Allah C.C
Kainatın ve kainatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibadet edilmeye layık tek Rab, Mevla, Hudaya ait özel isim. En yüce varlık olarak inanılan, bütün kemal sıfatları şahsında bulunduran ve her türlü noksan sıfatlardan uzak olan gerçek Mabud. Varlığı zorunlu olan tek yaratıcıya ait yüce bir isim. Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da
isim, ifade ettiği ilahi manasıyla yalnız Allaha aittir ve hiçbir kelime bu ismin manasını ve muhtevasını ifade gücüne sahip değildir. Bu isim başkası için de kullanılamaz Meryem Suresi, 19/65.
ismin, ait olduğu yaratıcı bir olduğundan, ikili ve çoğulu da yoktur. Ancak cinsleri olan varlıkların isimleri çoğul yapılabilir. Cinsleri olmayanın ismi de çoğul yapılamaz. Lisanımızda şehirler denilir ancak yine bir şehir olan fakat bir ikincisi olmayan istanbul için istanbullar denilerek çoğul yapılamaz. Ancak muhtelif lisanlarda Allahu Tealanın ayrı ayrı isimleri olabilir. Türkçede Tanrı, Farsçada Huda, ingilizcede God, Fransızcada Dieu gibi. Ne var ki bu isimler Allah! gibi özel isim değildir. ilah, rab, mabud gibi cins isimdirler. Arapçada ilahın çoğuluna alihe, rabbın çoğuluna erbab denildiği gibi Farsçada Hudanın çoğulu da hudayan ve lisanımızda da tanrılar, rablar, ilahlar, mabudlar denilir
Çünkü bu isimler gerçek mabud -Allah- için kullanıldığı gibi, Allahın dışında gerçek olmayan bir nice mabud kabul edilen şeyler için de kullanıla gelmiştir. Eski Türklerde gök tanrısı, yer tanrısı Yunanlılarda güzellik tanrıçası, bereket tanrısı, vs olduğu gibi. Halbuki Allahlar denilmemiş ve denilemez. Manasındaki birlik ve özel isim olması nedeniyle Allah ne tanrı kelimesiyle ne de bir başka kelimeyle tercüme edilebilir.
islamın temel ilkesi olan La ilahe illallah tevhid kelimesi, mesela Fransızcaya tercüme edildiği zaman Diyöden başka diyö yok Türkçeye aktarılmasında ilahtan başka ilah yoktur. denir. O zaman da Allah kelimesi ilah kelimesiyle tercüme edilmiş olur. Bu da yanlış bir tercümedir. Çünkü ilah cins isimdir, Allah ise özel isimdir. Kelime-i Tevhid tanrı kelimesiyle Türkçeye çevrildiğinde aynı çarpıklık ve yanlışlık ortaya çıkar. Allah, kelimesinin kökenini araştıran dil bilimcileri bu konuda birçok beyanlarda bulunmuşlarsa da en kuvvetli görüş bu kelimenin Arapça olup herhangi bir kelimeden türetilmeden aynen kullanıldığı ve has bir isim olduğudur.
Allah kendi iradesiyle evreni yoktan var eden, ona belli bir düzen veren, gökleri ve yerleri ve bunlarda en küçüğünden en büyüğüne kadar canlıları yaratan, onlara hayat ve rızık veren, öldüren-dirilten, dilediğini dilediği şekilde idare ve tasarrufu altında bulunduran, varlığı bir başka etkenle değil, kendinden olan, her şeyi bilen, gören, işiten, yarattıklarında en ufak bir çarpıklık ve dengesizlik bulunmayan, herşeye gücü yeten, bütün mülkün gerçek sahibi, emir ve hüküm koymaya tek yetkili övülmeye, itaat edilmeye, şükredilmeye gerçek layık, bir benzeri daha bulunmayan, bütün varlıkların, güneşin, ayın, gök ve yer cisimlerinin itirazsız itaat ettiği, boyun eğdiği, ismini ululadığı, ibadet edilmeye layık Hak mabud. Allah, mabud olduğu için Allah değil, Allah olduğu için mabudtur
Onun ilah oluşu, ibadete layık oluşu, bir başka sebepten değil kendi zatının yüceliğindendir. insanlar zaman zaman putlara, ateşe, güneşe, yıldızlara, milli kahramanlara veya hakkında korku ve ümit besledikleri herhangi bir şeye tapınmışlar bu halleriyle de onları ilah ve mabud edinmişler, bilahare bunlardan cayarak, onları tanımaz ve tapınmaz olmuşlardır. O zaman da daha evvel mabudlaştırdıkları varlıkların mabudluk vasıfları yok olur. Hülasa Allahın dışındakiler ancak insanların mabudlaştırmalarıyla mabud telakki edilebildikleri halde Allah, bütün beşer ona inansa da, inanmasa da ibadet etse de etmese de o, zatıyla Allah olduğu için ibadete layıktır. Beşerin inkarı onu Allah olmaktan uzaklaştıramaz.
insanlık tarihi incelendiği zaman görülür ki, ilk devirlerden beri her asırda yaşayan insanlarda Allah fikri ve tapınma meyli dolayısıyla bir dini inanca eğilim vardır. Batılı dinler tarihi yazarlarının bir çoğuna göre bu duygunun var oluşu çeşitli arizi sebeplere bağlanmış ise de, müslüman alimlerin genel kanaatlarına göre tamamen fıtri ve doğuştandır. ilk insan olan Hz. ademin yaratılışından önce Allah ile melekler arasında cereyan eden konuşmayı el-Bakara, 2/30 ve bu konuşmada ademin-insanın- Allahın halifesi olarak yaratılması hususunu düşündüğümüzde de anlarız ki insan yaratılmadan evvel, onun mayasına Allaha halife olacak özellikler verilmiştir. Bu da bize Allaha, bağlılığın ve din duygusunun fıtri olduğunu bildirir
Hz. Peygamberin s.a.s. Her doğan insan, islam fıtratı üzere doğar, onu Mecusi, Hristiyan veya Yahudi yapan ana ve babasıdır Müslim, Kader, 25 Buhari, Cenaiz, 92 Ebü Davud Sünnet, 17 hadisi ve Sizi karada ve denizde yürüten odur. Gemide olduğunuz zaman ı düşünün Gemiler içinde bulunanları hoş bir rüzgarla alıp götürdüğü ve onlar bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını, bir daha kurtulamayacaklarını sandıkları zaman, dini yalnız Allaha halis kılarak Ona yalvarmağa başlarlar. And olsun eğer bizi bu felaket den kurtarırsan, şükredenlerden olacağız. derler. Yünus, 10/23 ayeti de keza Allah inancının -her ne suretle ortaya çıkarsa çıksın- insan ruhunun derinliklerinde var olduğunu ispat etmektedir.
Nereye gidilmişse orada basit ve batıl da olsa bir dine, bir tanrı fikrine rastlanmıştır. Geçmiş devirlerde çeşitli şekillerdeki putlara tapanlar, ateşi, güneşi, yıldızları kutsal sayanlar dahi bütün bunların üstünde büyük bir kudretin bulunduğuna, herşeyi yaratan, terbiye eden, esirgeyen bir varlığın mevcudiyetine inanmışlar, dış alemde taptıkları şeyleri Ona yaklaşmak için birer vesile edinmişlerdir. Biz, bunlara, sırf bizi Allaha yaklaştırsınlar diye tapıyoruz. ez-Zümer, 39/3 Cinsleri, devirleri ve ülkeleri ayrı, birbirlerini tanımayan toplumlarda inanç konusundaki birlik, din fikrinin umumi, Allah inancının da fıtri olduğunu ispat etmektedir.
Bunun içindir ki, her şeyi bilen ve yaratmaya Kadir olan bir Allaha inanmak, ergenlik çağına gelen akıllı her insana farzdır. ilahi dinlerin kesintiye uğradığı dönemlerde yaşayan insanlar bile, akılları ile Allahın varlığını idrak edebilecek durumda olduğundan, Allaha imanla mükelleftirler.
Akıl ile Allahın bilinebileceğine, birçok ayet delil olarak gösterilebilir. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Hz. ibrahimin daha çocukluk dönemlerinde iken parlaklıklarına bakarak yıldızı, ayı, güneşi Rab olarak kabul etmesi ancak daha sonra bütün bunların batmaları, ile zamanla yok olan şeylerin Rabb olmayacaklarını idrak etmesi ve neticede gerçeği görerek
ben, yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan varedene çevirdim ve artık ben Ona ortak koşanlardan değilim. el-Enam, 6/79 ayetidir. Maturidiyye mezhebine göre Allaha iman, insan fıtratının icabıdır. Zira her insan evrendeki bu muazzam varlıklara bakarak bunların büyük bir yaratıcısı olduğuna aklen hükmedebilir. Akıl ve nazar marifetullahda kafidir. derler. Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allahın varlığında şüphe mi vardır ibrahim, 14/10 ayetini delil gösterirler. Eşariye imamları ise akıl ve nazar marifetullahda kafi değildir. derler ve Biz bir kavme peygamber göndermedikçe onlara azap etmeyiz. el-isra, 17/15 ayetini delil gösterirler. Netice olarak, semavat ve arzın yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve kainatta meydana gelen insan gücünün dışındaki binlerce tabiat hadisesinin belli bir düzen içerisinde cereyan etmesinde her akıllının kabul edebileceği gibi, Allahın varlığını ispat eden deliller vardır. el-Bakara, 2/164.
Allahın zatı üzerinde düşünmek haramdır. Onun zatını idrak etmek aklen mümkün değildir. Çünkü Allahın hiçbir benzeri yoktur. Hiçbir şey Ona denk değildir. ihlas, 112/1-5. Gözler Onu idrak edemez, el-Enam, 6/103. Çünkü aklın ulaşabildiği ve kavrayabildiği şeyler ancak madde cinsinden olan şeylerdir. Allah ise madde değildir. Duyu organlarımızla tespitini yaptığımız ve halen yapamadığımız eşyanın tümü noksanlıklardan uzak olan bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır. Yaratılan ise yaratıcısının ne parçası, ne de benzeridir
Allahın varlığına inanmak, her müslümanın ilk önce kabul etmesi gereken bir husustur. islam ıstılahına göre inanmak ise Allahın varlığına, birliğine, yani, Allahtan başka ilah olmadığına ve inanılması gereken diğer hususlara Allaha, Allahın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kaza ve kadere, öldükten sonra diriltmeye tereddütsüz iman etmek ve bunu kalp ile tasdik etmektir. inanan insana mümin, inanmayana ise kafir denir. Akıl sahibi olan her insanın, Allahın varlığına inanması gerekir. Allahın varlığına inanmak, insan fıtratının icabıdır. Allahın varoluşu vaciptir, zarüridir. Varlıklar vücud bakımından üç türlüdür
Vacibul-Vücüd Varlığı mutlak gerekli olan, olmaması mümkün olmayan varlık. Bu da sadece Allah Tealadır.
Mümkinul-Vücüd Varlığı mümkün olan, yani, varolması da, olmaması da mümkün olan varlıklardır ki Allahın dışında tüm yaratıklar böyledir .
Mümteniul-Vücüd Varlığı mümkün olmayan. Allahın, eşi ve benzerinin olması gibi. Allahın eşi ve benzerinin olması mümkün değildir.
Allah, bizatihi kendi kendine ve bizatihi kendiliğinden Allahtır Kuranda Allah hakkında varid olan birçok vasıflar onun bir cisim olduğunun delili değil, ancak ona ait mecazi vasıflamalardır. Bk 5/69 38/75 39/67 54/14 2/109, 274 6/52 18/27 ayetler Bu sıfatlarla Allahı cisimlendirme veya bir başka varlığa benzetme sözkonusu değildir.
Bütün yaratıkların ilahı bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O rahman ve rahimdir. 2/163. Üçyüzaltmış putu kendilerine ilah kabul eden Mekkeli müşrikler, bu muazzam alemin bir tek ilahı olduğu gerçeğini duyunca hayret etmişler, Ey Muhammed! bu kadar insanlara bir ilah nasıl yetişir. demişlerdi. Müşriklerin maddeci görüşlerini reddedip Allahın tek yaratıcı olduğuna, varlığının isbatına delil olacak birçok ayetlerden biri de şudur Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde ta, sıyıp giden gemilerde, Allahın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri dirilterek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için Allahın varlığına ve birliğine deliller vardır. el-Bakara, 2/164
Her insan, kainattaki bu muazzam ve mükemmel varlıklara bakarak, bunların büyük bir yaratıcısı olduğuna aklen hükmedebilir. Bir bilginin kesinlik kazanması için o konuda ispat edici deliller aranır. Allahın varlığı hakkında da bilgimizin kesinlik kazanması için birçok deliller vardır. Bu deliller, akli ve nakli deliller olmak üzere iki grupta toplanabilir.
Akli deliller Hudüs sonradan varolma delilleriyle Allahın varlığını ispat
Bu alem, yok iken sonradan var olmuştur. O halde, başlangıcı olmayan bir var ediciye muhtaçtır. Varlığı ve yokluğu kendinden olmayan bu alemin, varlığını yokluğuna tercih eden bir mucide ihtiyacı vardır. O mucidin de varlığının kendinden olması Vacibul-vücud olması gerekir. Bir başka yaratıcıya muhtaç olmadan varlığı kendinden olan tek varlık ise Allah Tealadır. bu halde bu alem vacibul vücud olan bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu delili de iki maddede inceleyebiliriz
Cisimlerin sonradan yaratılması esasına dayanan delil. Kelam alimleri bu delili şöyle açıklarlar Bu alem, suretiyle ve maddesiyle hadistir sonradan varolmuştur. Her hadis sonradan varolan mutlaka bir muhdise mucide muhtaçtır. O halde bu alem de bir muhdise muhtaçtır. O da yüce Allahtır, Bu alemin sonradan yaratıldığı gözlem ve akli delillerle ispat edilmiştir. Şöyle ki alem Evren cevher ve arazlardan meydana gelmiştir. araz, cisimlere arız olan hareket, sükün, ictima birleşme, iftirak ayrılma halleridir
Bu hallere ekvan-ı erbaa dört oluş denir. Ekvan-ı erbaa, cisimlere değişik hal ve şekiller veren sıfatlardır. Bu sıfatların hepsi sonradan varolmuştur. Sükündan sonra hareket, karanlıktan sonra aydınlık, beyazlıktan sonra siyahlık hallerinin oluştuğu gibi. Bu arazlar yok olduktan sonra görülmezler. Görülmemeleri hadis olduklarının, yani sonradan yaratıldıklarının delilidir. Hadis olmasaydılar, vacip varlığı kendinden olmaları gerekirdi
Vacip olsaydılar bu defa da, zıdlarının gelmesiyle yok olmamaları gerekirdi. Halbuki zıdları gelince yok oluyorlar. O halde vacip değil, hadistirler. Hadis oldukları sabit olan arazlar, kendileriyle birleştikleri cevherlerin de hadis olduklarının delilidir. Çünkü hadis, ancak kendisi gibi hadis olan cisimle birlikte olur. Cevherler cisimler de mutlaka bu dört durumdan birisiyle birliktedirler. O halde cevher ve arazlardan ibaret olan bu evren hadistir sonradan yaratılmıştır. Her hadisin de bir muhdise ihtiyacı vardır. O muhdis ise bu alem cinsinden olmayan varlığı zatının icabı, yani Vacibul-Vücud olan mutlak kemal sahibi Allah Tebarek ve Tealadır.
Bu alemi yaratan varlık Vacibul Vücud değilse Mümkiniul-Vücudtur. Yani vücudu sonradan yaratılmıştır. O halde o da, varlığında başka bir yaratıcıya muhtaçtır. Şayet o yaratıcı da bu mucit gibi başka bir yaratıcıya muhtaç ise yaratıcılar zincirinin böylece sonsuzluğa doğru silsile halinde devam edip gitmesi gerekir. Böyle bir teselsül ise batıldır, mümkün değildir. Varlığı farzedilen bu yaratıcılar silsileşinin bir noktada durması ve başkasına muhtaç olmayan, her bakımdan mükemmel, varlığı zatının gereği olan bir yaratıcıya dayanması şarttır. Bu varlık, alemin yaratıcısı olan Allahtır.
ihtira icat Etme delili. Gökler ve yer, bitki ve hayvanlar yoktan var edilmiştir. Her yoktan var olunana da bir var edici gerekir. Bu alemin de bir var edicisi vardır. O da Allahtır. alemde gördüğümüz herhangi bir bitki veya hayvan sonradan varolmuştur. Her birinin varlığının bir başlangıcı vardır. Cisimlerde zamanla hayat idrak, akıl gibi haller icat olunuyor. illiyet kanununa göre her icat olunan şeye bir icat eden gerekir. Çünkü hayat, idrawek ve akıl gibi durumlar kendiliğinden var olmazlar. Mutlaka bir yaratıcıya muhtaçtırlar. O da, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, herşeyi bilen ve herşeye güç yetiren Allah tır
Terkip delili. Bu alem mürekkep parçaları bir araya getirilmiş olan bir varlıktır. Terkip olunan her varlık, kendinden önce varolan bir terkip ediciye muhtaçtır. Terkip olunan varlık, parçalardan meydana gelir. Parçalar, bütününden önce vardır ve ondan ayrı şeylerdir. O halde, terkip bulunan varlık yok iken, daha sonra parçalarının birleştirilmesiyle sonradan yaratılmıştır. Her sonradan yaratılan gibi o da bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu yaratıcı, terkip edilen ve kendinden başkasına muhtaç olan bu alem cinsinden olamaz. Aksi halde yaratıcıların teselsülü gerekir. Teselsül ise batıldır. O halde bu yaratıcı, varlığında başkasına muhtaç olmayan ezeli bir varlıktır. O da, Vacibul-Vücud olan Allahtır.
imkan Delili
Bu alem, varlığı da, yokluğu da mümkün olan bir varlıktır. Her mümkün, varlığını yokluğuna tercih eden bir kuvvete muhtaçtır. Bu alem de, var olabilmek için böyle bir müessir kuvvete muhtaçtır. O kuvvet de bu alemin dışında, vücudu zatından olan bir varlıktır. O da Allahtır.
Hakikatta bir mevcut vardır. Bu mevcut, ya varlığı zatındandır ya da varlığı ve yokluğu mümkün olandır. Varlığı zatından ise bu özelliğe sahip olan yalnız Allahtır. Bu mevcut, varlığı mümkün olan ise mümkün olan varlığın mevcüdiyeti zatının icabı olmadığından, var olabilmesi için, varlığını yokluğuna tercih eden bir müreccihe-yaratıcıya ihtiyaç vardır. O yaratıcı-müreccih ise Allahtır.
alemde görülen madde daima hareket halindedir. Maddenin hareket halinde olması ilmen ispat edilmiştir. Madde ve maddedeki hareketin mucidi kimdir Maddeciler, madde ve ondaki hareketin ezeli olduğunu söylerler. Oysa maddedeki bu hareket, bir evvelki hareketin neticesidir. O da bir evvelkinin… Bu hareketler silsilesi sonsuzluğa doğru devam edip gidemez. Bu hareket silsileşinin bir noktada durması ve ilk hareketin, vücüdu vacip olan bir illete, bir hareket ettiriciye dayanması zarüridir. O da herşeyin yaratıcısı olan Allahtır.
ibda ve illet-i Gaiyye Delili. içinde bulunduğumuz aleme dikkatle bakacak olursak, onun çok güzel ve çok mükemmel olarak ve daha önce bir benzeri olmadan vücuda getirildiğini görürüz. Gökyüzü, güneş, ay, hülasa canlı-cansız her varlık bir amaç için yaratılmıştır. alemde varolan hiçbir eşya faydasız, maksatsız ve boş yere yaratılmamıştır
Bu alem bir güzellik, gaye ve vesileler toplumudur. alemde en değerli varlık olan insan, rastgele vücuda gelmiş, sebepsiz ve gayesiz bir varlık değildir. Her azasıyla güzel, mükemmel, faydalı ve maksatlıdır. insanın yaratılışı güzel ve mükemmel olduğu gibi, yaratılış gayesi de Allahı, bilmek, tanımak ve Ona ibadet etmektir. insanın olduğu gibi, canlı-cansız her mevcudun da varlığının bir gayesi, hikmet ve faydası vardır. işte alemde görülen canlı ve cansız varlıklardaki ibda ve gayeler manzumesi bütün bunları icat edip yaratan bir yaratıcının varlığını, aynı zamanda o varlığın ilim ve kudret sahibi bir ilah olduğunu isbat eder. Her şeyi bir maksada göre yaratan bu varlık, Vacibul-Vücud olan Yüce Allahtır. Kuran-ı Kerimde bu delili dile getiren bir çok ayet vardır. Bakara, 2/22, Nebe, 78/6-16, ….
Netice olarak diyebiliriz ki inat ve garazdan uzak her salim akıl sahibi, Allahın kendisine lütfettiği aklı kullanarak esere bakıp müessiri, binaya bakıp banisini, yaratılmışlara bakıp yaratıcısını keşfedebilir. Bunun için Allah, Kuranın bir çok yerinde, zatının varlığına delil olabilecek eserlere bakmalarını, onun üzerinde düşünmelerini, akletmelerini istemektedir. Aklı delillere ilaveten Allahın varlığını isbat eden nakli delillere de kısaca göz atalım.
Nakli Deliller
Nakli delillerden kastımız, Allahın varlığını dile getiren ve üzerinde düşünmemizi isteyen Kuran ayetleridir. Sayıca bir hayli kabarık olan bu ayetlerden sadece birkaç tanesini zikredeceğiz
Biz yeryüzünü bir beşik, dağlan da onun için birer kazık kılmadık mı Sizi çift çift yarattık, uykunuzu dinlenme vakti kıldık, geceyi bir örtü yaptık, gündüzü geçimi sağlama vakti kıldık, üstünüze yedi kat sağlam gök bina ettik, parlak ışık veren güneşi varettik, taneler, bitkiler ve ağaçları sarmaş-dolaş bahçeler yetiştirmek için yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur indirdik. Nebe, 78/6-16.
Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allahın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutlan döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır. el-Bakara, 2/164.
Allahın göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz Aralarında Aya aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır. Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi. Sonra yine oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır. Nüh, 71/15-18.
Şimdi gördünüz mü attığınız meniyi
Siz mi onu yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve bizim önümüze geçilmiş değildir. Size böyle ölümü takdir ettik ki sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir biçimde yaratalım. Andolsun, ilk yaratmayı bildiniz, bunu düşünüp ibret almanız gerekmez mi Ektiğinizi gördünüz mü Siz mi onu bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık, hayret ederdiniz. biz borçlandık, doğrusu biz yoksun bırakıldık! derdiniz. içtiğiniz suya baktınız mı Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz Dileseydik onu tuzlu yapardık. , Şükretmeniz gerekmez mi Çaktığınız ateşi gördünüz mü Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık. Öyleyse Ulu Rabbinin adını yücelt. el-Vakıa, 56/58-74.
Yer ve gökleri yaratan Allahu Tealanın varlığında şüphe edilir mi ibrahim, 14/10.
Andolsun onlara Gökleri ve yeri kim yarattı diye sorsan, mutlaka Allah derler, Hamd Allaha layıktır de. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. Lokman, 31/25.
Sen yüzünü, Allahı birleyici olarak doğruca dine çevir Allahın yaratma kanununa uygun olan dine dön ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allahın yaratması değiştirilemez. işte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Rüm, 30/30.
Allahın sıfatları islamda iman esaslarının ilk ve en mühim şartı Allaha imandır. Allaha iman ise yalnız Allahın mücerret zat-ı ilahisine inanmakla olmayıp, aynı zamanda o yüce varlığın zatı hakkında vacip olan Kemal sıfatlarıyla, yüce zatına vasfedilmesi mümkün olmayan noksan sıfatlara ve zat-ı ilahisi hakkında inanılması caiz olan sıfatlara toptan ve tafsilatlı olarak inanmakla olur. Zati ve sübüti sıfatlar olarak iki bölümde ele alınan bu sıfatlar sırasıyla şunlardır
Zati sıfatlar
Vücut. Bu sıfat, Allahın var olduğunu ifade eder. Allah vardır ve en büyük varlık Odur. Onun varlığı, herşeyin varlığından daha belirgindir. Allah olmasaydı hiç bir şey var olmazdı. Kainatın varlığı Onun varlığına en büyük şahittir. alemde hiçbir şey kendi kendine var olmuş değildir. Hiçbir şey ne kendi kendine var olabilir, ne de yok olabilir. Halbuki çevremizde sayılamayacak kadar varlık vücuda gelmekte ve yok olmaktadır. En ufak çarpıklık olmaksızın, en ince hesaplarla var olan ve varlığını çarpıcı özellikleriyle devam ettiren bu alemin tesadüflerle ortaya çıkması ve varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Bütün bunlar, bu alemi var eden, yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi bir yaratıcının varlığının şüphe götürmez delilleridir .
Allahın varlığı, başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp ilahi vücudu, zatının gereğidir. Vücudu zatının icabı olduğu içindir ki Allaha Vacibul Vücud denmiştir. Allahın zatının ve sıfatlarının hakikatini anlamak sıfatlarının zatının aynı mı, yoksa ondan ayrı, ona zıt bir şey mi olduğu hususunu kavrayabilmek aklen mümkün değildir. Allahın ilahi vücudu ister zatının aynı, ister gayrı olsun, her mükellefe vacip olan husus Allahın var olduğuna inanmaktır. Onun varlığına inanmamızı gerektiren akli ve nakli delilleri yukarıda izah ettik.
Vücudun zıddı olan yokluk, Allah için mümkün değildir. Yokluk, Allah için muhal olan noksan sıfatların birincisidir. Allahın yokluğu ne geçmişte, ne de gelecekte mümkündür.
Kıdem. Allahu Teala, varlığı, zatının icabı olduğu için kadimdir ezelidir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Allahın var olmadığı bir zaman düşünülemez. Eğer Allah kadim-ezeli olmasaydı, hadis- sonradan var olmuş olurdu. Sonradan var olan her şey, kendisini icat eden bir muhdise- yaratıcıya muhtaçtır. Aksi takdirde yok olan bir şeyin varlığını yokluğuna tercih eden bir yaratıcı olmadan meydana gelmesi gerekirdi ki bu durum bütün düşünürlere göre batıldır. Allah kadim olmasaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtaç olurdu. Halbuki Allahın vücudu, zatının icabıdır. Yani varlığı kendindendir. Bir şeyin bir anda hem var, hem de yok olması ise mümkün değildir. Öyleyse Allah hadis değil, kadimdir.
Kıdem sıfatının zıddı Hudüs-sonradan var olma sıfatıdır. Allah kadim olduğu için Onun hadis olması aklen mümkün değildir.
Beka. Allah ebedidir, varlığının sonu yoktur. O daima vardır. Varlığı kendinden olduğu için O, hem kadim ve eze!i hem de baki ve ebedidir. O, evvel ve ahirdir. el-Hadid, 57/3, Kainattaki her şeytani -yok olucudur. Celal ve ikram sahibi olan Rabbim -zatı bakidir- ebedidir-. er-Rahman, 55/27 Bu ayet-i kerimeler, Allahın baki olduğunun delilleridir. Allahın vücudunu harici bir kuvvet yok edemez
Çünkü kadim olan Allahın dışındaki tüm kuvvetler hadistir sonradan yaratılmıştır. Hadis olan bir kuvvet ise, kadim olan zatın vücudunu yok edemez. Zira vacibüı-vücud olan Allah, kudret sahibi olup bütün eksik sıfatlardan uzaktır. Varlığını devam ettirememe acizliktir. Acizlik ise noksanlıktır. Allah noksanlıktan münezzehtir. Onu yok edecek bir kuvvet tasavvur edilemez, öyleyse Allah bakidir, varlığının sonu yoktur.
Bekanın zıddı fena -bir sonu olmakdır. Allahın fani olması ise aklen muhaldır.
Muhalefetün lil-Havadis. Sonradan vücut bulan varlıklara benzememe. Allah zat ve sıfatı ile sonradan yaratılmış olan hiçbir şeye benzemez. Bu sıfatın zıddı olan benzerlik, Allah hakkında akla aykırıdır, mümkün değildir. Sınırlı olan aklımızla Allahı nasıl düşünürsek düşünelim, hayalimizde nasıl canlandırırsak canlandıralım, O, bizim düşündüklerimizden hayal ve tasavvurumuzdan geçirdiklerimizin hepsinden başka ve hiçbirine benzemeyen ilahi bir varlıktır
Hayalimizden geçirdiğimiz bütün varlıklar, yok iken sonradan var olan, varlığı, bir başkasının varlığına muhtaç olan ve sonunda yok olmaya mahküm, noksan varlıklardır. Allah ise her türlü noksanlıklardan uzak mükemmel ve mukaddes bir varlıktır. Böyle yüce bir varlık, önce yok iken var olan sonra yine yok olacak hiçbir varlığa benzemez. Allah kendi zatını O nun benzeri yoktur. O, herşeyi işitici ve görücüdür. eş-Şüra, 42/11 ayetiyle vasıflandırmıştır. Peygamberimiz de s.a.s., Allah aklına gelen her şeyden başKadir. buyurmuştur. Allah, sonradan olanlara benzeseydi, bu takdirde hadis yani başkasına muhtaç bir varlık olurdu
Kadim ve baki olan bir varlık ise hadis olamaz. Başkasına benzemeye muhtaç olan bir varlık, benzediği varlığın ve diğer varlıkların yaratıcısı olamaz. Allah, tek yaratıcı olduğuna göre, yarattıklarına benzemez ve muhalefetün lil-havadis sıfatıyla muttasıfdır. Bu sıfat aynı zamanda, Allahın, diğer varlıklarda bulunan cisimlik, cevherlik, arazlık, parçalardan bir araya gelmek, yemek, içmek, oturmak, uyumak, kederli ve sevinçli olmak gibi sıfatlardan da uzak olduğunu ifade eder. Fetih, 48/10 er-Rahman, 55/27 Taha, 20/5
ayetlerinde geçen Allahın eli, Allahın yüzü, Allahın arşı istiva-istila etmesi gibi maddi varlıklara ait sıfatların Allah hakkında kullanılmış olması, Allahın başka varlıklara benzediğinin delili değildir. Bu kelimelerin hepsi mecazi anlamındadır. Allahın eli Allahın kudreti Allahın yüzü Allahın zatı manasında kullanılmıştır.
Kıyam Binefsihi. Her şey, kendi dışında bir varlığın yaratmasına muhtaç olduğu halde, Allah, başka bir zata ve mekana muhtaç olmadan kendi kendine vardır. Bu sıfatın zıddı olan mutlak ihtiyaç Allah hakkında muhal olan noksan bir sıfattır. alemde bulunan her varlık, yar olmasında ve varlığının devamında bir yaratıcıya muhtaçtır
Hiç bir şey kendi kendine var olmamıştır, varlığı sonradan vücüda gelmiştir. Buna mukabıl Allahın varlığı kendi zatının gereğidir, var olmasında, kendinin dışında bir başka varlığa muhtaç değildir. Zatı düşünüldüğü zaman, vücudu da zatıyla beraber düşünülür. Ne zatı vücudundan, ne de vücudu zatından ayrı tasavvur edilemez. Kainatın var olması, kendinden evvel var olan, ezeli ve ebedi bir yaratıcı sayesindedir, Oda Allahtır. Allah yaratıcıdır, diğer varlıklar ise yaratılandır. Yaratıcı, yaratılana muhtaç olamaz.
Ey insanlar! Siz, Allaha muhtaçsınız. Allah ise -her şeyden- müstağnidir muhtaç değil, öğünmeye layık olandır. Fatır, 35/15
Şüphe yok ki Allah, bütün alemlerden müstağnidir. el-Ankebut, 29/8
Vahdaniyet. Allahın her yönden bir olduğunu bildiren vahdaniyet, bir kemal sıfatı olduğu için, bu sıfatın zıddı olan birden fazla olmak, bir ortağı bulunmak, Allah hakkında mümkün olmayan bir sıfattır. Allah birdir, ortağı ve benzeri yoktur. Bütün semayı dinlerdeki inanç esaslarının temelini Allahın birliği sıfatı oluşturur. Bu inanca Tevhid Akidesi denir. Tevhid akidesine dayanmayan hiç bir inanç, güzel is, Allah katında makbül değildir
En son ve en mükemmel din olan islamiyet de bu inancı temel kabul etmiş ve bütün insanları öncelikle bu temel inanca çağırmıştır. Çünkü Allah, bütün alemlerin, bütün varlıkların ve bütün insanların Rabbıdır. Her şeyi yaratan, rızkını vererek besleyen, büyüterek kemale erdiren yalnız Odur. Onun ortağı, oğlu veya kızı yoktur
Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Hiç bir şey Onun eşi ve benzeri olamamıştır. Bu inanç ile islamiyet insanları Allahın dışındaki varlıklara kul köle olmak zilletinden kurtarmış, onlara mutlak istiklallerini iade etmiş. Allahın birliği fikrini zedeleyen her türlü kölelik zihniyetini yasaklamış, tabiat kuvvetlerine ibadeti, insanın insana köle ve esir olma despotluğunu ortadan kaldırmış, Allahtan başkalarını rab edinmeyi en büyük günah ve şirk kabul etmiştir. Böylece islamiyet, dünyaya akıl, ruh ve ahlak sahalarında olduğu kadar, fiziki sahada da tam bir özgürlük müjdelemiş tevhid akidesiyle bütün insanların tek bir mabüdu olduğunu, dolayısıyla beşeriyetin de bir ana ve babadan meydana geldiğini ifade ederek beşer ırkında birlik fikrini telkin etmiştir
Her müslüman Allahın bir olduğunu söylemeli ve bu inancını Allahtan başkasına ibadet etmemekle, ibadetine dolaylı olarak da olsa hiçbir şeyi veya kimseyi ortak koşmamakla ispat etmelidir. Bu noktada, sözü ile ibadetindeki birlik ruhu aynı olmalıdır. Allahın birliğine delil olan ayetlerden bir kısmını şöyle sıralayabiliriz
De ki O Allah birdir. Allah Sameddir. Her şey varlığını ve varlığının devamını Ona borçludur. Her şey Ona muhtaçtır. O, hiç bir , şeye muhtaç değildir. Her şeyin başvuracağı, yardım dileyeceği tek varlık Odur. Kendisi doğurmamıştır ve başkası tarafındandoğurulmamıştır. Hiçbirşey Onun dengi olmamıştır. ihlas, 112/1-4 .
De ki Ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır. Kafirün, 109/1-6.
Allahtan başka bir yaratıcı var mıdır Fatır, 35/3
Onunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı muhakkak ki her tanrı kendi yarattığını kabullenir ve korur ve mutlaka kimisi de diğerine galebe ederdi. Müminun, 23/91
Eğer her ikisinde yer ve gökte Allahtan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de harap olurdu. el-Enbiya, 21/22.
Allah, zatında, ilahlığında, mabud ve yaratıcı oluşunda birdir. Ondan başka yaratıcı yoktur. Kainatı bizzat yaratmaya, yaşatmaya, yok etmeye gücü yetmeyen bir zat Allah olamaz. Bunun içindir ki ikinci bir Allahın varlığına imkan yoktur. Çünkü iki Allah olduğu farzedilse, bu iki Allahtan biri kainatı yalnız başına yaratmaya muktedir ise, diğeri zaid-fazla olmuş olurdu. Bunun aksine, yalnız başına kainatı yaratmaya muktedir değilse, bu durumda da aciz-güçsüz olurdu. Aciz ve zait olan bir zat ise Allah olamaz. Bu nedenle Allah vardır ve birdir.
Sübüti sıfatlar
Hayat. Allah hayat sahibidir. ali imran, 3/2. Bu sıfat, Allahın zatına vacip olan sıfatlardandır. Fakat Allah hakkında vacip olan bu sıfat, mahlükatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddi bir hayat olmayıp ezeli ve ebedidir. Allah hakkındaki vücut sıfatının kamil olması, Onun diri olmasıyla mümkündür. Hayatın zıddı ölümdür
Ezeli olan Allah hakkında ölümü düşünmek, akla aykırıdır. Bir varlık hem ezeli, hem de ölümlü olamaz. ilim, irade, kudret ve diğer kemal sıfatlarını zatında bulunduran Allahın diri olması zaruridir. Çünkü ölünün alim, her şeye güç yetiren, işitici, görücü olması düşünülemez. Ölüm, bir noksanlık sıfatıdır. Allah ise noksanlıklardan uzaktır. O halde Allahın hayat sahibi olduğu bir gerçektir. Bu sıfat, ancak Allahta ezeli ve ebedidir.
Ölmek şanından olmayan, daima hayat sahibi olan Allaha dayanan. el-Furkan, 25/58.ayeti ve benzeri ayetler Allahın, hayat sahibi olduğunu ifade eder