Dövize Çevrilebilir Mevduat
1970li yıllarda özel kaynaklardan sağlanan kısa vadeli borçların başında, Avrupa ve dünya para piyasalarından sağlanan fonlar gelmekteydi. Dövize Çevrilebilir Mevduat DÇM olarak tanımlanan bu borç şekli, Türkiyenin verdiği yüksek faiz sebebiyle, yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişilerin Türkiyedeki bankalarda kur garantisi altında açtırdıkları konvertibl döviz hesaplarından teşekkül etmekteydi. Bu sistem şöyle çalışıyordu
Aracılar yardımıyla yurt dışındaki kurum ve kişilerin dövizleri Türkiyeye getirilerek bir bankaya yatırılıyordu. Buraya kadarki uygulama Türk bankalarının döviz hesabı açmalarından fazlaca farklı değildi. Ancak DÇM uygulamasında döviz hesabı açan banka, elde ettiği dövizleri Merkez Bankasına satıp karşılığında TLsı üzerinden kredi açma imkanına kavuşmaktaydı. Devlet, kur riskini de üstlenince, DÇMnin çekiciliği iyice artmış, enflasyonist bir ortamda sabit maliyetle borçlanabilme
amacıyla iş adamları DÇM bulma yarışına girmişlerdir. Bankalar sağladıkları komisyonlar ve yeni kredi imkanları dolayısıyla sevinirlerken, TC Merkez Bankası da her ne pahasına olursa olsun elde ettiği dövizlerle ülkeye gerekli olan temel ithal girdilerinin sağlanmasını garantiye almış oluyordu.
Kısa dönemde döviz darboğazına çözüm getirme ve yurt içi likidite artışına imkan sağlamak gibi olumlu etkileri yanında, olumsuz yönleri daha ağır basan DÇMnin hatalı ve demode bir borçlanma biçimi olduğu kabul görmüştür.
Uygulamada getirilen kolaylıklar yardımıyla, Türkiye, kolay bir borçlanma şekli olan DÇM yoluyla, özel kaynaklara ve kişilere olan borçlarını süratle artırmıştır. Mesela, 1973 yılında 234 milyon dolar olan DÇM borcu, 1978 yılında 3,6 milyar dolara ulaşmıştır. DÇM yoluyla borçlanma, Türk ekonomisinin dışa olan bağımlılığını artırması, ekonomiye dağıtılan kredilerin denetim dışı kalması, para politikalarının işlerliğini azaltması, Türk ekonomisine faiz maliyeti olarak önemli bir yük getirmesi ve istikrarsız olması bakımından, çok yanlış bir borçlanma şekli olarak değelendirilmiştir.