Donanma Nedir
Osmanlı tarihi tabirlerinden. Başlıca iki ayrı konuda değişik manalara gelmektedir. Bunlardan birincisi, günümüzde de kullanılan, deniz kuvvetleri ve teşkilatıdır. Osmanlı Devletinin donanmasına donanmayı Hümayün denilirdi. Genel olarak bu manada donanma, bir devletin dış güçlere karşı denizde kendisini savunabilmesi ve kendi bölgesindeki denizlerine hakim olabilmesi için denizde yüzer birlikler, karada ikmal ve cephaneliklerden oluşan kuvvet birliğidir
Milletler karada, havada en son model silah ve cihazlarla savunmalarını en yüksek dereceye çıkarmak askerlerini en iyi şekilde eğitmek için durmadan çalışmaktadırlar. Denizde de bu üstünlüklerini donanma ile gerçekleştirmektedirler. Her devlet mali ve askeri gücü oranında donanmaya sahib olmakta ve bu nisbette uzak denizlerin milletler arası sularını kontrol altında bulundurmaktadır. Bunu yaparken her türlü ana ve yardımcı gemiden ayrıca kara tesislerinden de faydalanmaktadırlar. Açık
denizlerde uçak gemileri, muhripler, denizaltılar ve bu gemilerin her türlü ihtiyacını karşılayan yardımcı motorin ve kuru yük malzeme gemileri görev yapmaktadır. Boğaz ve liman girişleri liman kontrol merkezleri ile, sahiller ise sahil koruma birliklerine ait sahil koruma süratli botlarıyla korunur. Bu deniz birliklerinin hepsi donanma şümülü içindedir.
Osmanlıların Akdenizde hakimiyet kurmaları donanmalarının güçlü olması ile olmuştur. donanmayı, Hümayün donanmanın ikinci manası, Osmanlı Devletinde mübarek günlerde, bayramlarda, Osmanlı ordularının zafer dönüşlerinde, padişahların çocuklarının doğumlarında ve düğünlerde yapılan şenlik ve gösterilere verilen isimdir. Düğün ve sünnet düğünleri dolayısıyla yapılan şenlik ve gösterilere Sür-i
Hümayün adı veriliyordu. Bu şenlikler ve gösteriler, üç gün üç geceden az, kırk gün kırk geceden de çok olmazdı. Fakat istisna teşkil edip, kırk gün kırk geceden daha fazla süren donanmalar da olmuştur. Bu donanmalar, esnasında, denizde ve karada fener alayları, ışıklandırmalar tertib edilir, top, tüfek ve fişek atışları yapılır, çeşitli oyun ve yarışlar tertib edilirdi. Bu milli ve köklü Osmanlı geleneği, devrin
tarihçileri tarafından kaydedilmiştir. Ayrıca bu devrin ünlü şair ve edebiyatçıları, manzum ve mensur olarak bu mesut şenlikleri eserleriyle dile getirmişlerdir. Böylece edebiyatımızın parlak sayfalarına yenileri eklenmiş oldu. Mesela, düğün şenlikleri adına Sürnameler, büyük zaferler adına Zafernameler, bayramlar için Iydiyyeler, Ramazan-ı şeriflerdeki şenlikler ve donanmalar için
Ramazannameler, Mirac geceleri için Miraciyyeler, Mevlid geceleri için Mevlid kasideleri yazıldı. Bu milli kültür mahsülleri, asırlarca zevk, lezzet ve rühaniyetleriyle gönüllerden gönüllere akarak devam ede geldi. Bu donanma ve şenlikler islam dininin çizdiği meşrü sınırları taşmazdı. donanmaları başta padişahlar olmak üzere, sadrazamlar, vezirler ve diğer devlet erkanı da teşrif ederek neşe, sevinç ve saadeti halkla paylaşırlardı.
Bu şenliklere, yabancı devlet adamları, büyük elçiler de davet edilirlerdi. Donanmalar hem karada hem de denizde tertib edilirdi. Şehzadelerin, özellikle de ilk şehzadelerin doğumları münasebetiyle yapılan donanmalar, diğerlerinden daha uzun süre yapılırdı. Mesela, Sultan Üçüncü Ahmed Han, ilk oğlu
Şehzade Mehmed Efendinin doğumunda, beş gün beş gece donanma yapılmasını ferman eylemişti. ikinci oğlu Şehzade Selim Efendi için de, üç gün üç gece donanma şenlikleri yapıldı. Padişah ve devlet erkanından başka, halk da şehzadelerin doğumuna pek sevinir ve ehemmiyet verirdi. Bazı defalar, doğumlarda, donanma şenlikleri yapılmayıp, fukaraya sadaka, tekke ve zaviyelere yardım yapılarak halkın gönlü alınırdı. Bazan da, yangın çıkması endişesiyle, donanmalara izin verilmezdi
Donanma şenliklerini düzenlemekle görevli memura, Donanma Muhtesibi denilirdi. Donanmalar esnasında, istanbulun çarşı ve camileri, pazar yerleri, hanlar, haneler, limandaki gemiler, özellikle saraylar, baştanbaşa çeşitli renkte kıymetli kumaşlarla, bayrak ve flamandıralarla tezyin edilirdi. Mahyalar ve fener alayları yapılırdı. Gündüzleri, Sultanahmed Meydanında, ibrahim Paşa Sarayında, Bab-ı
Hümayünda, Alay Köşkü önünde, Dolmabahçe Sarayında, Vaniköyünde ve diğer eğlence ve mesire yerlerinde tertib edilirdi. Geceleri şehir baştanbaşa ışıklarla donatılır, belirli aralıklarla top, tüfek atışları yapılırdı. Fişekler fırlatılırdı.
Donanmalar, padişahların fermanıyla ilan ve tesbit edildikten sonra, fermanın sadrazamın otağına gelmesiyle birlikte başlardı. Kalabalık dolayısıyla düzenin bozulmaması için tulumcu denen özel görevliler tayin edilirdi. Donanmaların masrafına, başta padişahlar ve diğer devlet erkanı olmak üzere, halk da kendi çapında katılırdı. Fukaraya sadaka, hediye dağıtılır, nefis ziyafetler çekilirdi. Böylece halk mesrur ve mesut edilirdi.
On dokuzuncu asırda 1843 istanbulda bulunan tanınmış Fransız edibi Gerard de Nerval o yılın Ramazanının birinci gününde gördüğü sevinç ve şenlikleri hayranlıkla dile getirmeye çalışmış, istanbulun temizlik ve zerafetine, halkının nezaketine, burada tattığı huzur ve saadete hayran kalmıştı. Yazdığı hatıralarda bunları gıptayla dile getirmektedir.
1858 yılında, Sultan Abdülmecid Han dört şehzadesini birden sünnet ettirmişti. Bu münasebetle, istanbulda Sakızağacından Ihlamura kadar arazi seçildi. Bugün buraya Topağacı denilmektedir. Nişantaşının altındadır. Sayısız ve pek süslü çadırlar kuruldu. Rengarenk avizeler içinde on binlerce mum, geceleri ortalığı adeta gün gibi aydınlatıyordu. Zaten bütün istanbul donatılmıştı. Dört şehzade ile birlikte, tam 10.000 Müslüman evladı da sünnet edildi. Uzak şehirlerden ana babalarıyla gelenler ve bu şenliklere katılanlar da çoktu. Tek kelimeyle, şahane bir şenlikti.
Fransızlar böyle şenliklere Fete imperial adını verirlerdi. Fakat, onların tasavvur ve hayallerinin ulaşamayacağı halisane merhamet ve şefkatin semeresi olan bu donanma şenlikleri, onların şenliklerine hiç benzemez, sünnet edilecek çocuklar, özellikle fakir ailelerden seçilirdi. Devlet erkanının çocukları da, yine bu düğünler sırasında sünnet edilirdi. Böyle düğünler devletle tebeanın gönülden kaynaşması ve sevişmesinin, derin bir muhabbet ve şefkatin semeresidir ve Osmanlı toplumunun tam bir huzur cemiyeti olduğunu göstermektedir.
Bu donanmalar sırasında, Osmanlı toplumunun kuruluşları, bütün sanat erbabı yeni hamleler kaydederlerdi. Devlet ve tebeanın, sanat ve edebiyatın ve tekniğin bütünleştiği böylesine leziz bir kültür geleneğine, hiçbir millet sahib olmamıştır. Batı dünyasında yapılan şenlik ve eğlenceler, iğrenç bir sefahat ve ahlaksızlık ve zulüm örneği olarak, insanlık tarihinin sayfalarını karartmıştır. Bu Osmanlı şenliklerini bizzat müşahade eden yabancı bilgin, tarihçi ve devlet adamları bile hayranlık ve takdirlerini belirtmektedirler.