Hakkari Tarihi
iö.7000den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan hakkari, yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, x.yy arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır. ünlü araplardan tarihçisi in havsal , yöredeki hakkari yani her-kariyan güçlü, savaşçı, edebilen anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. 300 yıl öncesine dek tarihi hakkari topraklarının yüz ölçümü 35-40 bin km2 idi. böylesine geniş bir alanda ertuşi ve pinyanişi aşiretleri bu boylardan ikisi ve yöre siyasetinde etkin olanlarıdır
akar ise köy altı sulak, bah çelik alan demektir. bugün hakkari merkez ilçesine bağlı bir köy ile, yüksekovaya bağlı oramar bucağının bir köyü de yine bu aşiretin adıyla, akar akarı olarak anılmaktadır.
yöre 1536da kanuni sultan süleymanca osmanlı topraklarına katılmasından bu yana, hakkari olarak anıla gelmektedir bugün hakkari ilinin merkez ilçesi olan çölemerike, ermenilerin ilmar, süryanilerin gülarmak, memlukların da colamerg adını verdikleri bilinmektedir.
yazılı tarih öncesi hakkari yöresi, yazılı tarih öncesi çağlardan bu yana, insan topluluklarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda iö.100.000 – 40.000 e tarihlenen orta paleolitik dönemden başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya koymaktadır.kılıç kökten 1961de yüksekovaya yaptığı gezi sırasında bulduğu volkanik cam obsidyen gereçlerden yöredeki ilk yerleşmelerin bu dönemlere ait olduğu kanısına varmıştır. hakkari yöresinde obsidyen yatağı bulunmamasına karşın, çevrede çok sayıda obsidyen gereçlere rastlanması bu taşın, hakkari yöresine başka bölgelerden getirilerek işlendiğini ortaya koymaktadır.
neolitik dönem yeni taş bölgedeki yerleşmenin neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerdir. bu resimlerin önemli bir bölümünü hakkarinin güneydoğusundaki gevaruk vadisinde bulunanlar oluşturmaktadır. bu vadide, 2600 metre yükseklikteki bir çok kayalara kazınmış 1.000 dolayında resim bulunmuştur. bunların çoğu, yöredeki bir tür dağ keçisini betimlemektedir. ilkel ve simgesel olan av tuzakları ve hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır
bunlar, avrupanın batısında, ispanyada ve kuzey afrikada bulunan kaya resimleri ile büyük benzerlik göstermektedir. gevaruk kaya resimlerine, ilk kez, 1956-1958 araştırmalarında rastlanmıştır. muvaffak uyanık ile dr.freh, gevaruk vadisindeki araştırmalarında, 55i aşkın kaya resmi bulmuşlardır. ingiliz ve alman dağcılarından oluşan iki ayrı ekip de, aynı dönemde, gevarukta 625 resim daha ortaya çıkarmışlardır. resimler, kayaların yüzeyindeki koyu kızıl renkli katmana sert taşlarla kazınarak yapılmıştır. bu kayalar, sarkan buzulların da etkisiyle, zamanla aşınmıştır.
bir başka kaya resimleri kümesi de, şiye hundevade tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. bu tepe, hakkarinin, güneydoğusundaki cilo dağındaki, gevaruk gölünün batısında, şiye mazan doruğunun doğusundadır. fotografçı ersin aluk, burada 200 dolayında kaya resmi saptamıştır. bu resimlerin biri büyük bir av sahnesini canlandırmaktadır. avcıların ayaklarında raket benzeri, tabanı iplerle örülü ayakkabılar vardır. bunların daha gelişmiş bir türü, günümüzde doğu anadolunun büyük bir bölümünde, hedik adıyla kullanılmakta ve kara batmadan yürümeyi sağlamaktadır.
yukarıda anılanların yanı sıra beytüşşebap ilçesinin mezraa köyü yakınlarında peştazere yöresindeki tek bir kaya üzerinde, çok sayıda resim kompozisyonu bulunmuştur.
bu kaya resimleri, hakkari insanının, neolotik dönemde avcılığın yanı sıra, hayvancılık ve tarımla da uğraştığını ortaya koymaktadır.
van gölünün güneyindeki kavimle ilgili ilk bilgi yazılı iki sümen eşik taşında görülmüştür. bu taşlarda bölge kar-da-ka-lar ülkesi olarak tanımlanıyor. bu tarihten yaklaşık 1600 yıl sonra iö.401 bölgeden geçen yunanlı yazar ve savaş muhabiri ksenephon onbinlerin dönüşünün yazarı da yöre halkına karduklar diyecekti.
yazılı tarih-urartular ıö 2000lerde, hakkariyi de içine alan doğu anadolu yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ilişkin ilk bilgiler, ıö xııı. yya tarihlenen asur kralı ı.salmanassarın ıö 1280-1261 bir yazıtında asur krallığıyla savaşan bazı ülkelerden söz edilmekte ve uriatri etnik bir topluluğun adı olmayıp asur dilinde dağlık bölge anlamına gelmektedir. yine, asur yazıtlarından kralın, uriatri adı altındaki sekiz ülkeyi ele geçirdiği anlaşılmaktadır. bu ülkelerin, van gölünün güneydoğusundaki dağlık bölgede. büyük zap suyunun yukarı vadisinde
bulunduğu sanılmaktadır. bir başka asur yazıtında kral ı. tukultininurtayanın yazıtında ise çok sayıda akarsu bulunan bu bölgeye nairi ülkeleri nehirler ülkeleri adı verilmektedir. nitekim, asur kralı ıı.asur banipalin ıö ıx. yyın ikinci çeyreğindeki egemenlik yıllarından başlayarak, uriatri, urartu sözcüğüyle aynı anlamda kullanıla gelmiştir. buna karşın, nairi ülkesinin kralı sanı, yöre insanlarının dilinde bianili ülkesinin kralı olarak yer almıştır. urartu dilindeki kelişin yazıtından da açıkça anlaşılacağı gibi, urartular uratriler- uriatri ülkesinin insanları, ıö ıx. yyden başlayarak, ülkelerini biznili ülkesi olarak adlandırmışlardır. ancak, eski ön asyada urartu adı daha yaygın bir biçimde kullanıldığı için bu ad zamanla, bianili adının yerini almıştır.
asur yazıtlarında belirtildiğine göre, bu dağlık yöredeki topluluklar, ıö ıı. binin ikinci yarısında, birbirinden bağımsız beylikler biçiminde varlıklarını sürdürüyorlardı. bu durum, ıödan önce 1000lere değin devam etti.
ancak, ıö ıx.yy başlarında, asur krallığının güneyden gelen ve ardı arkası kesilmeyen yağma seferlerine karşı koymak üzere, hurri kökenli boylardan oluşan uriatri uratri ve nairi federasyonları bir araya geldi, daha sonra urartu krallığına verilecek olan devlet böyle doğdu.urartu devleti, ıö vı.yy başlarına değin, güçlü bir siyasal yapı olarak, doğu anadolu yüksek yaylalarında varlığını sürdürdü. çekirdeği, vangölü çevresindeki topluluklardan oluşan krallığın, toprakları ıö vııı.yy başlarında kuzeyde transkafkasyaya, doğuda kuzeybatı irana ,batıda malatya yöresine, güneyde de halfeti dolaylarına dek uzandı
doğu anadoluda küçük çapta bağcılık, bahçecilik ve tarımla uğraşarak kendine yeterli üretim yapan yerli halk ile avcılık ve hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe topluluklar bir boylar federasyonu oluşturuyordu. bunların merkezi devlete dönüşmesinin de bir başka önemli nedeni de, demiri yaygın olarak işlenmeye başlamasıydı. gerek daha önceleri, gerekse urartu krallığının yıkılmasından sonra, bu dağlık yörede başka hiçbir topluluğun güçlü bir devlet kurmayı başaramaması, urartu devletinin gücünü ve örgütlenme yeteneğini ortaya koyması bakımından anılmaya değer bir olgudur.
urartu insanları, bu son derece zorlu arazi koşullarına egemen olmayı başararak askeri ve sivil amaçlı, yaygın bir ulaşım ağı kurmuşlardır. daha önce özgür aşiretler ve bağımsız beylıikler halinde yaşayan boylar ıö. bin yılın başlarında biraz daha merkezileşerek küçük yöresel krallıklara kurdukları görülüyor. doğu hakkari coğrafyasında muşaşir micicir, güneyinde kırhi, kuzeyinde de hubişkia krallıkları bunların başlıcalarıdır. asur belgelerinde bu krallıklarla ilgili kısmen de olsa bilgi verilmektedir
urartu baş tanrısı haldi adına muşaşir krallık merkezinde bir tapınak yapıldığı, çağın en büyük zenginlikleriyle donatılmış prestgahın ıö.714 yılında asur kralı ıı.sargon tarafından işgal edilerek yağlandığı biliniyor. 1998 yılında tarihi hakkari kalesinin eteklerinde bulunan 13 stelin hubişkia krallıklarına ait olabileceği saptanmıştır. bu yerel krallıklar bağımsızlıklarını korumak koşuluyla urartu federasyonu içinde yer almışlardı.
yine bu dönemde urartunun ünlü projelerinden olan ordu yolu nun da tuşbadan sonra yüksekova-şemdinli coğrafyasından geçerek revandıza ulaştığı yazılı olarak, tarih ve arkeolojik kaynaklarda bulunmaktadır.
bu ağın en önemli bölümünü ordu yolu adı verilen yol oluşturmaktaydı. asur yazıtlarından, bu yola, asurluların da büyük bir önem verdikleri ve ııı.salmanassar ın bu yoldan düzenlediği muşaşir seferinde, muşaşirin yanı sıra, 46 kenti ve güçlü sapparila kalesini ele geçirdiği anlaşılmaktadır. nitekim urartuların hakkari yöresindeki en önemli kentlerinden biri olan muşaşirin asurlularca ele geçirilmesi, urartu ülkesinde büyük bir sarsıntı yaratmış, urartu kralı ıspuini ile oğlu mennuanın ıö ıx.yy sonundaki başlıca çabaları, muşaşirin yeniden alınması doğrultusunda olmuştur. urartular, sonunda kendilerince kutsal sayılan bu kenti yeniden ele geçirerek, kent yakınlarındaki kelişin geçidine, üzerine akad ve urartu diliyle yazılmış yazıtlar bulunan bir zafer anıtı stel dikmişlerdir.
urartu krallığının en güçlü dönemi, kral ı.argistisin egemenlik yıllarına rastlamaktadır. bu dönemde, ıv. salmanassar yönetimindeki asur krallığı da gücünü büyük ölçüden yitirmiş olduğundan, urartu krallığı yörenin en üstün devleti durumundaydı. nitekim kral ı.argistis bir yazıtında, kendisine boyun eğen bir çok prenslik arasında kummuh diyarbakır ve tabal malatyanın batısı prensliklerini de saymaktadır.
urartu devleti bu güçlü yapısını sonraki kral ıı.sardur döneminde de sürdürmüştür. ancak ıö vııı. yy ortalarında asurlular yeniden güç kazanmışlardır. nitekim bu dönemde devletin başında bulunan tiglatplassar, urartu başkenti tuşpaya bugünkü van kalesi girmiş ve kenti yakıp yıkmıştır. ama urartu kralı ı.rusa, dağılan devlet örgütünü yeniden toparlamış, orduyu düzenlemiş, yakılan tuşpanın yerine de daha doğuda zizim dağlarının eteklerinde, günümüzde toprakkale adı verilen kenti kurmuştur. ancak çok geçmeden, urartu toprakları da bu kez de asur kralı ıı.sargunnun istilasına uğramış, ı.rusa muşaşir tapınak ve sarayını yağmalamaktan kurtaramamıştır.
hakkari yöresi yaklaşık 300 yıl asur-urartu savaşlarına sahne olmuş, yöre halkı huri kökenli olduğundan hep urartunun yanında yer almıştır. çünkü asuriler sami ırkından olup güneyli bir kavimdi. orta mezopotamyanın güneyinden gelerek yerleşmişlerdi. hakkari asur başkenti ninova ile urartu başkenti tuşba ortasında olduğu için stratejik bir öneme sahipti.
asur istilasının ardından, kuzeyden gelen kimmerler de urartu topraklarına girince, urartu kralı ıı. rusa asurlularla iyi geçinmenin yollarını aramış ama krallık, son kez, ıö 560ta medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kalkmıştır.
medler dönemi med krallığının uvahşatra adıyla da anılan üçüncü hükümdarı keyaksaresin ıö 633-584 başlıca amaçlarından biri, güneybatı komşu su babil kralı nabupolassar nabu-apal-usur ile anlaşarak asur krallığının topraklarını, lidya kralı alyattes ıö 588-560 ile anlaşarak da, batı anadoluyu paylaşmaktı. buna göre mezopotamya, suriye ve filistin babil krallığına bırakılacak, dicle ve fıratın yukarı topraklar med krallığına, kızılırmakın batısı da lidya krallığına kalacaktı.
keyaksares, ilk olarak ıö 612-609 arasında babillilerle anlaşarak, asur topraklarına sürekli saldırılar düzenledi ve asur başkenti ninovayı yağmaladı.böylece, mezopotamya tarihinde çok önemli yeri olan bir devlet ortadan kalkmış oldu. medler hakkari yöresi ile birlikte , kızılırmaka dek tüm doğu anadoluya hakim oldularıö 585.urartu devletinin askeri gücünü de yok ederek pariyadristrabzondağların güneyinde melitene malatya ve güneydoğuda urmiye gölüne dek uzanan büyük bir bölgeyi egemenlikleri altına aldılar.
keyaksaresin ölümünden sonra ,yerine geçen oğlu astiyag iştümegü güneybatı iranda hagmatenayı ekbatan başkent yaptı. sert ve baskıcı tutumu ile çevresindeki devlet adamları ve komutanları bile kendisine düşman etti.bu tutum med kırallığı içinde geniş bir tepkiye yol açtı ve sonunda ahameniş prensi ıı. kiros , med kırallığını yıkarak yeni devlet kurduıö 550.
persler dönemi prensliğinin merkezi passaragdda kırallığını ilan eden ıı.kiros ,kısa sürede güçlü bir devlet örgütü kurdu ve orduyu disipline soktu. keyaksares döneminde med toprakları içinde yer alan bütün güney batı iranı doğu ve ön asyayı sınırlarına kattı. daha sonra da lidya krallığı üzerine yürüdü, kral koridesi yenerek ıö 546 verimli ege topraklarını, gelişmiş ticaret ve üretim olanaklarıyla perslere açtı
libya ekonomisini ayakta tutan köleciğe son veren persler böylece, libya topraklarındaki toplumsal yaşam yeni ve değişik bir boyu kattılar. bütün bu olup bitenler sırasında iran ticaret yolunun üzerinde bulunan hakkari yöresi büyük bir önem kazanmıştı
ancak, ticaretin gerçek anlamıyla gelişmesi ve bütünüyle pers denetimine alınabilinmesi için , babil krallığının elinde bulunan kuzey iran topraklarının da ele geçirilmesi gerekiyordu. bu nedenle, ıı. kiros lidya topraklarındaki sorunları çözdükten sonra güneydoğuya yöneldi ve babil topraklarına girdi . bu sırada babil nabukudur-usurun ölümüyle başlayan siyasal çalkantılar içindeydi . barışsever bir siyaset izleyen kral nabunaid, kiros un saldırısına karşı koymadı ve babil toprakları, i.ö. 539 da perslerin egemenliği altına girdi
persler ele geçirdiği toprakları özellikle kral dsteios zamanında bakımından yeniden düzenlediler . bu düzenlemede hakkari yöresi büyük babil -asur satrablına bağlı athura satraplı içinde yer alıyordu . yunan tarihçisi herodotcs, dokuzuncu pers satraplığı diye andığı babil-asur satraplığının imparatoru her yıl 1.000 gümüş talan vergi ödediğini ve hadım ağası olarak yetiştirilmek üzere, saraya 500 genç gönderdiğini yazmaktadır kültür, ekonomik düzey ve nüfusça kendilerinden kat kat üstün devletlerin topraklarına el koyan persler, buralardaki köleci, üretim biçimini büyük ölçüde değiştirdiler. köle sahiplerinin elindeki topraklarını kullanımı hakkında pers soylularına verdiler
böylece, eski toprak sahiplerine, eski köleler, çalıştıkları topraklardan elde ettikleri ürünün bir bölümünü pers soylularına aktaran bağımlı köylüler durumuna geldiler. başka bir değişle köleci üretimdeki emek-rantın yerini ürün-rant aldı. bu yapı içerisinde, toprakta çalışanlar, kölelik ile serflik arası bir konumdaydı. soylular, yararlanmak üzere ve ödünç olarak kendilerine verilen bu topraklarda elde edilen ürünün bir bölümünü imparatora aktarıyorlar, ayrıca savaşta orduya katılmak üzere, asker besliyorlardı.
perslerde kölecilik batı avrupaya göre çok daha önce ortadan kalktığı halde klasik feodalizm adı verilen yapı yeterince gelişmedi ve bu durum sonraki yylarda da sürüp gitti.pers imparatorluluğunun egemenliği döneminde, hakkariye ilişkin önemli bir gelişme oldu. iö400lerde, kiros adlı bir pers prensi, kardeşi imparator ıı.artakserksese artahşatra başkaldırdı
ücretli yunan askerleri ve anadolunun yerli halklarından devşirdiği birliklerle gavgamela erbil önlerine gelen kiros burada artakserksese yenildi ve geri çekilmek zorunda kaldı.yunan tarihçisi ksenafon ,on binler adını erdiği bu yenik ordunun, kuzeye doğru geri çekilirken zap suyundan da geçtiğini yazmaktadır.
iskender ve atro paten prensliği dönemi pers imparatorluğunun iki yüzyıl kadar süren egemenliği, büyük iskenderin anadoluya çıkışıyla sona erdi.pers orduları ıö 332 ve 331de iskendere iki kez yenildi.bu gün ırak sınırları içinde kalan gayzameladaki erbil son yenilgiyle,pers imparatorluğu çöktü.iskender urmiye gölü ile hakkari arasındaki bölgenin satrabı atropatesi kendisine bağladı. hakkari yöresi de,daha sonraları satrap atropatesin adıyla bağlantılı olarak atropaten prensliği diye anılır oldu.
selökidler dönemi iskenderin bütün anadoluda olduğu gibi,doğu anadolu yöresindeki egemenliği de kısa sürdü.o ölünce komutanlarından selevkos ,yine iskenderin komutanlarından antigonos ve oğlu demetriosu gazze önlerinde yenerek yöreye egemen olduö 312 ve ortadoğuda güçlü bir krallık kurdu.antigonosun oğlu demetriosu,eski frigya topraklarında ikinci kez yendikten sonra ,batı anadolu topraklarına da egemen olarak iskenderin ele geçirdiği tüm topraklar selökid devletine kattı.
selökidler, iskender döneminin geniş toprakları ile birlikte, buralarda sürüp giden ayaklanmaları da devraldılar. elam, sümer, akad uygarlıklarının kalıntıları yanında, urartu, asur, babil ve ahameniş kültürlerini de kucaklayan bu büyük devletin uygarlı bütünlükten yoksundu
selökidler böyle bir uygarlık yaratma çabasında da olmadılar.asur kralı sargonun yukarı mezopotamya daki saraylarında oturuyor,pers kralının firdevs cennet adını verdikleri ,koruluk,çiçeklik,ve havuzlarla süslü ,hagmatana ekbatan kentinin ortasındaki süslü bahçelerle övünüyor ,babildeki baal-marduk tapınağının hala ayakta duran kalıntılarını kendilerine mal ediyor, ancak bütün bunların üstüne herhangi bir katkıda bulunmuyorlardı. bunca doğu uygarlığı ,bir de batının helen kültürüyle karışınca , selökidlerin kültürel yapısı daha da karmaşık bir özellik kazanıyordu.
hakkari yöresindeki topluluklar i.ö 200lerde atropaten krallığına bağlı olarak yaşıyor ve selökidlerin egemenliğini tanıyorlardı.yöre o dönemde,gerek partların gerekse ermeni-pers akraba prenslerinin ilgi alanıydı. nitekim, i.ö 190dapart kralı ı.mitridat hakkarinin doğu sınırlarına dek yaklaşmış ve bölgeye bagasis adında bir satrap atamıştır.
selökid egemenliğinin kurulmasından yüzyıl kadar sonra roma imparatorluğu anadolu topraklarını ele geçirmeye yönelince yörede büyük bir siyasal kargaşa baş gösterdi.selökid kralı büyük antiokos,manisada romalılara yenilincei.ö 189 bu durumdan yararlanan doğunun bütün prenslikleri özerkliklerini ilan ettiler
araks bölgesi satrabı artaksias ile fıratsofen bölgesi satrabı zariadreszareh romalıların desteğiyle bağımsızlıklarını kazandılar.ancak yaklaşık bir yüzyıl sonra ,part kralı ıı.mitridat irandaki iskitleri yendikten sonra kuzey komşusu araks devleti üzerine de yürüdü. kral artavasd da yenildiyse de araks devletini yakamadı ve kralın oğlunu tigran ı rehin alarak artavasdı barışa zorladı . part kallığı, bu yenilgiden sonra , osrouria yöresinde gordia güney hakkari ve atropaten doğu hakkari yörelerine benzer olan topraklardaki bütün prenslikleri kendisine bağladı.
selökidler ise , i.ö 1.yy başlarında , bir yandan partlarla , öte yandan da artavasdin oğlu tigranhın kurduğu arakas krallığı ile savaşmak zorunda kaldılar ve ard arda yaptıkları çatışmalardan yıpranarak , suriye ve akdeniz kıyılarına çekildiler. böylece, bölgedeki helenizm silinmiş oldu. bu devletin farklı topluklar içinde barınmasının beklenen bir sonucuydu. böylece helen kültürü, yerini doğuda part kültürüne bıraktı. ancak, hakkari part egemenliği de kısa sürdü eski düşmanları iskitler le yeniden karşı karşıya gelen partlar, güçlerini yitirerek arakas devleti karşısında da yenilgiye uğrayınca, yörede egemenlik kuran bu devletin kralı tigran oldu.
tigran dönemi tigranın hakkari yöresine girdiği dönemde, romalıların, pontos kralı mitridates e karşı başlattığı sefer, doğu anadoluya doğru genişliyordu. tam bu sırada romalı komutan lukullusa yenilen pondos kralı, tigran, i.ö 69da van hâkkari dağlarına çekildi . burada pondos kralı mitridates ile birlikte , romalılar a direnmeye çalışan mitridates , yine yenildi. ancak , tigran ın daha önce yenilgiye uğratarak , hâkkariden sürdüğü partlarda romalılara karşı çıkınca, savaşın gidişi değişti ve lukullus , batıya çekilmek zorunda kaldı. buna karşın, komutan pompeiusun yönettiği yeni bir roma seferi, i.ö 66da part- tigran birliğine sonverince, tigran, pompeius a teslim oldu
roma part çekişmesi ıı. artavasd olarak bilinen tigran ın ölümünden sonra yerine geçen ııı. artavasd, araks krallığının romaya bağlı vasal bir devlet olmasını kabullendi. bu arada, partlar, romaya rakip bir devlet olma özelliklerini koruyorlardı. nitekim, part süvarileri, iö. 53te, romalı komutan krassüs-ııı. artavasd birleşmesini etkisiz durama getirerek harran ovasına dek ilerlediler. romalıların simgesi olan ünlü roma kartalı part kralı iborodesin eline geçti
öte yandan, akaros önderliğindeki bir başka art ordusu da antakyaya girdi ve suriyeyi tehdit etmeye başladı. artavasd, güçleri dengesinin partlardan yana değişmesi üzerine, bu kez de romalıların karşısında, partların yanında yer almıştı. ne var ki, bu durum da uzun sürmedi ve roma imparatoru antoniusun komutanlarından bassüs, ıö 38de part ordularını antakya yakınlarında yenerek geri çekilmeye zorladı.
bununla birlikte, partların direnmesi üzerine, bassüsün orduları atropaten topraklarına ulaşamadı. bu arada, partlar da araks devletinin başındaki artaksias sülalesini devirip, atropaten önlerindeki duraklama sırasında güç toplayan romalılar ise, partların daha fazla güçlenmesini önlemek için, tiberius komutasındaki bir orduyla araks devletinin topraklarına girerek part etkisine son verdiler
partlar, araks aras ve atropaten yörelerinde roma üstünlüğünü tanımak zorunda kaldılar ıö 20. bununla birlikte hakkarinin önemli bir bölümünü de içine alan, diclenin sol kıyısına dek uzanan bölgede part egemenliği sürüyordu. böylece fıratın batı yakasındaki roma üstünlüğü pekişirken, doğu yakası partlarda kaldı ve bu durum, iki devlet arasında is 193e değin süren, aralıksız çatışmalara neden oldu.
arsaklılar dönemi başında arsaklıların bulunduğu araks krallığı çeşitli bölgelere ayrılmıştı. bunlardan vangölü çevresini kapsayanı tuspay adıyla, hakkari yöresini kapsayanı da moksuan adıyla anılıyordu. van yöresindeki karduklar, arami kökenli oymaklar ve med kalıntılar, arzeruni sülalesinin üstünlüğünü tanıyorlardı. araks krallığı, gerek arzerunilere gerekse onlara bağlı oymaklara görece özerklik vermişti. nitekim, bu oymaklar bir süre sonra gordiene adı altında bir krallılk kurdular ve bu bölgeye asurlu topluluklarla, filistinden getirilen bir bölüm yahudiler yerleştirildi.
gerek gordienede gerek araks devletinde, halk kafkas kökenli albanilerde ve iberlerde olduğu gibi, kastlara bölünmüş değildi. bununla birlikte, toplum azat denilen toprak soyluları ile şınakan denilen bağımlı köylülerden oluşmaktaydı
toprağı işleyen şınakanlar azatlara ürün-rant ödemek ve savaşlara katılmak zorunda idiler. azat ailelerinin başında sahap satrap denilen beyler vardı. toprak, soylu ailelerde, kalıtım yoluyla babadan oğula geçirdi. ülkede gerçek yetkeyi, toprak tekelini elinde tutan bu sahaplar temsil ediyordu. toprak soylularının gerek kendi aralarındaki çekişmeleri, gerekse kral sülaleleriyle olan savaşımları nedeniyle yöreye sürekli bir gerginlik ve çatışma egemendi. bu çatışmalar, roma ve part egemenliği altındaki dönemlerde bile varlığını korudu.
sasanlılar dönemi is ııı.yy başlarında part devletinin yerini sasanlılar alınca, hakkari yöresinde yoğunlaşmış olan roma-part çatışması sona erdi ve bu kez roma-sasanlı savaşımı başladı. 150 yıl kadar süren bu çatışmalar, is 387de yapılan bir antlaşmayla durulur gibi olduysa da, romanın ikiye bölünüp, ön asyanın doğu roma bizans sınırları içinde kalmasından sonra is 395 yeniden alevlendi. is vıı. yya değin süren bu çatışmalarda, ön asyanın güneydoğusunda ortaya çıkan hıristiyan nasturilik mezhebinin büyük bir rolü oldu.
önceleri, bizans imparatorluğunca sasanlılara karşı silah olarak kullanılan nasturilik olayından, vı.yy sonrasında sasanlılar da yararlandılar. doğu roma kilisesine karşı bağımsızlığını ilan eden nasturi kilisesine arka çıkarak, bizansın yöredeki etkinliğini kırdılar. bu yüzyıl sonunda bizans topraklarında bir sefere çıkan sasanlı hükümdarı ıı.hüsrev, 605te kayseriyi alarak bizans içlerine ilerledi. bir süre sonra geri çekildi ama, kilikya ve kuzey suriyeye dek bütün doğu ön asya toprakları elinde kaldı. ancak vıı. yydaki müslüman arap akınlarıyla birlikte bu etkinlik giderek azaldı.
islam uygarlıkları dönemi halife ömer döneminde 634-644 arapların ve birlikleri hemen tüm doğu anadoluya akınlar yaparken hakkariyi, ele geçirme girişimlerinde bulunmamışlardı. 645te halife osmanın komutanlarından emir habib bin mesleme de doğu anadoluya akınlar sırasında böyle bir çaba göstermedi. bunda yörenin konumu kadar, arap askerlerinin soğuk iklim koşullarına dayanamamalarının da etkisi olmuştur.
bu durum, emeviler ve abbasiler döneminde de değişmedi. araplar, iç kavgalar yüzünden merkezi devletleri yıkılıp küçük beyliklere ayrıldıkları sırada iranda ortaya çıkan büveyhoğullarının 932-1062 ırak kolu bir ara hakkari ve çevresini ele geçirmek ise de yöre halkının yoğun direnmesi ile karşılaştılar. büveyhoğulları adud ud- devle 978-983 bu direnmeyi kırmak amacı ile ele başlarının teslim edilmesi durumunda, kente zarar vermeyeceğine ve ele başlarının bağışlayacağına söz verdi. halk , ele başları teslim ettiyse de adud ud- devle sözünü tutmayarak hepsini çarmıha gerdirtti. bu durum karşısında yöre halkı büyük bir savaşım vererek bağımsızlığını korudu.
islam akımları ıı.ömer döneminde başlamışsa bile, hakkari yöresi islama karşı tam 720 yıl direnmiştir. islamiyet yönetimindeki aileler tarafından kabullendi. ancak yerleşik aşiretlerin büyük bir çoğunun eski dinlerinde kalmak için ısrar ettiler. islamın lehine denge ancak miladi 1415 yılında cizre ve hasankeyf beylerinin desteğiyle gerçekleşen ve adeta bir soykırıma dönüştürülen bir seferle değişti