Hilye-i Saadet
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın görünüşü, tanınması. Lügatta hilye, “yaratılış, süret (görünüş), sıfat” manalarına kullanılmıştır. Hilye kelimesi, Peygamberimizin görünüşünü anlatan hadis-i şerif ile dört halifesi ve torunları hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin’in isimleri bulunan güzel hatlarla yazılmış levhalar için de kullanılmaktadır. Türk-islam Edebiyatında, Peygamberimizin görünüşünü anlatan eserlere de hilye veya şemail adı verilmiştir. Birçok şairler, bu hususta eşine çok az rastlanabilecek şiirler terennüm etmişlerdir.
Resülullah efendimizin, görünen bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel huyları, hayatının tamamı bütün incelikleri ile çok geniş ve açık olarak islam alimleri tarafından senetleri, vesikaları ile yazılmıştır. Bu bilgiler bizzat Peygamberimizin kendi beyanları olan hadis-i şeriflerden ve Eshabının bildirdiği haberlerden toplanmıştır. Bunlara siyer kitapları denir. Binlerce siyer kitabından ilk olarak yazılan ibn-i ishak’ın Siret-i Resülullah kitabı olup, bunu ibn-i Hişam Humeyri aynı isim altında genişletmiş ve Alman müsteşriklerinden Wustenfeld yeniden basmıştır.
Allahü teala, bütün peygamberlerine vermiş olduğu mücizelerin hepsini Muhammed aleyhisselama da vermiştir. Arapça El-Mevahib-i Ledünniyye ve Farsça Medarücün-Nübüvve kitaplarında ve Mevahib’den kısaltılmış olan El-Envar-ul-Muhammediyye kitabında ve Arapça Huccetüllahi alel-alemin fi Mu’cizat-i Seyyid-il Mürselin kitabında bunların çoğu yazılıdır. islam şairlerinden Abdülbaki, imam-ı Kastalani’nin Mevahib kitabını Türkçeye tercüme etmiştir. Bu eser iki cilttir. Peygamberimizin hadis-i şeriflerini toplayarak, O’nun hilye ve şemailini bildiren bir eser meydana getiren imam-ı Tirmizi’nin Eş-Şemailün-Nebeviyye kitabı ile, Kadı Iyaz’ın Kitabüş-Şifa kitabı da meşhurdur. Hadis-i şerifler ve Eshabının bildirdiği haberler, Resülullah efendimizin hilye-i saadetlerini şöyle bildirmektedir
Peygamberimizin yüzü, bütün uzuvları ve sesi, bütün insanların yüzlerinden, azalarından ve seslerinden daha güzeldi. Mübarek yüzü bir miktar yuvarlaktı. Neşeli olduğu zamanda yüzü ay gibi nurlanırdı. Sevindiği, alnından belli olurdu. Gündüz nasıl görüyorsa gece de öyle görürdü. Önünde olanları gördüğü gibi arkasında olanları da görürdü. Bunları isbat eden yüzlerce olay kitaplarda yazılıdr. Gözde görmek yaratan Allahü teala, diğer uzuvda dahi yaratmaya kadirdir. Yana ve geriye
bakacağı zaman bütün bedeni ile dönüp bakardı. Mübarek gözleri büyük, kirpikleri uzundu. Gözlerinde bir miktar kırmızılık vardı. Gözlerinin karası gayet siyahtı. Alnı açıktı.Mübarek kaşları ince ve arası açıktı. iki kaşı arasında olan damar, hiddetlenince kabarırdı. Mübarek burnu gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksekti. Başının büyüklüğü gayet normaldi. Mübarek ağzı küçük değildi. Dişleri beyazdı, ön dişleri seyrekti. Söz söylediği zaman, sanki dişleri arasından nür çıkardı. Allahü tealanın kulları arasında, ondan daha fasih ve tatlı sözlü kimse görülmedi. Mübarek sözleri gayet kolay anlaşılır,
gönülleri alırdı ve ruhları kendine çekerdi. Söz söylediği zaman, kelimeleri inci gibi dizilirdi. Bir kimse saymak istese, kelimeleri sayılmak mümkündü. Bazan iyi anlaşılması için üç kere tekrar ederdi. Cennet’te Muhammed aleyhisselam gibi konuşulacaktır. Mübarek sesi, kimsenin sesinin yetişemediği yere yetişirdi. Peygamberimizin mübarek kolları etli, parmakları iriydi. Avuçlarının içi genişti. Bütün vücudunun kokusu miskten güzeldi. Bedeni hem yumuşak, hem de kuvvetliydi. Kolları, ayakları ve parmakları uzundu. Ayak parmakları iriydi, ayaklarının altı çok yüksek olmayıp yumuşaktı. Mübarek karnı geniş olup, göğsü ile karnı beraberdi. Omuz başının kemikleri iriydi. Göğsü genişti.
Resülullah efendimiz çok uzun boylu olmayıp, kısa da değildi. Yanına uzun bir kimse gelse, ondan uzun görünürdü. Oturduğu zaman omuzu, oturanların hepsinden yukarı olurdu.
Mübarek saçları ve sakallarının kılı kıvırcık ve çok düz değil, yaratılışta ondüleydi. Saçları uzundu. Önceleri kakül bırakırdı. Sonradan ikiye ayırır oldu. Saçlarını bazan uzatır, bazan da keser, kısaltırdı. Saç ve sakalını boyamazdı. Bıyığını kırkardı. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, kaşları kadardı. Husüsi berberleri vardı. Sakalını bir tutam uzatırdı.
Peygamberimiz, kırmızı ile karışık beyaz benizli olup, gayet güzel ve sevimliydi. Siyah değildi. O, Araptı. Arap, lügatta güzel demektir. Arabistanlı olduğu için Arap denilmektedir. Nitekim babası Abdullah’ın güzelliği Mısır’a kadar şöhret bulmuştu ve alnındaki nürdan dolayı iki yüze yakın kız evlenmek için Mekke’ye gelmişti. Fakat onunla evlenmek amine’ye nasib olmuştu.
Mısır halkı esmer, Habeşistan halkı siyahtır. Bunlara Habeş denir. Zengibar halkına Zenci denir. Bunlar da siyahtır. Bunlar kendilerini Anadolu’da Arap diye tanıttıkları için, Araplara siyah denmektedir. Bu ise yanlıştır. Asıl Araplar beyaz, buğday tenlidirler.
Halleri Ve Yaşayışı
Peygamber efendimiz güler yüzlüydü. Tebessüm ederek gülerdi. Gülerken mübarek dişleri görünürdü. Güldüğü zaman, dişleri arasından çıkan nüru, duvarlar üzerine ışık verirdi. Ağlaması da gülmesi gibi hafifti. Kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de ağlamazdı. Fakat mübarek gözlerinden yaş akar, göğsünün sesi işitilirdi. Ümmetinin günahlarını düşünüp ağlardı. Allahü tealanın korkusundan ve Kur’an-ı kerimi işitince ve bazan da namaz kılarken ağlardı.
Resülullah efendimiz, misvağını ve tarağını yanından ayırmazdı. Mübarek saçını ve sakalını tararken aynaya bakardı. Geceleri gözlerine sürme çekerdi.
Peygamberimiz önüne bakarak, süratle yürürdü. Bir yoldan geçtiği, güzel kokusundan belli olurdu.
Çünkü O’nun mübarek teri, miskten ve çiçekten daha güzel kokuyordu.
Güzel Huyları
Güzel huyların hepsi Resülullah’ta toplanmıştı. Güzel huyları, Allahü teala tarafından verilmiş olup, çalışarak sonradan kazanmış değildi. Bir Müslümanın ismini söyleyerek, hiçbir zaman lanet etmemiş ve asla mübarek eli ile kimseyi döğmemiştir. Kendi için hiçbir şeyden intikam almamıştır. Allah için intikam alırdı. Akrabasına, Eshabına ve hizmetçilerine tevazu ederek, iyi muamelede bulunurdu. Ev içinde çok yumuşak ve güler yüzlüydü. Hastaları ziyarete gider, cenazelerde bulunurdu. Eshabının işlerine yardım eder, çocuklarını kucağına alırdı. Fakat kalbi bunlarla meşgül değildi. Mübarek rühu, melekler alemindeydi.
Resülullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplardı. Kendisi yumuşak davranmasaydı, peygamberlik hallerinden, asla kimse yanında oturamaz, sözünü işitmeye takat, güç getiremezdi. Halbuki kendisi, hayasının çokluğundan, mübarek gözleri ile kimsenin yüzüne bakmazdı.
Peygamber efendimiz, insanların en cömerdiydi. Bir şey istenip de, yok dediği görülmemiştir. istenilen şey varsa verir, yoksa cevap vermezdi. O kadar iyilikleri o kadar ihsanları vardı ki, Rum imparatorları, iran Şahları o kadar ihsan yapamazlardı. Fakat kendisi, sıkıntı ile yaşamayı severdi. Öyle bir hayat yaşıyordu ki, yemek ve içmek hatırına bile gelmezdi. Yemek getirin yiyelim veya falanca yemeği pişiriniz demezdi. Yemek getirirlerse yer, her ne meyve verseler kabul ederdi. Bazan aylarca az yer, açlığı severdi. Bazan da çok yerdi, fakat doymadan kalkardı. Yemeği eli ile, üç parmağı ile yerdi. Yemekten sonra su içmezdi. Suyu oturarak içerdi. Başkaları ile yemek yerken, herkesten sonra el çekerdi, yemeği bırakırdı. Herkesin hediyesini kabul ederdi. Hediye getirene karşılık olarak, kat kat fazlasını verirdi.
Resülullah efendimiz, zekat malı almaz, fakat hediye alırdı. Çiğ soğan ve sarmısak gibi şeyler yemezdi.