Kütlesel Çekim Nedir
Bu çekim en yoğun cisimeleri ve boşluğu eşit oranda donatır. Ondan korunmanın ya da onu etkilemenin hiçbir yolu yok. Uzaklıkla azalır ama hiçbir şekilde kaybolmaz. Atmosferi Yerkürenin çevresinde tutan kuvvet ya da bizim Evren boşluğuna uçup gitmemizi engelleyen kuvvet Dünyanın uyguladığı kütle çekimi kuvvetidir
Yukarı atılan bir cisim bir süre sonra döner ve yere düşer. ırmaklar hep yukarıdan aşağıya doğru akar. Bunun açıklamasını yerçekimi olarak yaparız. Bu tüm kütleli nesnelerde gezegenlerde ve yıldızda varolan bir kuvvettir ve ona kütle çekimi diyoruz
Bir yapma uyduyu Dünya yörüngesine yerleştirmek için gerekli hız saniyede 8 kilometreden 8 km/s az değildir. Dünyanın çekiminden kurtulmak ve onu temelli terketmek için saniyede 11.2 kilometre hız yapmak gerekir. Güneşin kütle çekimi daha büyüktür. Çünkü Güneşin kütlesi Dünyanınkinin 400 bin katıdır. Güneşin kütlesel çekim, aşabilmek için saniyede 16.7 kilometrelik hız gerekir.
Kuşkusuz insanoğlu çok eski zamanlarda da kütle çekimini sezmiş ve onu hesaba katmış olmalı. ilginçtir bilinen bu eski kuvvet çağlar boyu açıklanamamış olarak kaldı. Kütle çekimi için bilimsel bir kuram geliştiren ve bunu Evreni kapsayacak kadar genişleten büyük ingiliz bilimcisi Sir ısaac Newton 1642-1727 idi. Masa üzerindeki bir kitabı inceleyelim. Kitaba herhangi bir etki olmadıkça kitap masa üzerinde hareketsiz kalır.
Şimdi kitabı yatay doğrultuda sürtünme kuvvetini yenecek büyüklükte bir kuvvetle sağa doğru itelim. Sürtünme kuvveti kitapla masa arasında varolan bir kuvvettir. Kitaba uygulanan kuvvet sürtünme kuvvetine eşit ve zıt yönlü ise kitap sabit bir hızla hareket edebilecektir. Uygulanan kuvvet sürtünme kuvvetinden büyükse kitap ivmelenir. Uygulanan kuvvet ortadan kalkarsa sürtünme kuvvetinin etkisi ile kısa bir süre hareket ettikten sonra durur negatif ivmelenme sonucu. Şimdi kitabın karşıdan karşıya kaygan hale getirilmiş yüzeyde itildiğini düşünelim.
Kitap yine duracak fakat önceki durumda olduğu gibi çabucak durmayacaktır. Döşemeyi sürtünmeyi tamamen ortadan kaldıracak kadar cilalar parlatırsanız kitap bir defa harekete geçtikten sonra karşı duvara çarpıncaya kadar aynı hızla hareket edecektir. Galileo cisimler hareket halinde iken durmaya ve hızlanmaya direnme eylemsizlik tabitanıa sahip olduğu sonucuna da varmıştı
Bu yeni yaklaşım daha sonra Newton tarafından formülleştirilerek kendi adıyla anılan Newtonun Birinci Hareket Yasası olarak tanımış ve şöyle ifade edilmiştir Bir cisme bir dış kuvvet bileşke kuvvet etki etmedikçe cisim durgun ise durgun kalacak hareketli ise sabit hızla doğrusal hareketine devam edecektir. Daha basit bir anlatımla bir cisme etki eden net kuvvet sıfırsa ivmesi de sıfırdır. Newtonun birinci yasası bir cisme etki eden dış kuvvetlerin bileşkesi sıfır olduğu zaman cismin davranışındaki değişmeleri inceler.
Bir cisim üzerine sıfırdan farklı bir bileşke kuvvet etki ettiği zaman neler olur? Bu sorunun yanıtını Newtonun ikinci yasası verir. Çok düzgün cilalı parlatılmış yatay bir yüzey üzerinde sürtünme kuvvetini önemsemeyerek bir buz kalıbını ittiğinizi düşünün. Buz kalıbı üzerinde yatay bir F kuvveti uygularsanız kalıp a ivmesi ile hareket edecektir. Kuvveti iki katına çıkarırsanız ivme de iki katına çıkacaktır.
Bu tür gözlemlerden bir cismin ivmesinin ona etkiyen bileşke kuvvet ile doğru orantılı olduğu sonucuna varırız. Peki bileşke kuvveti aynı tutarken cismin kütlesini iki katına çakrsak ne olur?
ivme yarısına düşer üç katına çıkarılırsa üçte birine düşer. Bu gözleme göre bir cismin ivmesinin kütlesi ile ters orantılıdır. Buna göre Newtonun ikinci yasası şöyle anlatılabilir Bir cismin ivmesi ona etki eden kuvvetle doğru orantılı kütle ile ters orantılıdır. Elbette ki gezegenler Kepler Yasalarına göre hareket ediyordu.
Ama neden gezegenler değişik ve üstelik düzgün bir hızla hareket etmiyordu? Gezegenlerin gökyüzünde hareket etmeleri için onları iten bir gücün olması gerektiği düşünülüyordu. Ama bu güç neydi? Newtonun yaşadığı dönemde hiç olmazsa birçok insan astrolojiyi ciddiye almıyordu yani gezegenleri meleklerin itmediği kesindi.
Newton Keplerin formüllerini çıkarmak için kütlesel çekim gravitasyonal alan yasasını kullanmştı. Newton Galileonun sarkaç deneylerini inceledi ve buradan boşlukta serbestçe dolaşan gezegenlere etkiyen bir çekimin bulunması gerektiği sonucuna kolayca vardı.
Çünkü o düşünür ve matematikçiydi. Gezegenler eliptik yörüngeler izliyordu. Bu yörüngeler üzerinde dolanırken Güneşe daha yakın oldukları yerlerde hızları artıyor sonra Güneşten uzaklaştıkça hızları azalıyordu. Newton kuvvet bilinirse bunu kütle denen büyüklüğe bölünce ivmenin bulunabileceğini varsaymıştır.
Burada kütle harekete karşı koymanın bir çeşiti olarak görünür kütlesi bir başka arabanınkinin iki katı olan çok yüklü bir araba aynı beygirin etkisi altında birincinin yarısı kadar bir ivme kazanır. Kısacası kütle hareket edenin eylemsizliğini bildirir ve bu yüzden ona eylemsizlik kütlesi adı verilir. Buna göre her cismin olanaklı bütün kuvvetlere karşı gösterebileceği tepkiyi belirleyen özel bir eylemsizliği vardır. Bunu saptadıktan sonra geriye kuvvet denen şeyin ne olduğunu anlamak kalıyordu. Newton kuvveti şöyle tanımlaıyor Kuvvet cisimleri hareketsizlik durumu ya da düzgün hareketei değiştirecek biçimde etkileyen bir eylemdir. merkezcil bir kuvvet cisimleri bir merkeze ya da belli bir noktaya doğru çeker ya da çekilme eğilimi içinde bulunmalarına yolaçar.
Böylece Dünya Ayetkilediği zaman ona bir kuvvet uyguluyordu. Ay Dünyadan ne kadar uzaksa bu kuvvet de o kadar zayıftı. Daha kesin olarak söylenirse Newton uzaklık iki kat olunca kuvvetin ilk değerinin dörtte birine indiğini varsaydı. iki madde birbirlerini kütllelerinin çarpımı ile doğru. aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı bir kuvvetle çeker.
Bunların hepsi çekim sabiti denen evrensel bir sabitle çarpılır. iki elektrik yükü arasındaki kuvvet de aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılıdır ama bunun kütle ile hiçbir ilgisi yoktur. Evrensel kütle çekimi yasası nda kütlenin rolünün birden değiştiğine dikkat edelim. Kütlenin bu yeni görevini iyice belirtmek için ağırlık katsayısı çekim sabiti ortaya çıktığında buna çekim kütlesi denmesi uygun görüldü.
O halde Newtonun varsayımı şöyle dile getirilebilir Çekim kütlesi eylemsizlik kütlesine eşittir. Bu özelliğin ister Ay kadar büyük isterse Ay modülü kadar küçük olsun bir gök cisminin yörüngesinin kütlesinden bağımsız olarak aynı olduğu sonucunu vermesi ilginçtir. Newton kütle çekimi yasasını çok farklı olaylara uyguladı ve onu bilinen Evrenin tümünü kapsayacak şekilde cesaretle yaygınlatırdı. Merkürün yaramazlığı dışında bir sorunla karşılaşmadan 200 yıl kendini korudu.
Kütleçekim alanlarının temel nitelikleri şöyle sıralanabilir Kütle çekim kuvvetleri Evrenseldir. Yani Evrendeki her cisim bu kuvvetlerden etkilenir. Bir kütle çekim alanı mutlaka çekici kuvvetlere neden olur.
Kütleçekim alanları uzun erimlidir yani bir cismin etrafında oluşan çekim alanının etkileri zayıflayarak da olsa çok uzak mesafelere kadar uzanabilir. Duran iki cisim düşünüldüğünde bu iki cismin birbirine etki ettirdiği çekim kuvveti cisimlerin arasındaki uzaklığın karesi ile ters cisimlerin kütleleri ile doğru orantılıdır. Newton böylece doğanın temel sabitlerinden birini de bulmuştu. Newton bir matematik sihirbazıydı. Çünkü çok uzun süre onun dışında kimse diferansiyel denklemlerin içinden çıkamıyordu.
Newtondan 60 – 70 yıl önce büyük Alman bilim adamı Johannes Kepler 1571-1630 gezegenlerin Güneş çevresindeki hareketlerini yöneten temel yasaları bulmuştu. Tarihçe kısaca şöyledir Eski bilginler gezegenlerin gökyüzündeki hareketlerini gözlemleyerek onların Dünya ile birlikte Güneş çevresinde döndüğü sonucuna vardılar.
Bu sonuç daha sonra Copernicus tarafından da bağımsız olarak keşfedildi .insanlar keşfin daha önce yapıldığını unutmuşlardı Bundan sonra araştırılacak soru şuydu
Güneş çevresinde tam olarak nasıl dönüyorlardı? Güneşin merkez olduğu bir çember üzerinde mi yoksa başka bir eğri boyunca mı? Hızları neydi? Bunların yanıtlanması daha zun zaman aldı. Copernicus sonrası dönemler gezegenlerin gerçekten Dünyayla birlikte Güneş etrafında mı döndükleri yoksa Dünyanın Evren!in merkezinde mi olduğu sorularının tartışıldığı dönemlerdi.
Daha sonra Danimarkalı astronom Tycho Brahe 1546-1601 soruyu yanıtlamak için bir yöntem önerdi. Eğer gezegenler çok dikkatle gözlenip gökyüzündeki yerleri tam olarak kaydedilirse teorilerin durumu belki açıklığa kavuşabilirdi. Bu modern bilimin anahtarı ve doğanın gerçekten anlaşılmasının başlangıcı oldu birşeyi gözlelek ayrıntıları kaydetmek ve bu bilgilerin şu veya bu yorumu çıkarmayı sağlayacak ipuçlarını içerdiğini ummak. Zengin bir kişi olan Tychonun Kopenhag yakınlarında bir adası vardı. Buraya pirinçten yapılmış kocaman daireler yerleştirdi ve özel gözlem yerleri yaptırdı sonra geceler boyunca gezegenlerin konumlarını kaydetti.
işte ancak bu tür yorucu ve yoğun çalışmalar yoluyla birşeyler bulunabilir Toplanan bütün bilgi Keplerin eline verildi o da gezegenlerin Güneş etrafında ne türlü bir hareket yaptığını incelemeye koyuldu. Bunun için deneme yanılma yöntemini uyguladı. Bir ara yanıtı bulduğunu sandı Gezegenler Güneşin merkez olduğu çemberler üzerinde hareket ediyorlardı.
Ancak daha sonra bir gezegenin Marsın sekiz dakikalık bir yay kadar sapma yaptığını farketti. Kepler Tycho Brahenin bu ölçüde bir hata yapamayacağını düşünüp yanıtın doğru olmadığı sonucuna vardı. Deneylerin çok dikkatli yapılmış olması nedeniyle başka bir yol deneyerek sonunda üç şey keşfetti.
ilk olarak gezegenler Güneşin odak olduğu elips şeklinde bir yörünge izliyorlardı. Elips bütün ressamların bildiği bir eğridir basık bir daire. Çocuklar da onu iyi bilir iki ucu tesbit edilmiş bir ipe bir halka geçirip halkaya da bir kalem sokulunca elips çizilebileceğini birileri onlara söylemiştir. ikinci olarak bir gezegenin Güneş çevresindeki yörüngesi bir elipstir Güneş de odakların birindedir. Bundan sonra gelen soru şuydu Güneşe yaklaştıkça hızı artıyor uzaklaştıkça yavaşlıyor mu? Kepler bunun da yanıtını buldu.
Bulduğu yanıt şöyle açıklanabilirn Örneğin üç hafta gibi belirli bir ara içeren iki farklı zamanda gezegenin konumun saptayalım. Sonra yörüngenin başka bir bölümünde gezegenin yine üç hafta ara ile iki ayrı konumunu saptayalım ve Güneşle gezegeni birleştiren doğruları çizelim bilimsel deyimiyle bunlar yarıçap vektörleridir. Üç hafta ara ile çizilen iki doğru ve yörenge arasında kalan alan yörüngenin her bölgesi için aynıdır.
Demek ki gezegen Güneşe daha yakın olduğu yerlerde daha hızlı hareket ediyor ve uzaklaştıkça aynı alanı taramak için daha yavaş ilerliyor. Birkaç yıl sonra Kepler üçüncü bir kural keşfetti. Bu kural yalnızca tek bir gezegenin Güneş çevresindeki hareketiyle ilgili değildi farklı gezegenler arasında da ilişki kuruyordu. Bu kurala göre bir gezegenin Güneş çevresinde tam bir devir yapması için gereken zaman yörüngenin boyutuna bağlıdır bu zaman da yörüngenin boyutunun küpünün kare kökü ile orantılıdır. Yörüngenin boyutu elipsin en büyük çapıdır