Elçi Nedir
elçilerin tarihi çok eskidir. Diplomasinin kurallara bağlanmadığı eski çağlarda elçiler geçici olarak gönderilirdi. Daimi elçi, göndermek 14. asırda italya ve Venedikte gelişmeye başladı. Bundan iki asır sonra ingiltere, Almanya ve ispanya gibi devletler de devamlı elçi göndermeyi benimsediler.
Osmanlıların ilk devirlerinde Memlûk, Bizans, Germiyan, Karaman, Candar, Timuroğulları, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve sair devletlerle dostane veya hasmane olmak üzere iki taraf arasında elçiler gidip gelmişti. Ancak 15. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı Devletinin kudretinin artması üzerine, yabancı ülkeler bu devlette kalıcı elçiler ve maslahatgüzarlar bulundurmaya başladılar. Osmanlı memleketine gelen sefirlerin bir kısmı daimi, bir kısmı ise geçiciydi. Ayrıca Avusturya ve Rusya gibi bazı devletler de merkezde kapı kethüdası ismi altında maslahatgüzar bulundurmuşlardır.
Buna mukabil Osmanlı Devletinin Avrupada hiç sefiri yoktu. Osmanlılar gerek islam devletlerine ve gerek münasebette bulunduğu Hıristiyan devletlerine ara sıra sefir göndermişse de bunlar bir padişahın cülûsunu bildirmek, yeni kral veya hükümdarın hükümdarlığını tebrik veya muharebeyi müteakip yapılan antlaşma münasebetiyle, adet üzere hükümdarın namesiyle hediyeleri götürmeye mahsus geçici bir gidişti.
Osmanlı Devletinin elçiler hakkında muamelesinin son derece medeni olduğunu yabancı kaynaklar da yazmaktadır. Ahitnamelerine ve devletin şeref ve haysiyetine riayet gösteren elçilere karşı dini ve örfi icaplara uygun şekilde davranılmıştır. Aksine davrananlara karşı ise, Osmanlılar da iyi muamele göstermemişlerdir. Türkler arasında bugün de darb-ı mesel halinde söylenen elçiye zeval yok sözü onların her ne sûretle olursa olsun, emniyet içinde bulunduklarını göstermektedir.
Osmanlı Devleti nezdine gönderilen bir sefir huduttan içeri girer girmez, kendisini istanbula götürmek üzere bir mihmandar gönderilir ve Türklere has misafirperverlik kaidesi üzere bütün yol ve yiyecek masrafı hükümet tarafından verilirdi. Ancak Osmanlıların Üçüncü Selim Handan itibaren devamlı elçi göndermeleri sırasında yabancı ülkeler tarafından uygulanmayan bu adeti Sultan Selim Han da kaldırdı. Osmanlı Devletinde daimi olmak kaydıyla ilk defa 1792 de Londraya Yûsuf agah Efendi, 1798 de Parise Seyyid Ali Efendi ve 1801de Berline Aziz Efendi elçi tayin olundular.
Viyana Antlaşmasının eklerinden biri olan 19 Mart 1815 Nizamnamesiyle elçilerin, statüsü yeniden belirlendi. Buna göre diplomasi memurları büyükelçi, ortaelçi, maslahatgüzar olarak üç sınıfa ayrılıyordu. Büyükelçiler bulundukları devlet başkanının yanında, kendi devlet başkanlarını temsil
ederlerdi. Bu bakımdan doğrudan devlet başkanından mülakat isteyebildikleri gibi, diğer elçilerden de üstün kabul edilirlerdi. Ortaelçiler ise devlet başkanlarının şahsını değil, işlerinde ülkelerini temsil ederlerdi. Bu durumda bulundukları yerin devlet başkanlarından doğrudan mülakat isteyemeyip, dışişleri bakanı aracılığıyla isterlerdi. 18 Nisan 1961de Viyanada diplomatik ilişkiler ile yeniden
yapılan sözleşme, diplomasi temsilcilikleri bakımından bir yenilik getirmemiştir. Yalnız tatbikatta ortaelçilik kaldırılarak yerine büyükelçilik göndermek usûlü devletler arasında kabûl edilmiştir. Türkiye Cumhûriyeti hukûkunda elçilerin görev yerleri Resmi Gazetede yayımlanan bir kararname ile belirlenir. 1984te çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle misyon şefinden sonra birinci meslek memuru olarak görev yapmak üzere elçi-müsteşar makamı kurulmuştur.
elçilerin görevlerini tam yapabilmeleri için hemen hemen bütün devletlerce bazı imtiyaz ve dokunulmazlıklardan istifade etmeleri kabul edilmiştir. Devletler Hukûku Enstitüsünün kararlarına göre elçilere, şahıs ve elçilik binasının dokunulmazlığı, kaza ve vergi dokunulmazlığı verilir. elçi sorguya çekilmez, yargılanmaz, tutuklanmaz, tanık olarak bile mahkemeye çağrılmaz. elçiler gezi ve haberleşme serbestliğinden faydalanırlar. Görevi herhangi bir sebeple sona eren elçi, dönüş seyahati boyunca da dokunulmazlıklardan istifade eder. Bkz. Diplomasi