Atomun Fiziksel Yapısı Nedir
ernest rutherford tarafından, 1911 de alfa partiküllerinin katı cisimlerden geçişleri sırasında uğradıkları sapmaların keşif ve izahı sayesinde mümkün olmuştur. bu suretle bir atomun, merkezde atomun bütün kütlesini gayet küçük ve pozitif elektrik yüklü bir çekirdekle bunun etrafında ve çekirdeğin yükünü nötralleştirecek sayıda elektronun dönmekte oldukları modeli verilmiştir. eğer bir atomun çekirdeği dışındaki elektronların sayısı z ise, bir elektronun yükü e olduğuna göre çekirdeğin pozitif yükü z e dir. bir atomun karakteristiği olan z ye o atomun ait olduğu elementin atom numarası denmiştir
daha 1869 da mendeleyeff elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki benzerlikleri göz önüne alarak elementlerin atom tartılarına göre sıralandıklarında, özelliklerinin periyodik bir tarzda tekrarlandığını görmüş ve bu gün de kendi adını taşıyan, elementlerin periyodik sistemini kurmuştur. uzun zaman bu devriliğin mahiyeti anlaşılamamıştır
fakat x ışınları spektrumu moseley kanunu sayesinde 1913 elementlerin sıralanmalarının atom ağırlıklarına göre değil, atom ağırlıklarıyla beraber giden fakat onu her yerde takip etmeyen atom numarasına dayandığı denel olarak meydana konulmuştur. bir elementin z si aynı zamanda onun periyodik sistemdeki yer numarasıdır.
rutherfordun atom modeli bazı itirazlara uğramıştır. gerçekten de bu atom modeli klasik elektromangetik teorilere göre kararsızdır. çünkü elektronların çekirdek etrafında dönmeleri lazımdır, aksi taktirde pozitif olan çekirdek üzerine düşmeleri icap eder
diğer taraftan, elektronlar döndükleri taktirde enerji kaybederler, bunun neticesi ise yörüngeleri gittikçe küçüleceğinden nihayet çekirdeğin üzerine düşmeleri lazım gelecektir. rutherford teorisini bu çıkmazdan nıels bohr kurtarmıştır 1913. bohr, max planckın 1900 de enrejinin süreksiz bir tarzda quantum şeklinde alınıp verildiğini ifade eden quantum teorisine dayanmak suretiyle rutherford atom modelini bazı postulatlarla tamamlamıştır. böylece rutherford-bohr atom modeli meydana gelmiştir.
bu atom modeliyle başta hidrojenin olmak üzere bazı elementlerin spekturumlarıyla rydberg sabitinin menşei izah edilmekle beraber bir çok denel neticeler izah edilemediği gibi bohr postulatlarının biraz sunî olduğu da meydana çıkmıştır. bu model daha sonra sommerfeld atom modeli ile tamamlanmak istenmiştir. bohr atom modelindeki elektronların dairesel yörüngeleri yanında eliptik yörüngelerin de bulunduğu düşünülmüştür. gerek bu model ve gerekse elektronların hareketlerine izafiyet düzeltilme-sini de ilave etmekle beraber spekturumların tam izahı mümkün olamamıştır.
goudsmıt ve uhlenbeck 1924 de, elektronun çekirdek etrafındaki hareketinden başka kendi etrafında da döndüğü spin hipotezini ortaya atmışlardır. bu hipotez çok verimli neticeler sağlamış ve tayfların tam olarak izahı da mümkün olmuştur.
paulı, 1925 de, kendi adını taşıyan exclusion prensibi sayesinde bir atomun çekirdek dışı elektronlarının dağılımının aritmetiğini ve elementle-rin periyodik sisteminin anahtarını vermiştir.
bu gün bir atomun çekirdek dışı hakkındaki bilgilerimiz bilhassa dalga ve quanta mekanikleri sayesinde tamdır. atomun kabuğunu ilgilendi-ren bütün özelliklerin izahı mümkündür. dalga mekaniği, ışığın mahiyeti hakkında uzun zamandır mevcut olan dalga ve korpüsküler paradoksal hale son vermek için 1923 de louıs de broglıe tarafından kurulmuş ve bilhassa schrödınger tarafından geliştirilmiştir. quanta mekaniği ise hısenberg tarafından kurulmuş ve born, jordan, dırac tarafından geliştirilmiştir.
dalga mekaniğinde, harekette bulunan bir taneciğe bir faz dalgasının refakat ettiği kabul edilir. bu netice hızlandırılmış elektronları muhtelif billûrlar üzerine göndermek suretiyle önce dawısson ve germer sonra g.p. thomson ve daha sonra da ponte tarafından denel olarak ispat edilmiştir.
atomun yapısı hakkındaki bilgilerimizin gelişmesi üzerine kossel 1910 lewıs-langmuır ve başkalarının çalışmaları sayesinde valans değerlik kavramı izah şeklini bulmuş ve bu sayede bilhassa organik kimyanın büyük gelişmesi sağlanmıştır.
atom için olduğu gibi çekirdek için de bir yapı araştırılmıştır. insanoğlu daima kainatın sonsuz karışıklığını az sayıda prensibe irca etmeye çalışmıştır. eskiden beri bütün cisimlerin müşterek bir tipten teşekkül oldukları hakkında hipotezler ileriye sürülmüştür
daha 1815 de ingiliz doktoru prout, çeşitli elementlerin, en basit element olan hidrojen atomlarının yoğunlaşmasından teşekkül etmiş oldukları hipotezini ileriye sürmüştür. bu hipoteze göre esasta madde birliği vardır ve temel madde de hidrojendir. bu hipotez doğru ise, cisimlerin atom ağırlıklarının hidrojenin-kinin tam katı olması lazımdır. proutun bu tam sayılar hipotezi bazı elementlere uyuyor, bir çoklarına ise hiçbir suretle uymuyordu. mesela atom ağırlığı 35,46 olan klor bunun tipik bir misaliydi. bu sebepten prout hipotezi ifade edildiği devirde kabul edilmemiştir.
j.j. thomson ve aston 1919 kütle spektrografı metoduyla yaptıkları denemeler neticesinde, o zamana kadar basit olarak düşünülen bir çok cisimlerin gerçekte atom ağırlıkları farklı cisimlerin karışımı olduklarını meydana koymuşlardır. bu suretle daha önce radioelementler hakkında soddynin bulmuş olduğu izotopluk kavramı adi elementler halinde de meydana konulmuştur
bu izotoplar çekirdeklerinde aynı sayıda proton içerirler. yani z leri aynıdır mendeleyeff cetvelinde aynı yeri işgal ederler, kimyasal özellikleri aynıdır, ancak fiziksel özellikleriyle fark edilirler. o halde izotop atomlarının çekirdeklerinde aynı sayıda protona karşılık farklı sayıda nötron vardır. böylece klorun 35,46 atom tartısı bir ortalama atom tartısıdır ve atom tartıları 36 ve 37 olan iki izotopun 3/1 oranında karışımından ibarettir.
izotopları atom tartılarının tam sayılara eşit olmasının ispatıyla, proutun tam sayılar hipotezi yüzyıl sonra denel olarak gerçekleşmiştir. klor halinde z = 17 dir. o halde atom tartısı 35 olan klor çekirdeğinde 17 proton ve 35 – 17 = 18 nötron 37 izotopunda ise 17 proton ve 37 – 17 = 20 nötron olacaktır. atomlar nötr olduklarından, bunların çekirdek dışlarında da 17 şer elektronları bulunur.
çekirdeklerin kütleleri proton ve nötronunkinin tam katlarından ibaret olmalıdır. halbuki çekirdeklerin kütleleri, kendilerini teşkil eden proton ne nötronların kütleleri toplamından, pek az da olsa, daima daha küçük bulunmuştur. bu kütle noksanlığının, tanecikler birleşirken einsteinın e = mc2 ilişkisine göre bir miktar enerji kaybetmelerinden ileri geldiği tespit edilmiştir
bir çekirdeğin sağlamlığının bu kütle noksanlığının fazlalığıyla arttığı görülmüş ve çekirdekler buna göre bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. ağır ve çok hafif çekirdeklerin kararsız, orta ağırlıktakilerin ise en sağlam oldukları görülmüştür. nitekim çok ağır atomlu olan çekirdekler tabiî radioaktiftir ve kendiliklerinden parçalanırlar