Haliç Nedir
istanbulda Sarayburnu Yarımadası ile şehrin Beyoğlu yerleşme alanı arasında bulunan tabii bir iç liman. Bizanslılar Chrysokeras, ingilizler Golden Horn ve Fransızlar Gorne dOr ismini vermişlerdir ki her üç kelime de Altın Boynuz demektir. Haliçe kuşbakışı bakıldığında Kağıthane ve Alibeyköyü suları ile birlikte bir geyik boynuzu görüntüsündedir. Sularının temiz ve berrak olduğu zamanlarda, akşam güneşi vurunca suları altın rengini alırdı. Bu yüzden Halice Altın Boynuz ismi verilmiştir. Ayrıca en büyük gemilerin bile barınabildiği bir iç liman olduğu için deniz ticareti yönünden ehemmiyetliydi. iki kıyısında da verimli ve zengin işyerleri bulunurdu. Sularında ise çeşitli ve nefis balıklar cirit atardı. Her ne kadar Haliç, güzellik ve zenginlik bakımından Boğaziçi ile boy ölçüşemese bile güvenlik bakımından korunma ve sığınma yeriydi
Tarihte, istanbulun ilk iskanının bu tabii limanın dip kısmında iki akarsu arasındaki arazide olduğu tahmin edilmektedir. Zamanla büyüyen şehir birçok defa düşman hücumlarına maruz kalmıştır. Bizanslılar Haliç girişini Sarayburnu-Galata arasına gerdikleri bir zincirle kapamışlar, yüzyıllar boyunca düşman gemileri Haliçe girememişti. 1203de Bizans, Dördüncü Haçlı Seferi ordusu tarafından kuşatılmış ve 6 Temmuzda Haliçe girilmiştir. ikinci olarak 1453 yılı 22-23 Nisan gecesi Fatih Sultan Mehmed Han istanbul muhasarasında 70 parça gemiyi karadan kızaklar üzerinden yürüterek Galata sırtlarından Haliçe indirmiş, şehrin fethi bundan sonra kolaylaşmıştır.
Osmanlı Devleti zamanında Haliçe çok önem verilmiş, 1615 senesinde Kasımpaşada tersane inşaa edilmiştir. On sekizinci yüzyılda Kaptanı Derya Hasan Paşa da burada muhteşem bir bina yaptırmış ve kaptan paşaların ikametlerine tahsis etmiştir. Bugün bu bina Kasımpaşa Deniz Hastanesi olarak kullanılmaktadır. Kasımpaşa iskelesinin yanında, denize doğru uzanan kısımda bahçe içindeki yalı eski Bahriye Nezareti Deniz Savunma Bakanlığı idi.
Sultan Üçüncü Ahmed zamanında Haliçin kuzey batısında şiirlere konu olan Sadabat yıkılmışsa da, Kağıthane Deresi, severek gidilen bir gezi ve istirahat yeri olarak kalmıştı. Kağıthane Deresi, Sultan ikinci Abdülhamid Han devrinde de, temiz havası bol bir mesire yeriydi.
Osmanlı devrinde Haliçte hazret-i Ebü Eyyüb-el-Ensarinin Türbesi ve çevresi büyük bir önem kazanmıştı. Bu semt dini bir ziyaret merkezi, hem de burada inşa edilen türbelerle, ölümle hayatın iç içe olduğu bir yer halini aldı ve Eyübün yakınında şehrin en büyük mezarlıklarından biri doğup gelişti. Bu mezarları gölgeleyen serviler de, Haliçin yeşiline yeşillik kattı
Haliçin yeşili, şehir halkının yalnızca dini hislerine değil, gezme, eğlenme ihtiyacına da cevap veriyordu. Türk devrinde bu liman, bir ticaret ve gemi tezgahları bölgesi halini alırken, aynı zamanda ticaret ve savaş gemilerinin barınağı, yukarı kesim ise çok sevilen bir mesire ve sayfiye yeri olmuştur. Tıpkı Boğaziçi gibi, köşklerin, yalıların, sarayların sıralandığı bir alan durumundaydı.
Boyu yaklaşık 8 km, en geniş yeri Kasımpaşa-Cibali arası 700 m olan Haliç, kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanmaktadır ve etrafı dik yamaçlarla çevrilmiştir. istanbulun hakim rüzgarlarından poyraz kuzeydoğudan, lodos ise bunun tam tersi güneybatıdan yani boylamasına olan yönünden dik istikamette eser. Etrafındaki sırtlar iskan sahaları olup poyraz ve lodosu kesmektedirler. Sonuç olarak Haliç, rüzgarlara karşı oldukça korunmalı olduğundan, tersane gemi yapım yeri için fevkalade uygun bir iç limandır.
Haliçin etrafındaki toprakların verimliliği, tabii güzelliği, deniz ve kara ulaşımına çok uygun bulunması, çok emin bir iç liman olması gibi cazip özellikler, bu semtin çok çabuk gelişmesinde büyük rolü olmuştur. Osmanlılar devrinde bu semtte bir taraftan yalılar, kasırlar Sepetçiler Kasrı, Aynalı Kavak Kasrı gibi, park ve bahçeler yapılırken, diğer taraftan da tersane ve iskeleler kurulmuş ve zamanla Haliç bir ticaret ve sanayi merkezine dönüşmüştür. Ancak bu gelişmenin çevreye verebileceği zarar vaktinde anlaşılmış ve bunu önlemek için zamanın idarecileri bazı tedbirler almışlardır. Mesela, Mustafa Paşanın Netayic-ül Vuküat kitabında belirtildiği gibi, Fatih Sultan Mehmed, Haliçin dolma ve
kirlenme tehlikesinden korunması için özel bir ferman çıkarmıştır. Bu fermana göre Kağıthane sırtları tarımdan men edilmiş ve bu sahada ağaçlandırma faaliyetleri başlatılmıştır. Ayrıca, Haliçin etraftan sürüklenen rüsübattan tortu ve çöküntülerden temizlenmesini teşvik etmek gayesi ile Haliçin dibinden çıkartılan kili kullanan porselen işletmeleri vergiden muaf tutulmuştur. Haliçe karşı gösterilen bu hassasiyet, yirminci yüzyılda devam etmemiştir. Nüfüsun hızlı artışı, plansız sanayileşme ve şehircilik kurallarına uymadan gelişigüzel kurulan yanlış yerleşme merkezleri, Haliçin kirli ve düzensiz bir hüviyete bürünmesine sebebiyet vermiştir.
Haliçin etrafında yaşayan nüfusun artıkları 200den fazla irili ufaklı deşarjla Haliçe akıtılmaktadır. Bu deşarjların ne büyüklükte bir nüfusa hizmet ettiği bilinmiyorsa da, bir milyonun üzerinde olduğu söylenebilir. Haliç ve onu besleyen Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin kenarlarında bulunan ve artıklarını Haliçe akıtan endüstri kuruluşları, Haliçin kirlenmesinde en önemli sebeptir. Haliçe akıtılan endüstriyel artıkların BOi
biyokimyasal oksijen ihtiyacı yönünden meydana getirdikleri kirlenme 1.720.747 kişilik bir nüfusun meydana getireceği kirlenmeye eş değerdir. Bu değerin, 1960dan bu yana kurulan endüstrilerden dolayı üç milyonluk eşdeğer nüfüsu geçmiş olacağı tahmin edilmektedir. Haliçe bir yılda bırakılan endüstriyel sıvı atık miktarı 1,9 milyon tonun üzerindedir. Sadece, Eyüp kazasında bulunan endüstri kuruluşlarından Haliçe verdikleri atıklar 4,2 ton/günBOi ve 6,3 ton/gün askı halinde katı madde ihtiva etmektedir. Sütlücedeki mezbaha tesislerinin atıklarındaki ortalama BOi değeri ise, 1700 mg/ltden fazladır.
1980 öncesinde belediyelerin katı atık toplama açısından yetersiz olması neticesinde, Haliçin sahillerinde bulunan birçok kuruluş, çöplerini doğrudan doğruya Haliçe atmak süretiyle yok etme yoluna başvurmuşlardır. Bu bölgede bulunan endüstri kuruluşlarının senede yaklaşık 49.500 ton katı atık meydana getirdikleri tesbit edilmiştir. Bu atıkların bir kısmının, Haliçe atıldığı düşünülürse, katı atıkların da Haliçin kirlenmesinde önemli bir yeri olduğu anlaşılır.
Haliçe bağlı en önemli iki dere olan Kağıthane ve Alibeyköyün sahib oldukları 181.600 m2 ve 192.400 m2lik havzalarında oldukça dik meyilli yamaçlar bulunmaktadır. Bu iki derenin havzasında, bitki örtüsünün tahribi, havzada mevcut ve açılmakta olan taş ocakları, mermer ve tuğla ocakları dolayısıyla moloz ve katı maddelerin kolayca sürüklenebilir halde olması ve yağmur suyu direnaj sisteminin bulunmayışı, o araziyi erozyona müsait bir hale getirmiştir. Her yıl Kağıthane Deresinden 54 bin m3, Alibeyköy Deresinde bulunan barajdan itibaren Haliçe kadar 17 kilometrekarelik alanda da 5100 m3 tortu ve artık Haliçe taşınmaktadır.
Bu tortu ve artık Haliç için bir su kirletme kaynağı olmaktan başka, her geçen yıl Haliç tabanının biraz daha dolmasına sebeb olmaktadır. Bu dolma senede 6-10 santimetrelik derinlik azalmasına sebebiyet vermiştir. Bunlara ilaveten, gemi söküm yerlerinde denize atılan atıklar, bir ek kirletici kaynağı oldu. Ayrıca çöp dökme yeri olarak kullanılan Habibler Köyü ve Levend Oto Sanayi Sitesinden sızan sular da Haliçe karışıyor ve kirlenmeyi arttırıyor.
Yabancıların Altın Boynuz dediği Haliçin bu hali bütün dünyanın da ilgilenmesine sebeb oldu. Yapılan incelemelerde Silahtar, Hasköy, Sirkeci, Beyoğlu istiklal Caddesi, Eyüp, Ayvansaray gibi semtlerde hava, Ankaranın Çankaya havasından daha kirli olduğu görüldü. Pisliğinden geçilmeyen Haliç hakkında basında zaman zaman yazılar çıktı. Çeşitli kişi ve kuruluşlarca yazılar yazıldı. Fakat ilk ciddi teşebbüs, 5 Haziran 1981de yapılan Çevre Günü Sempozyumundan sonra oldu. Bu sempozyumdan sonra Haliç Üst Kurulu, buna bağlı olarak Haliç Çalışma Grubu kuruldu. 1. Ordu ve
Sıkıyönetim Komutanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, istanbul Belediye Başkanlığı, BoğaziçiÜniversitesi, iTÜ, iÜ, iSKi Genel Müdürlüğü gibi, 18 kısım ve kuruluşun temsilcilerinden meydana
gelen üst kurulun başkanlığı istanbul Valisine verildi Kurul, Haliç çevresinde bulunan, 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa ait iş yerini kaldırmaya karar verdi. istimlak bedeli, çevre düzenlemesi, kollektör için gerekli maddi kaynak temin edildikten sonra, üç basamakta temizlik hareketine başlandı 1 Haliçi kirlendiren sebeplerin durdurulması 2 Çevrenin tanzimi 3 Haliçin sularının temizlenmesi Haliçin temizlenmesi için Çerkezköy ve Tuzlada 600 bin metre kare arsa istimlak edildi. ilk yıkım çalışmaları 23 Mayıs 1984 günü başladı. Haliçten 44 mavna 19 batık gemi çıkarıldı. 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa ait işyeri yıkıldı. Böylece çevrede bir milyon metrekarelik alan açıldı. Bir yandan da bu açılan alanlar yeşillendirildi. Oyun bahçeleri yapıldı.
Haliçe olan akıntıları Marmara Denizine ve Karadenize akıtacak kollektör çalışmalarına başlandı. Eyüp, Haliç ve Fatih tünelleri ile taşınacak sıvı atıkları, Yenikapıdaki ön arıtma tesislerine getirecek olan Alibeyköy kollektörü yapıldı. Katı atıklar burada alıkonulduktan sonra fiziki arıtma yapılacak. Arıtmadan geçen atıksu Ahırkapı deniz deşarjından kıyıdan 6200 m açıkta ve deniz seviyesinden 60 m derinliğe pompalanacaktı. 12 Temmuz 1988 günü Güney kollektörü de tamamlanarak hizmete açıldı. Haliçe akan kanalizasyon atıkları kollektörle Marmaraya verilmeye başlandı. Ancak, 1989dan sonra bu faaliyetler durdu.