Kıta Kayması Nedir
Kıtaların, ilk başta bir bütünken daha sonra, okyanus kabuğunun zayıflığı yüzünden, dünyanın yüzeyi üzerinde kayarak birbirinden ayrılması. Asrımızın başlarında, Amerikan jeoloğu Frank Taylor, kıtaların çok eskiden dev bir kara kütlesi meydana getirdikleri fikri ile ilk defa ilgilenmişti. 1908’de o zaman için hayali olan, kıtaların birbirlerinden şimdiki durumlarına kadar ayrıldıkları teorisini ortaya attı. Aynı zamanda, bu gelişmelerden habersiz olarak Alman meteoroloji bilgini, astronom ve jeofizikçisi Alfred Wegener, aynı konu üzerinde araştırmalar yapmaktaydı. 1915’te Kıtalar ve Okyanusların Orjini kitabını yazarak, bu
teori hakkında söz sahibi olduğunu duyurdu.Kontinentverschiebung (karaların kayması) nazariyesini kurmuş ve beş (bugün için altı) kıtanın evvelce birbirine bağlı olup, sonra yavaş yavaş ayrıldıklarını söylemiştir. Wegener’e göre, paleozoikum ve mezozoikum devirlerinde kıtalar birbirlerine yapışık idi. Paleozoikum sonuna kadar, hayvanlar, Güney Amerika ile Afrika, Asya ve Avustralya arasında kara yolculuğu yapmışlar, Eosen’den itibaren Afrika’da yaşayan hayvanlar, karadan Güney Amerika’ya
geçmişlerdir. Bundan sonraki 40 yıl içinde teori çok az ilgi gördü. Tahmin ve bunun yanısıra çok az delile dayandığı için tenkid edildi. Wegener’in fikrini kabullenenlerden biri olan, Güney Amerikalı Jeolog Alexander du Joit, Güney Afrika ve Brezilya’da araştırmalar yapmış ve teoriyi destekleyen birçok jeolojik delil elde etmiştir. Du Joit’in ve diğer bilim adamlarının fikirleri kabul edilmesine rağmen, kıtaların bu şekilde kaymasına sebeb olacak bir mekanizma bilinmediğinden, çoğunluk gene teoriye karşıydı. Teori ancak, kıtaların dünya kabuğunun üstünde çok yavaş olarak kaydığının ispatlanması ile kabul gördü. 1960’larda, teori tamamen kabul edildi ve yeni açıklamalar getirildi. Bu açıklamalardan birisi, daha önce birleşik olan kısımların, aynı jeolojik yapıya ve benzer fosillere sahib olmasıydı.
On dokuzuncu asırda, şimdiki kıtaların iki büyük kıta olarak mevcut olduğu öne sürüldü. Bunlar, güneyde bulunan “Gondwanaland” ve kuzeyde bulunan “Laurasia”ydı. Bu iki dev kıta, birbirinden “Tethys Okyanusu” ile ayrılmaktaydı. Bu iddia, Güney Amerika ile Afrika’nın birleştirilebilmesi gibi kesin olmayıp, biraz daha az kuvvetlidir. Hatta Wegener daha da ileri giderek bu ikisinin de çok eskiden beraber olduğunu iddia etmiş ve bunu Pangaea olarak isimlendirmiştir.
Günümüzdeki Dünya’nın şekli bu teoriye göre çok yavaş da olsa değişmektedir. Mesela, Büyük Okyanus diplerinde yaklaşmalar olduğu tesbit edilmiştir. Bu belki de uzun zamanlardan sonra Asya’nın, Kuzey Afrika’ya yaklaşmış ve Filipinlerin, Güney Amerika’daki And Dağlarının gölgesinde bulunacağına bir işarettir.
Bu teoriye dayanarak, bugün müstakil bir kıta olan Amerika’nın keşfi sırasında orada bulunan yerlilerin ve hayvanların, bu kıtanın Asya kıtası ile bitişikken oraya geçtikleri ve çoğaldıkları iddia edilmektedir.