Fotosentez Nedir
Fotosentez Nedir? Fotosentez Nedir Kısaca? Fotosentez Ne Demek? Fotosentez Hakkında? Fotosentez Ne Demektir?
Fotosentez Nedir, dünya, canlı yaş en uygun olacak şekilde, özel olarak tasarlanmış bir gezegendir. atmosferindeki gazların oranından, güneşe olan uzaklığına, dağların varlığından, suyun içilebilir olmasına, bitkilerin çeşitliliğinden yeryüzünün sıcaklığına kadar kurulmuş olan pek çok hassas denge sayesinde dünya yaşanabilir bir ortamdır. yaşamı oluşturan öğelerin devamlılığının sağlanabilmesi için de hem fiziksel şartların hem de bazı biyokimyasal dengelerin korunması gereklidir. örneğin nasıl ki canlıların yeryüzünde yaşamaları için yer çekimi kuvveti vazgeçilmez ise, bitkilerin ürettiği organik maddeler de yaşamın devamı için bir o kadar önemlidir.
işte bitkilerin bu organik maddeleri üretmek için gerçekleştirdikleri işlemlere, daha önce de belirttiğimiz gibi fotosentez, denir. bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretmesi olarak da özetlenebilecek olan fotosentez işlemi, bunların diğer canlılardan ayrıcalıklı olmasını sağlar. bu ayrıcalığı sağlayan, bitki hücresinde insan ve hayvan hücrelerinden farklı olarak güneş enerjisini direkt olarak kullanabilen yapılar bulunmasıdır. bu yapıların yardımıyla, bitki hücreleri güneşten gelen enerjiyi insanlar ve hayvanlar tarafından besin yoluyla alınacak enerjiye çevirirler ve yine çok özel yollarla depolarlar.
işte bu şekilde fotosentez işlemi tamamlanmış olur. gerçekte bütün bu işlemleri yapan, bitkinin tamamı değildir, yaprakları da değildir, hatta bitki hücresinin tamamı da değildir. bu işlemleri bitki hücresinde yer alan ve bitkiye yeşil rengini veren kloroplast adı verilen organel gerçekleştirir
kloroplastlar, milimetrenin binde biri kadar büyüklüktedir, bu yüzden yalnızca mikroskopla gözlemlenebilirler. yine fotosentezde önemli bir rolü olan kloroplastın çeperi de, metrenin yüz milyonda biri kadar bir büyüklüktedir. görüldüğü gibi rakamlar son derece küçüktür ve bütün işlemler bu mikroskobik ortamlarda gerçekleşir. fotosentez olayındaki asıl hayret verici noktalardan biri de budur.fotosentez ve kloroplast sır dolu bir fabrikaloroplast kloroplastta fotosentezi gerçekleştirmek üzere hazırlanmış thylakoidler, iç zar ve dış zar, stromalar, enzimler, ribozom, rna ve dna gibi oluşumlar vardır. bu oluşumlar hem yapısal hem de işlevsel olarak birbirlerine bağlıdırlar ve her birinin kendi bünyesinde gerçekleştirdiği son derece önemli işlemler vardır
örneğin kloroplastın dış zarı, kloroplasta madde giriş-çıkışını kontrol eder. iç zar sistemi ise thylakoid olarak adlandırılan yapıları içermektedir. disklere benzeyen thylakoid bölümünde pigment klorofil molekülleri ve fotosentez için gerekli olan bazı enzimler yer alır. thylakoidler grana adı verilen kümeler meydana getirerek, güneş ışığının en fazla miktarda emilmesini sağlarlar. bu da bitkinin daha fazla ışık alması ve daha fazla fotosentez yapabilmesi demektir.
bunlardan başka kloroplastlarda stroma adı verilen ve içinde dna, rna ve fotosentez için gerekli olan enzimleri barındıran bir de sıvı bulunur. kloroplastlar sahip oldukları bu dna ve ribozomlarla hem kendilerini çoğaltırlar, hem de bazı proteinlerin üretimini gerçekleştirirler.1 fotosentezdeki başka bir önemli nokta da bütün bu işlemlerin çok kısa, hatta gözlemlenemeyecek kadar kısa bir süre içinde gerçekleşmesidir. kloroplastların içinde bulunan binlerce klorofilin aynı anda ışığa tepki vermesi, saniyenin binde biri gibi inanılmayacak kadar kısa bir sürede gerçekleşir.
bilim adamları kloroplastların içinde gerçekleşen fotosentez olayını uzun bir kimyasal reaksiyon zinciri olarak tanımlarlarken, işte bu hız nedeniyle fotosentez zincirinin bazı halkalarında neler olduğunu anlayamamakta ve olanları hayranlıkla izlemektedirler. anlaşılabilen en net nokta, fotosentezin iki aşamada meydana geldiğidir. bu aşamalar aydınlık evre ve karanlık evre olarak adlandırılır.
yeşil bitkilerde fotosentez işlemini yapan, bitki hücrelerinde bulunan kloroplast adı verilen organellerdir. yukarıda büyütülmüş resmi görülen kloroplast, gerçekte milimetrenin binde biri kadar bir büyüklüğe sahiptir. içinde fotosentez işlemini yürüten pek çok yardımcı organel vardır. çok aşamalı olarak gerçekleşen ve bazı aşamaları henüz çözülememiş olan fotosentez işlemi bu mikroskobik fabrikalarda büyük bir hızda gerçekleşmektedir.
fotosentez ve aydınlık evre bitkilerin fotosentez işleminde kullanacakları tek enerji kaynağı olan güneş ışığı değişik renklerin birleşimidir ve bu renklerin enerji yükü birbirinden farklıdır. güneş ışığındaki renklerin ayrıştırılması ile ortaya çıkan ve tayf adı verilen renk dizisinin bir ucunda kırmızı ve sarı tonları, öbür ucunda da mavi ve mor tonları bulunur. en çok enerji taşıyanlar tayfın iki ucundaki bu renklerdir. bu enerji farkı bitkiler açısından çok önemlidir çünkü fotosentez yapabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. bitkiler en çok enerji taşıyan bu renkleri hemen tanırlar ve fotosentez sırasında güneş ışınlarından tayfın iki ucundaki renkleri, daha doğrusu dalga boylarını soğururlar, yani emerler.
buna karşılık tayfın ortasında yer alan yeşil tonlardaki renklerin enerji yükü daha az olduğu için, yapraklar bu dalga boylarındaki ışınların pek azını soğurup büyük bölümünü yansıtırlar. bunu da kloroplastların içinde bulunan klorofil pigmentleri sayesinde gerçekleştirirler. işte yaprakların yeşil gözükmesinin nedeni de budur. 1 fotosentez işlemi bitkilerin yeşil görünmesine neden olan bu pigmentlerin güneş ışığını soğurmasından kaynaklanan hareketlenme ile başlar. acaba klorofiller bu hareketlenme ile fotosentez işlemine nasıl başlamaktadırlar bu sorunun cevabının verilebilmesi için öncelikle kloroplastların içinde bulunan ve klorofilleri içinde barındıran thylakoidin yapısının incelenmesinde fayda vardır.
güneş, dünyanın enerji kaynağıdır. ve devamlı olarak ışın yayar. bu ışınlardan, canlıların görünür ışık olarak algılayabildiği ışın aralığı bitkiler tarafından kullanılır. resimde görülen kısa dalga boyları mavi ışık, uzun dalga boylarından kırmızı ışık daha yüksek enerjilidir. bitkiler de fotosentez yaparken daha yüksek enerjiye sahip olan uzun dalga boyuna sahip olan ışık aralığını kullanırlar.
klorofiller, klorofil-a ve klorofil-b olarak ikiye ayrılırlar. bu iki çeşit klorofil güneş ışığını soğurduktan sonra elde ettikleri enerjiyi fotosentez işlemini başlatacak olan fotosistemler içinde toplarlar. thaylakoidin detaylı yapısının anlatıldığı resimde de görüldüğü gibi fotosistemler kısaca, thylakoidin içinde yer alan bir grup klorofil olarak tanımlanabilir.
yeşil bitkilerin tam yakını bir fotosistem ile tek aşamalı fotosentez gerçekleştirirken, bitkilerin %3ünde fotosentezin, iki aşamalı olmasını sağlayacak iki farklı fotosistem bölgesi bulunur. fotosistem ı, ve fotosistem ıı olarak adlandırılan bu bölgelerde toplanan enerji daha sonra tek bir klorofil-a molekülüne transfer edilir. böylece her iki fotosistemde de reaksiyon merkezleri oluşur. ışığın emilmesiyle elde edilen enerji, reaksiyon merkezlerindeki yüksek enerjili elektronların gönderilmesine, yani kaybedilmesine neden olur. bu yüksek enerjili elektronlar daha sonraki aşamalarda suyun parçalanıp oksijenin elde edilmesi için kullanılır. bu aşamada bir dizi elektron değiş tokuşu gerçekleşir.
fotosistem ı tarafından verilen elektron, fotosistem ıı den salınan elektron ile yer değiştirir. fotosistem ıı tarafından bırakılan elektronlar da suyun bıraktığı elektronlarla yer değiştirir. sonuç olarak su, oksijen, protonlar ve elektronlar olmak üzere ayrıştırılmış olur.
yapraklardaki klorofil maddesi, kloroplastlardaki thylakoid adı verilen yapının içine bulunur. üstte şematik anlatımı görülen thylakoidler incelenirken, bu yapının milimetrenin binde biri büyüklüğünde bir organel olan kloroplastın çok küçük bir parçası olduğu unutulmamalıdır. thylakoidlerdeki bu detaylı tasarımın tesadüfen oluşması elbette ki imkansızdır. evrendeki her şey gibi yapraklar da, allah tarafından yaratılmıştır.
ortaya çıkan protonlar thylakoidin iç kısmına taşınarak hidrojen taşıyıcı molekül olan nadp nikotinamid adenin dinükliotid fosfat ile birleşirler. neticede nadph molekülü ortaya çıkar. suyun ayrışmasından sonra ortaya çıkan protonlardan bazıları ise thylakoid zarındaki enzim kompleksleri ile birleşerek atp molekülünü hücrenin işlemlerinde kullanacağı bir enerji paketçiği meydana getirirler.bütün bu işlemler sonucunda bitkilerin besin üretebilmesi için ihtiyaç duydukları enerji artık kullanılmaya hazır hale gelmiştir. bir reaksiyonlar zinciri olarak özetlemeye çalıştığımız bu olaylar fotosentez işleminin sadece ilk yarısıdır. bitkilerin besin üretebilmesi için enerji gereklidir. bunun temin edilebilmesi için düzenlenmiş olan özel yakıt üretim planı sayesinde diğer işlemler de eksiksiz tamamlanır.
fotosentez ve karanlık evre fotosentezin ikinci aşaması olan karanlık evre ya da calvin çevrimi olarak adlandırılan bu işlemler, kloroplastın stroma diye adlandırılan bölgelerinde gerçekleşir. aydınlık evre sonucunda ortaya çıkan enerji yüklü atp ve nadph molekülleri, karanlık evrede kullanılan karbondioksiti, şeker ve nişasta gibi besin maddelerine dönüştürürler.1burada kısaca özetlenen bu reaksiyon zincirini kaba hatlarıyla anlayabilmek bilim adamlarının yüzyıllarını almıştır. yeryüzünde başka hiçbir şekilde üretilemeyen karbonhidratlar ya da daha geniş anlamda organik maddeler milyonlarca yıldır bitkiler tarafından üretilmektedir. üretilen bu maddeler diğer canlılar için en önemli besin kaynaklarındandır.
fotosentez reaksiyonları sırasında farklı özelliklere ve görevlere sahip enzimler ile diğer yapılar tam bir iş birliği içinde çalışırlar. ne kadar gelişmiş bir teknik donanıma sahip olursa olsun dünya üzerindeki hiçbir laboratuvar, bitkilerin kapasitesiyle çalışamaz. oysa bitkilerde bu işlemlerin tümü milimetrenin binde biri büyüklüğündeki bir organelde meydana gelmektedir. sayısız çeşitlilikteki bitki hiç şaşırmadan, reaksiyon sırasını hiç bozmadan, fotosentezde, kullanılan hammadde miktarlarında hiçbir karışıklık olmadan milyonlarca yıldır uygulamaktadır.
ayrıca fotosentez işlemi ile, hayvanların ve insanların enerji tüketimleri arasında da önemli bir bağlantı vardır. aslında yukarıda anlatılan karmaşık işlemlerin özeti, bitkilerin fotosentez sonucu canlılar için mutlaka gerekli olan glukozu ve oksijeni meydana getirmeleridir. bitkilerin ürettiği bu ürünler diğer canlılar tarafından besin olarak kullanılırlar. işte bu besinler vasıtasıyla canlı hücrelerinde enerji üretilir ve bu enerji kullanılır. bu sayede bütün canlılar güneşten gelen enerjiden faydalanmış olurlar. canlılar fotosentez sonucu oluşan besinleri yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için kullanırlar. bu faaliyetler sonucunda atık madde olarak atmosfere karbondioksit verirler. ama bu karbondioksit hemen bitkiler tarafından yeniden fotosentez için kullanılır. bu mükemmel çevirim böylelikle sürer gider.
fotosentez için gerekli olan her şey gibi güneş ışığı da özel olarak ayarlanmıştır bu kimyasal fabrikada her şey olup biterken, işlemler sırasında kullanılacak enerjinin özellikleri de ayrıca tespit edilmiştir. fotosentez işlemi bu yönüyle incelendiğinde de, gerçekleşen işlemlerin ne kadar büyük bir hassasiyetle tasarlanmış olduğu görülecektir. çünkü güneşten gelen ışığın enerjisinin özellikleri, tam olarak kloroplastın kimyasal tepkimeye girmesi için ihtiyaç duyduğu enerjiyi karşılamaktadır. bu hassas dengenin tam anlaşılabilmesi için güneş ışığının fotosentez işlemindeki fonksiyonlarını ve önemini şöyle bir soruyla inceleyelim
güneşin ışığı fotosentez için özel olarak mı ayarlanmıştır yoksa bitkiler, gelen ışık ne olursa olsun, bu ışığı değerlendirip ona göre fotosentez yapabilecek bir esnekliğe mi sahiptirlerbitkiler hücrelerindeki klorofil maddelerinin ışık enerjisine karşı duyarlı olmaları sayesinde fotosentez yapabilirler. buradaki önemli nokta klorofil maddelerinin çok belirli bir dalga boyundaki ışınları kullanmalarıdır. güneş tam da klorofilin kullandığı bu ışınları yayar. yani güneş ışığı ile klorofil arasında tam anlamıyla bir uyum vardır
fotosentez ve gün ışığı fotosentez için gerekli olan her şey gibi güneş ışığı da özel olarak ayarlanmıştır güneş ışığı yaprağın üzerine düştüğünde yapraktaki tabakalar boyunca ilerler. yaprak hücrelerindeki kloroplast organellerinin içindeki klorofiller bu ışığın enerjisini kimyasal enerjiye çevirir. bu kimyasal enerjiyi elde eden bitki ise bunu hemen besin elde etmekte kullanır. bilimadamlarının birkaç cümlede özetlenen bu bilgiyi elde etmeleri 20. yüzyılın ortalarını bulmuştur. fotosentez işlemini anlamak için sayfalarca reaksiyon zincirleri yazılmaktadır. fakat hala bu zincirlerde bilinmeyen halkalar mevcuttur. oysa bitkiler yüz milyonlarca yıldır bu işlemleri hiç şaşmadan gerçekleştirip dünyaya oksijen ve besin sağlamaktadır.
amerikalı astronom george greenstein, the symbiotic universe adlı kitabında bu kusursuz uyum hakkında şunları yazmaktadır fotosentezi, gerçekleştiren molekül, klorofildir fotosentez mekanizması, bir klorofil molekülünün güneş ışığını absorbe etmesiyle başlar. ama bunun gerçekleşebilmesi için, ışığın doğru renkte olması gerekir. yanlış renkteki ışık, işe yaramayacaktır
bu konuda örnek olarak televizyonu verebiliriz. bir televizyonun, bir kanalın yayınını yakalayabilmesi için, doğru frekansa ayarlanmış olması gerekir. kanalı başka bir frekansa ayarlayın, görüntü elde edemezsiniz. aynı şey fotosentez için de geçerlidir. güneşi televizyon yayını yapan istasyon olarak kabul ederseniz, klorofil molekülünü de televizyona benzetebilirsiniz. eğer bu molekül ve güneş birbirlerine uyumlu olarak ayarlanmış olmasalar, fotosentez oluşmaz. ve güneşe baktığımızda, ışınlarının renginin tam olması gerektiği gibi olduğunu görürüz.1
kısacası fotosentez işleminin gerçekleşebilmesi için şu anki şartların olması zorunludur. işte bu noktada akla gelebilecek bir soruyu daha değerlendirmekte fayda vardır
zaman içinde fotosentez işleminin sıralamasında ya da moleküllerin görevinde herhangi bir değişiklik olabilir miydibu soruya, doğadaki hassas dengelerin tesadüfler sonucunda oluştuğunu iddia eden evrim savunucularının vereceği cevaplardan bir tanesi, başka türlü bir ortam olsaydı, canlılar o ortamlara da uyum sağlayacakları için bitkiler de o ortama göre fotosentez yapabilirlerdi olacaktır. oysa bu tamamen yanlış bir mantıktır. çünkü bitkilerin fotosentez yapabilmeleri için güneşin yaydığı ışıkların şu anki uyum içinde olmaları gerekmektedir. bu mantığın yanlış olduğunu gerçekte bir evrimci olan astronom george greenstein da şu şekilde belirtmektedir
belki insan burada bir tür adaptasyonun gerçekleştiğini düşünebilir.bitkinin yaşamının güneş ışığının özelliklerine uyum sağladığını varsayak moleküller ışığın çok belirli bazı renklerini absorbe edebilirler.ışığın absorbe edilmesi işlemi, moleküllerin içindeki elektronların yüksek enerji seviyelerine olan duyarlılıklarıyla ilgilidir ve hangi molekülü ele alırsanız alın, bu işi gerçekleştirmek için gereken enerji aynıdır. ışık, fotonlardan oluşur ve yanlış enerji seviyesinde foton, hiçbir şekilde absorbe edilemez… kısacası yıldızların fiziği ile, moleküllerin fiziği arasında çok iyi bir uyum vardır. bu uyum olmasa, yaşam imkansız olurdu. 2
tekrar önemle belirtmek gerekirse bitkilerin fotosentez yapabilmeleri için güneşin yaydığı belirli aralıktaki ışığın varlığı şarttır. yaşam için zorunlu olan bu uyum hiçbir şekilde rastlantılarla açıklanamayacak kusursuzlukta bir uyumdur. yeryüzündeki her şeye hakim olan ve üstün bir aklın sahibi olan allah, tüm bunları birbirine uygun olarak yaratmıştır.
fotosentez ve evrim fotosentez olayı tesadüfen oluşmaz bütün bu apaçık gerçeklere rağmen yine de evrim teorisini savunmaya devam edenler için, sorular sorarak bu sistemin tesadüfen oluşamayacağını bir kere daha görelim. boyutu mikroskobik ölçülerle tanımlanan bir alanda kurulmuş bu örneksiz mekanizmayı tasarlayan kimdir öncelikle böyle bir sistemi bitki hücrelerinin planladığını yani bitkilerin düşünerek planlar yaptığını varsayabilir miyiz elbette ki böyle bir şeyi varsayamayız. çünkü, bitki hücrelerinin tasarlaması, akletmesi gibi bir şey söz konusu değildir
hücrenin içine baktığımızda gördüğümüz kusursuz sistemi yapan hücrenin kendisi değildir. peki öyleyse bu sistem düşünebilen yegane varlık olan insan aklının bir ürünü müdür hayır değildir. milimetrenin binde biri büyüklüğünde bir yere yeryüzündeki en inanılmaz fabrikayı kuranlar insanlar da değildir. hatta insanlar bu mikroskobik fabrikanın içinde olan bitenleri gözlemleyememektedirler bile.
bu gibi soruların cevaplarının niçin hayır olduğu, evrimcilerin iddialarıyla birlikte incelendiğinde, bitkilerin nasıl ortaya çıktığı konusu daha iyi açıklığa kavuşacaktır. evrim teorisi bütün canlıların aşama aşama geliştiğini, basitten komplekse doğru bir gelişim olduğunu iddia eder. fotosentez sistemindeki mevcut parçaları belli bir sayıyla sınırlayabildiğimizi varsayarak bu iddianın doğru olup olmadığını düşünelim. örneğin fotosentez işleminin gerçekleşmesi için gerekli olan parçaların sayısının 100 olduğunu varsayalım gerçekte bu sayı çok daha fazladır.
varsayımlara devam ederek, bu 100 parçanın bir iki tanesinin evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüfen, kendi kendine oluştuğunu varsayalım. bu durumda geriye kalan parçaların oluşması için milyarlarca yıl beklenmesi gerekecektir. oluşan parçalar bir arada bulunsalar bile diğerleri olmadığı için bir işe yaramayacaklardır. tek biri olmadığında diğerleri işlevsiz olan bu sistemin diğer parçaların oluşumunu beklemeleri imkansızdır.
dolayısıyla canlılara ait tüm sistemler gibi, karmaşık bir sistem olan fotosentez de evrimin öne sürdüğü gibi, zaman içinde, tesadüflerle, yavaş yavaş oluşan parçaların art arda eklenmesiyle meydana gelmesi akıl ve mantıkla bağdaşan bir iddia değildir. bu iddianın çaresizliğini fotosentez işleminde gerçekleşen bazı aşamaları kısaca hatırlayarak görebiliriz. öncelikle fotosentez işleminin gerçekleşebilmesi için mevcut bütün enzimlerin ve sistemlerin aynı anda bitki hücresinde bulunması gereklidir. her işlemin süresi ve enzimlerin miktarı tek bir seferde en doğru biçimde ayarlanmalıdır. çünkü gerçekleştirilen reaksiyonlarda oluşabilecek en ufak bir aksaklık, örneğin işlem süresi, reaksiyona giren ısı veya hammadde miktarında küçük bir değişiklik olması, reaksiyon sonucunda ortaya çıkacak ürünleri bozacak ve yararsız hale getirecektir. bu sayılanların herhangi bir tanesinin olmaması durumunda da sistem tamamen işlevsiz olacaktır.
bu durumda akla bu işlevsiz parçaların, sistemin tümü oluşana kadar nasıl olup da varlıklarını sürdürdükleri sorusu gelecektir. ayrıca boyut küçüldükçe, o yapıdaki sistemin üzerindeki aklın ve mühendisliğin kalitesinin arttığı da bilinen bir gerçektir
bir mekanizmadaki boyutun küçülmesi bize o yapı üzerinde kullanılan teknolojinin gücünü gösterir. günümüz kameralarıyla seneler önce kullanılan kameralar arasında bir karşılaştırma yapıldığında bu gerçek daha net görülecektir. bu gerçek, yapraklardaki kusursuz yapının önemini daha da arttırmaktadır. insanların büyük fabrikalarda dahi yapamadıkları fotosentez işlemini bitkiler nasıl olup da bu mikroskobik fabrikalarında gerçekleştirmektedirler
işte bu ve benzeri sorular evrimcilerin hiçbir tutarlı açıklama getiremedikleri sorulardır. buna karşın, çeşitli hayali senaryolar üretirler. üretilen bu senaryolarda başvurulan ortak taktik, konunun demagojiler ve kafa karıştırıcı teknik terim ve anlatımlarla boğulmasıdır. olabildiğince karışık terimler kullanarak bütün canlılarda çok açık görülen bir gerçeği, yaratılış gerçeğini örtbas etmeye çalışırlar. neden ve nasıl gibi sorulara cevap vermek yerine, konu hakkında ayrıntılı bilgiler ve teknik kavramlar sıralayıp sonuna bunun evrimin bir sonucu olduğunu eklerler.
görmüyorlar mı biz suyu çorak topraga sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz ondan hayvanları, kendileri yemektedir yine de görmüyorlar mı secde suresi, 27
bununla birlikte en koyu evrim taraftarları bile, çoğu zaman bitkilerdeki mucizevi sistemler karşısında hayretlerini gizleyememektedirler. buna örnek olarak türkiyenin evrimci profesörlerinden ali demirsoyu verebiliriz. prof. demirsoy, fotosentezdeki, mucizevi işlemleri vurgulayarak, bu kompleks sistemin karşısında şöyle bir itirafta bulunmaktadır
fotosentez oldukça karmaşık bir olaydır ve bir hücrenin içerisindeki organelde ortaya çıkması olanaksız görülmektedir. çünkü tüm kademelerin birden oluşması olanaksız, tek tek oluşması da anlamsızdır.1
fotosentez işlemindeki bu kusursuz mekanizmalar şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün bitki hücrelerinde vardır. en sıradan gördüğünüz bir yabani ot bile bu işlemi gerçekleştirebilmektedir. reaksiyona her zaman aynı oranda madde girer ve çıkan ürünler de hep aynıdır.
reaksiyon sıralaması ve hızı da aynıdır. bu istisnasız bütün fotosentez yapan bitkiler için geçerlidir. bitkiye akletme, karar verme gibi vasıflar vermeye çalışmak elbette ki mantıksızdır. bunun yanı sıra bütün yeşil bitkilerde var olan ve kusursuz bir şekilde işleyen bu sisteme tesadüfler zinciri ile oluştu şeklinde bir açıklama getirmek de her türlü mantıktan uzak bir çabadır.
işte bu noktada karşımıza apaçık bir gerçek çıkar. olağanüstü kompleks bir işlem olan fotosentez bilinçli olarak tasarlanmıştır, yani allah tarafından yaratılmıştır. bu mekanizmalar bitkiler ilk ortaya çıktıkları andan itibaren vardır. bu kadar küçük bir alana yerleştirilmiş olan bu kusursuz sistemler bize kendilerini tasarlayanın gücünü gösterirler.
fotosentez fotosentezin sonuçları milimetrenin binde biri büyüklükte yani ancak elektron mikroskobuyla görülebilecek kadar küçük olan kloroplastlar sayesinde gerçekleştirilen fotosentezin, sonuçları, yeryüzünde yaşayan tüm canlılar için çok önemlidir.canlılar havadaki karbondioksitin ve havanın ısısının sürekli olarak artmasına neden olurlar.56 her yıl insanların, hayvanların ve toprakta bulunan mikroorganizmaların yaptıkları solunum sonucunda yaklaşık 92 milyar ton ve bitkilerin solunumları sırasında da yaklaşık 37 milyar ton karbondioksit atmosfere karışır. ayrıca fabrikalarda ve evlerde kaloriferler ya da soba kullanılarak tüketilen yakıtlar ile taşıtlarda kullanılan yakıtlardan atmosfere verilen karbondioksit miktarı da en az 18 milyar tonu bulmaktadır.
buna göre karalardaki karbondioksit dolaşımı sırasında atmosfere bir yılda toplam olarak yaklaşık 147 milyar ton karbondioksit verilmiş olur. bu da bize doğadaki karbondioksit içeriğinin sürekli olarak artmakta olduğunu gösterir. bu artış dengelenmediği takdirde ekolojik dengelerde bozulma meydana gelebilir. örneğin atmosferdeki oksijen çok azalabilir, yeryüzünün ısısı artabilir, bunun sonucunda da buzullarda erime meydana gelebilir
bundan dolayı da bazı bölgeler sular altında kalırken, diğer bölgelerde çölleşmeler meydana gelebilir. bütün bunların bir sonucu olarak da yeryüzündeki canlıların yaşamı tehlikeye girebilir. oysa durum böyle olmaz. çünkü bitkilerin gerçekleştirdiği fotosentez işlemiyle oksijen sürekli olarak yeniden üretilir ve denge korunur. yeryüzünün ısısı da sürekli değişmez. çünkü yeşil bitkiler ısı dengesini de sağlarlar. bir yıl içinde yeşil bitkiler tarafından temizleme amacıyla atmosferden alınan karbondioksit miktarı 129 milyar tonu bulur ki bu son derece önemli bir rakamdır.
atmosfere verilen karbondioksit miktarının da yaklaşık 147 milyar ton olduğunu söylemiştik. karalardaki karbondioksit-oksijen dolaşımında görülen 18 milyar tonluk bu açık, okyanuslarda görülen farklı değerlerdeki karbondioksit-oksijen dolaşımıyla bir ölçüde azaltılabilmektedir.1
yeryüzündeki canlı yaşamı için son derece hayati olan bu dengelerin devamlılığını sağlayan, bitkilerin yaptığı fotosentez işlemidir. bitkiler fotosentez sayesinde atmosferdeki karbondioksidi ve ısıyı alarak besin üretirler, oksijen açığa çıkarırlar ve dengeyi sağlarlar. atmosferdeki oksijen miktarının korunması için de başka bir doğal kaynak yoktur. bu yüzden tüm canlı sistemlerdeki dengelerin korunması için bitkilerin varlığı şarttır.
bitkilerdeki besinler fotosentez sonucu oluşur bu mükemmel sentezin hayati önem taşıyan bir diğer ürünü de canlıların besin kaynaklarıdır. fotosentez sonucunda ortaya çıkan bu besin kaynakları karbonhidratlar olarak adlandırılır. glukoz, nişasta, selüloz ve sakkaroz karbonhidratların en bilinenleri ve en hayati olanlarıdır. fotosentez sonucunda üretilen bu maddeler hem bitkilerin kendileri, hem de diğer canlılar için çok önemlidir. gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş olduğu bu besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. hayvansal besinler de ancak bitkilerden elde edilen ürünler sayesinde var olabilmektedir