Balkan Savaşları
Osmanlı Devletinin Balkanlardaki dört devlete karşı yaptığı savaşlar Birinci Balkan Savaşı 1789 Fransız ihtilalinin dünyaya yaydığı milliyetçilik akımı neticesinde, imparatorluklar dahilinde bulunan milletler, bağımsızlık için harekete geçmişler ve bazı devletlerin destek ve yardımları ile ayaklanmışlardı. Osmanlı tarihinde 19. yüzyıl, bu tür ayaklanmalar dönemidir. Balkan Yarımadasında çok çeşitli millet yaşadığı için, milliyetçi ayaklanmalar en fazla burada görüldü
Balkanlarda çıkan ayaklanmaları daha çok 17. yüzyılda gelişmeye başlayan ve en büyük gayesi, Baltık Denizine ve özellikle Akdenize çıkmak olan Rusya kışkırtıyordu. Akdenize inmek için önce Karadenizi sonra istanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirmesi gerekiyordu. işte Rusya bu gayeye ulaşmak için her yola başvurmaktan geri kalmamıştır. Bu yollardan biri de ırk ve din bakımından
akraba olduğu Balkan prensliklerini alet olarak kullanıp, bu genç devletleri Osmanlı Devletinin varlığını sona erdirmeleri için kışkırtmaktı. Osmanlılar Trablusgarpta savaşırlarken, Sırbistanın başkenti Belgrattaki Rus elçisi harekete geçerek, Balkanlarda Osmanlı Devletinin elinde kalan son toprak parçalarının Sırbistan ile Bulgaristan arasında paylaşılması için teşebbüste bulundu. Buna karşılık Sırbistan, Bulgaristanı bir tarafa iterek kendi menfaatlerini temin için Babıali ile anlaşmaya
uğraşıyordu. Balkan devletleri arasındaki menfaat çatışmalarından gafil olan zamanın ittihad ve Terakki hükumeti, Sırbistanın bu çok müsait teşebbüslerine aldırış bile etmedi. Üstelik, ikinci Abdülhamid Hanın Balkan ülkelerinin birleşmesini önlemek için tahrik ettiği kilise ihtilafı, çıkarılan ittihad-ı anasır kanunuyla halledildi
Bu durum ise, Bulgaristan ve Yunanistanın arasındaki ihtilafı çözdüğü için şimdi her ikisi için de ortak düşman Osmanlı Devleti olmuştu. Neticede kısa bir müddet için önce Sırbistan ve Bulgaristan arasında kurulan ittifaka Karadağ ve Yunanistan da katıldı. Böylece Balkanlarda Osmanlı Devletine karşı harekete geçme hazırlıkları tamamlanmış oldu
Bu sırada Türk ordusu subayları iki partiye ayrılmış durumdaydı. Hükumet ise Rusların Balkanlarda savaşa müsaade etmeyeceği hususundaki yalan teminatına inanmıştı. Nitekim Sofya elçiliğinden hariciye nazırı olan Asım Bey, 15 Temmuzda, Meclis-i Mebusanda Balkanlardan imanım kadar eminim! tarihi cümlesini ihtiva eden bir nutuk söyleyerek, harb ihtimalinin bulunmadığını iddia etmişti. Ayrıca Asım Beyin yerine gelen yeni Hariciye Nazırı Ermeni Gabriel Noradingiyan da Rusyanın teminatının kesin olduğunu hükumete bildirmişti. Bu inandırıcı teminatlar neticesinde Rumelindeki en iyi 120 tabur asker terhis edilmişti
Balkan devletleri ittifaktan sonra Osmanlı Devletine isteklerini bildirdiler. Bu ittifaktan haberi olmayan ittihatçılar, savaş için yüksek öğrenim talebesini kışkırtarak, Babıali önünde Harb diye bağırtmış ve hükumet aleyhinde nümayiş yaptırmışlardı. Harbin kolay geçeceğini zannediyorlardı. Halbuki müttefikler, Türkiyeye karşı uygulayacakları savaşı ve taksim projelerini en ince teferruatına kadar tesbit etmişlerdi
8 Ekim 1912 de Karadağ Prensliği Osmanlı Devletine savaş açtı. Onu 18 Ekim, de Bulgaristan ve Sırbistan, birkaç gün sonra da Yunanistan takip etti.
ikmal ve Levazım Teşkilatının bozulduğu Osmanlı ordusu, seferberliğini çok geç yapabildi. Terhis edilip Anadoluya gönderilen 120 taburu, savaşın sonunda bile yeniden silah altına alamadı
Bulgaristana karşı çıkacak kuvvetler 5 kolordu halinde, Şark Ordusu namıyla toplandı ve Birinci Ferik Abdullah Paşanın kumandasına verildi. Edirne mevkiindeki bağımsız kuvvetler Şükrü Paşanın emrindeydi. Yunanistana karşı, Selanikte bir kolordu ve Yanya Kalesindeki kuvvetler bırakılmıştı. Karadağa karşı kuvvetler işkodra Kalesinde toplanmıştı. Sırbistana karşı Makedonyayı Garb Ordusu kumandanı müstakbel sadrazam Birinci Ferik Ali Rıza Paşa savunacaktı
Savaşı idare kabiliyetinden mahrum Nazım Paşanın hiçbir hazırlığı olmayan orduyu hemen Bulgarlara karşı taarruza geçirmesiyle hezimet başladı ve artık arkası alınamadı. Osmanlı orduları Bulgarlara karşı bütün Trakyayı bırakarak, Çatalcaya kadar çekilmek zorunda kaldığı gibi, Sırbistana karşı Kumovada yenilmişti. 6 Kasımda Prevezeyi alan Yunanlılar, Veliahd Konstantin idaresindeki büyük
kuvvetlerini Selanik üzerine gönderdiler. Selaniki savunmakla görevli jandarma paşası Tahsin Paşa, tek silah atmadan, muazzam kolordosunu bütün silahları ile beraber Yunanlılara teslim etti. Sultan ikinci Abdülhamid Han devrinde ihtilas devlet malını zimmetine geçirmesi suçu tesbit edilmiş olan Tahsin Paşa, o devirde menkub rütbe ve haysiyetten düşmüş olduğu gerekçesiyle, Selanik kolordusunun başına getirilmişti. Bütün Kuzey Arnavutluk da Sırp-Karadağlılar tarafından işgal edildi
Selanikin düşmesinden 8 gün önce, artık Hakan-ı sabık diye anılan Sultan ikinci Abdülhamid Han, istanbula getirilmişti. Sultan Abdülhamid Hanı Selanikten almaya, nazırlarından Vezir Damad Germiyanoğlu, Arif Hikmet ve Damad Çavdaroğlu Mehmed Şerif paşalar gitmişlerdi. Sultan Abdülhamid Han muhafızlarının yanında, ikisi de bilgin ve değerli eserler sahibi damadlarıyla
konuşması meşhurdur. Gazete okuması yasak olduğu için, kulaktan aldığı bilgi dışında siyasi durumu etraflı bir şekilde bilmeyen Sabık Hakan, dört Balkan devletinin ittifakına ve bu ittifakın haber alınmamasına hayret etmiştir. Makedonyada kiliseler meselesinin ittihatçılar aracılığıyle ortadan kaldırıldığını öğrenince, Balkanların ittifakını bununla izah etmiş, fakat ittifakın öğrenilmesi karşısında elçilerin, ataşelerin ne iş yaptıklarını sormuştur. Allah bu hallere sebeb olanları Kahhar ismiyle kahretsin devleti batırdılar! diyerek büyük bir teessürle gemiye binmiştir
Selaniki ele geçiren Yunanlılar, daha sonra Ege adalarından Bozcaada, Limni, Somatraki ve Taşoz adalarını işgal ettiler.
22 Ekim 1912 tarihinden beri Şükrü Paşa kumandasında Edirneyi müdafaa eden Osmanlı birlikleri, istanbul ile bağlantı kesik olduğu için silah, mühimmat noksanlığı ve açlık gibi sebeplerle teslim olmak zorunda kaldılar Bkz. Şükrü Paşa
Üst üste gelen mağlubiyetler üzerine Osmanlı Devleti Bulgaristana müracaat ederek ateşkes istedi. Böylece 3 Aralık 1912 de imza edilen ateşkes antlaşması mütareke ile silahlı çatışma durmuş oldu. Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti arasında antlaşma 30 Mayıs 1913te Londrada imzalanmıştır. Bu barış antlaşması ile Osmanlı Devleti, Ege adalarının durumunun tayinini ve Arnavutlukun sınırlarının
çizilmesi işini büyük devletlere bırakmakta, Giriti hukuken Yunanistana terk etmekte ve Midye-Enez hattının batısında kalan toprakları da Balkan devletlerine vermekte idi. Bu antlaşma ile kendisini kahramanca savunmasına rağmen yiyecek sıkıntısından düşman eline geçen Edirne de Bulgaristan sınırları içerisinde kalıyordu. Böylece Bulgaristan, Kavala ve Dedeağaç arasındaki toprakları da alarak Ege Denizine ulaşıyordu
2500 yıllık Türk tarihinin büyük felaketlerinden biri olan Balkan Savaşında Türkler, Anadoludan sonra ikinci anayurt haline gelmiş olan Rumelini bıraktılar. Rumeli, 550 yıldır Türk yurduydu. Birçok bölgede Türkler, ezici ekseriyet halindeydiler
93 Harbinde görülen göç ve göçmen felaketinin daha şiddetlisi Balkan Harbinde cereyan etti. Yüz binlerce Türk, bütün varlıklarını bırakarak eriye eriye istanbula eriştiler ve Anadoluya dağıldılar. Balkanların, bilhassa Bulgarların yaptıkları zulüm tüyler ürpertici idi. Onbinlerce sivil Türk, kadın, ihtiyar çocuk ve bebekler dahil olmak üzere her türlü işkencelerle doğrandı
ikinci Balkan Savaşı
Birinci Balkan Savaşında Osmanlı Devletinin ağır mağlubiyete uğrayıp Balkanlardan çekilmesi sonucunda, Balkanlarda siyasi bakımdan büyük bir boşluk ve dengesizlik meydana geldi. Ganimetin paylaşılmasında anlaşamıyan Balkan devletleri, birbirine düştüler
Sırbistan askeri, hareket dolayısıyla Sırp-Bulgar ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirmişti. Sırpların bu arazi bölgelerini geri vermemesi anlaşmazlığın düğüm noktasını teşkil ediyordu. Diğer taraftan Londra Konferansında en büyük payı Bulgaristanın alması, diğer müttefiklerin hoşnutsuzluğuna sebebiyet vermişti. Bulgarların Ege kıyısına ulaşmış olmasını Yunanlılar sert tepki ile karşılamışlardı. Bu husus, Yunanistan ile Sırbistanı birbirine
yaklaştırmış ve aralarında ittifak anlaşması akdine sebeb olmuştu. Sırbistan ile Yunanistanın birbirlerine yaklaştıklarını gören Bulgaristan, bu iki devlete tam hazırlıklarını yapmadan önce 29-30 Haziran 1913 te saldırdı. Ancak Bulgar ordusu, Yunanlılar ve Sırplar tarafından Makedonyadan çıkarıldı. Bu sırada Bulgaristandan pay almak istiyen Romenler de savaşa girdiler ve kısa zamanda Bulgar Dobrucasını ele geçirdiler. Bulgar orduları birkaç cephede savaşmak zorunda kaldığı için yenilmeye başladı
Osmanlı Devleti de bu fırsatı kaçırmadı ve bütün özellikleri ile bir Türk şehri olan Edirneyi geri aldı Bu yenilgiler üzerine Bulgarlar, bir yandan Romanya kralına başvurarak Balkan devletleriyle bir yandan da Babıaliye başvurarak Osmanlı Devletiyle barış yapmak istediler
ikinci Balkan Savaşı sonunda, Bulgaristanla diğer Balkan devletlerinin imzaladıkları 10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşması, Romanya ile Bulgaristanın yeni sınırını belirliyor, Tunanın güneyinde kalan önemli bir arazi parçasını Güney-Dobruca dahil Romanyaya bırakıyordu
Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1913 tarihinde, imzalanan istanbul Antlaşması ile Bulgaristan, Kırklareli, Dimetoka ve Edirneyi Osmanlı Devletine geri verdi. Antlaşmada Bulgaristanda kalan Türklerin de durumu ele alınmakta, Türklerin mülkiyet haklarına saygı gösterileceği de belirtilmekteydi
Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan 14 Kasım 1913 tarihli, Atina Antlaşması ile Girit kesin olarak Yunanistana bırakıldı. Ege adalarının ne olacağı da büyük devletlerce kararlaştırılacaktı. Büyük devletler ancak 1914 Şubatında Londrada bu adalardan imroz, Bozcaada ve Meis bir yana, diğerlerinin Yunanistana ve italya işgalinde olanları da italyaya kalmasına karar verdiler
Ancak bu karar üzerinde henüz bir anlaşmaya varılamadan Birinci Dünya Harbi çıktı. Sırbistanla antlaşma ise 13 Mart 1914 te istanbulda imza edildi. Sırbistanla Osmanlı Devletinin artık ortak sınırı olmadığından, sadece Sırbistanda kalan Türklerin durumları düzenlenmiştir
Böylece Sultan ikinci Abdülhamid Hanın 1909 da tahttan indirilmesinin üzerinden henüz dört yıl geçmeden, Osmanlı imparatorluğu, Afrika ile ilgisini kesmiş, Balkanlarda ağır toprak kaybına uğramış, Bulgaristandan geri aldığı Edirne ile Doğu Trakyada kalabilmiştir