde yoğun çalışmalar vardır. Uyuşturucu madde kullanma, hastalığın sebebi değil, bir belirtisidir. Gerçek sebep, bir zihin bozukluğu, bir rûhi bozukluktur. Bu bozukluk, kişiyi uyuşturucunun pençesine düşürmektedir. Böyle şahısları hapse atmak veya alelade bir psikiyatri kliniğinde yatırmak tedavi değildir. Bunlar için husûsi eğitim ve tedavi merkezleri kurulmalıdır.
Bu merkezlerde hem fiziki, hem de rühi yönden tedavileri sağlanmalıdır. Rûhi tedavide tartışma götürmez bir gerçek vardır. O da hastaların imanı kuvvetli kişiler haline getirilmesidir. Ancak böyle olunca hastalar aşağılık kompleksinden kurtulur, davranış bozukluklarını düzeltebilirler. Günümüzde, özellikle batı toplumlarında kanun yapıcıları, iş yerlerinde, hapishanelerden çıkmış kişilerle, sakatlar için belli bir oranda işçi çalıştırılmasını öngören kanunlar hazırlamaktadırlar. iyi bir devlet kontrol ve takibiyle bu kanunların işlerlik kazanacağı muhakkaktır.
Bu kişilere iş sahası açmak yardımın bir bölümüdür. Ama esas yardım, böyle kişilerin inançlı insanlar olmasını sağlamaktır. Çünkü kaza ve kadere tam inanan, tevekkül ve kanaat sahibi olan, haram ve yasaklardan sakınan insanın sarsılması, tekrar eski kötü günlerine dönmesi pek mümkün değildir.