Alfebenin Ortaya Çıkışı
Bilindiği üzere, beşeriyet tarihinin en önemli icatlarından birisi hiç şüphesiz Alfabenin meydana getirilişidir. Çünkü alfabe, sözün kayda geçirilmesinin en önemli aracını teşkil eder. Alfabe sayesindedir ki, her dilde sesleri, harf adı verilen çok az sayıda işaretlerle kayda geçirmek mümkün olmaktadır. Bunun sonucu bütün bilgiler nesilden nesile aktarılabilmekte ve insanlar birbirleriyle anlaşabilmektedir.Kaynakların verdiği bilgilere göre yazının icadı çok daha eski olmasına rağmen alfabelerin ortaya çıkışı, M.Ö. XV. yüzyıl dolaylarındadır. ilk alfabe çalışmaları Suriye-Filistin kıyılarının yakınlarında, o zaman Yakın Doğu’da kullanılmakta olan Mısır veya Asur-Babil yazıları gibi karmaşık yazılardan kurtulmak için kısaltmak amacıyla Kuzeybatı Samilerince yapılmıştır.
Denizcilikte ve ticarette ileri gitmiş Fenikeliler, bir çok halklarla ilişki kurduklarından, bu icada büyük katkı sağlamışlar ve onu yaymışlardır. Doğuda yakın komşuları Moablılara, Idumealılara, Ammonlulara, ibranilere ve Aramilere aktardılar. Böylece Göçebe ve tüccar olan Aramiler de, bir yandan Mısır’dan Suriye’ye ve Arap Yaramadası’na, diğer yandan Mezopotamya’dan Hint kıtasına kadar bütün Yakın Doğu’ya yaydılar. Bunun sonucu M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren, Fenike kökenli alfabe yazısı, Akdeniz çevresinde de yayıldı ve çeşitli toplulukların bazıları dillerine uyarladıkları birkaç işaretini değiştirip veya birkaç işaret daha ekleyerek Batılı topluluklarca yavaş yavaş benimsendi (Ifrah, s. 131)
“Böylece Fenikelilerin yirmi iki harfi, israil ve Yahudi kralları çağında “Paleo-ibranî” yazısı denen, eski Yahudi geleneklerine bağlı kalmış olan bugünkü Samirilerin alfabesinin de kendisinden türediği yazının doğmasını sağlayacaktır. Bir süre sonra da “dört köşeli” denen ibranî alfabesi (=Bugünkü ibranî alfabesi) ile Palmira, Nabatî, Süryanî, Arap ve Hint alfabelerinin kökeninde bulunan Aramî yazısına yol açacaktır. Aynı zamanda, tarihin seslileri kesin ve eksiksiz bir biçimde gösteren ilk gösterimi olan Yunan alfabesinin ortaya çıkışında temel oluşturacaktır. Yunan alfabesi ise italik alfabelere(Osk, Umria, Etrüsk), ardından Latin alfabesine, sonra da Got, Ermeni, Gürcü ve Kiril(Rus) alfabelerine öncülük edecektir. Özetle bütün dünyada kullanılmakta olan alfabelerin hemen hemen hepsi Fenike alfabesinin az çok doğrudan torunlarıdır”.(ifrah, 131-132)
IV. yüzyılda yavaş yavaş, Atina’nın 403’te kendi yerel yazısının yerine onu benimsemeye resmen karar vermesinden sonradır. ilk yazıtlar çoğu kez sağdan sola doğrudur. Bazen de bir sağdan sola, bir soldan sağadır). 500 yılından sonra artık hep soldan sağa olmuştur. Klasik Fenike alfabesindeki harfler, yazının yazılış yönüne bakılırsa, sağdan sola doğrudur. Nitekim Samî yazısı da ilk Yunan alfabesinde de yazılış yönü sağdan soladır. Yunan alfabesindeki harflerin nümerik değerlerine baktığımızda, ibranî sistemindeki harflerin düzenine tamamen benzer bir düzen ve yöntem içinde olduğu görülür. M.Ö. III. yüzyıla ait Kahire Müzesindeki (65445 kayıt no.lu) bir Yunan papirüsünü inceleyen O. Guéraud ile P.Jouguet, “çocuğun okuma yazma alışması yapabilmesi için gerekli olan kavramların yer aldığı bir nevi didaktik bir el kitabı olduğunu” söylerler. Çocuk okumayı öğrenirken aynı zamanda saymayı da öğreniyordu. Önce hece cetvellerine sonra da sayı dizisine yer verilmiştir. Öğrencinin önce heceleri sonra da sayıları oluşturmayı öğrenmesinin daha mantıklı olduğu kanaatindedirler.(s.152)
En eski nümerik değerli alfabe üzerinde yapılan tartışmalara bir göz atalım. Fenikelilerin, Yunan ve Yahudilerden çok önce alfabelerinin harflerine sayısal değerler yüklediği pek çok araştırmacının kanaatidir. Bazı araştırmacılar ise Fenike-Aramî yazıtlarının en eski tarihli olanlarında bile sayısal gösterim yoktur diyerek, Harf-Rakam ilişkisinin kökeni konusunda Yahudiler ile Yunanlıları birinci sıraya yerleştirmektedirler. (s.169).
Harflerle Alfabetik Numaralandırma = Ebced Düzeni
Alfabelerin çoğunda, başlangıçtaki yirmi iki harfin sırası ve adları eksiksiz olarak korunmuştur. Mesela ibranca, Aramca, Süryanca,Yunanca, Etrüskçe ve Eski Arapça’da bunu görmek mümkündür. Harfler, sadece yazı alanında değil, alfabetik sıralamaların numaralandırılması alanında da büyük rol oynamışlardır. Fenike alfabesindeki bu değişmez sıra, aynı zamanda numaralandırmada da özelliğini bütün alfabelerde korumuştur. Fenike ve Aramî alfabesini oluşturan harflerin nümerik değerleri, aynı zamanda ibrani ve Yunanî harflerin nümerik değerleri de bir iki istisnanın dışında aynıdır.
Yahudiler, israil takviminin tarihlerini göstermek, Tevrat’ın paragrafları ile ayetlerini numaralandırmak ve ibranca yazılmış sahifelere sayfa numarası vermek gibi amaçlarla, ibranî alfabesinin harflerini nümerik değerleri doğrultusunda rakam olarak kullanmışlardır.Fenikeliler, Gerçekten onlarda ilk dokuz harf ,sırasıyla ilk dokuz sayıyı sonraki dokuz harf onar onar artarak ondan doksana, son dört harf de yüzer yüzer artarak, yüzden dört yüze karşılıktır.(s.141)
Yunan alfabesi de, aynı nümerik değerler silsilesini ihtiva etmektedir. Bu alfabe de en eski alfabelerden olup, eski dünyanın en zengin kültür dilinin kayda alınmasına aracı olmuş bir alfabe olduğu kaynakların ittifak ettiği hususlardan biridir. Yunan alfabesinin Fenike kökenli olduğunda şüphe yoktur. Yunan harflerinin biçimleri, sıraları, adları buna şahittir. Hatta ünlü tarihçi Heredotos, harflere Fenike yazısı diyordu. Yunan alfabesinde, Fenike’den gelen onaltı harf vardır. Yunanlılar alfabeyi Fenikelilerden alıp, kendilerine uyarlamışlardır.
Hermetizm Bağlantısı
Rakam-Harf ilişkisinin hermetizmle bir bağlantısı olabilir mi? şeklinde bir soruya verilecek cevap elbette, olabilir, şeklindedir. Bilindiği üzere Hermes, çeşitli kültürlerde değişik isimlerle anılan efsaneleşmiş bir şahıstır. Bazı kaynaklarda ayrı ayrı belirtilse de bazıları bunu birleştirmiştir. Mesela bunlara göre, Mısır dinindeki Thoth, Musevilik’teki Uhnuh, Budizm’deki Buda, Zerdüşlükteki Hôşeng ve islâm’daki idrîs bir ve aynı şahıs olarak birleştirilmiştir. Böylece her kültür kendi açısından hermetik mirası, başlangıçta, kudsi ve semavi bir miras haline getirmiştir. Daha sonraları oluşan hermetizm de, saf bir metafizikten ziyade tabiat ilimleri ve sihirle ilgilenmiştir.
Hermes, Mısır inancına göre, hikmetin kaybolmaması için bütün ilimlerin formüllerini, inşa ettirdiği iki piramidin iç duvarlarına kazdırmıştır. Bu yazılara “hierograph”(=kutsal yazı) denir. Ehli olmayanlar anlamasın diye, sembolik tarzda ifade edilmiştir. Eflatun aritmetik, geometri, yazı ve diğer bazı ilimlerin kurucusu olarak Mısır tanrısı Thoth’tan bahseder(Phaidros, 110). Mısırlıların Tehuti şeklinde söyledikleri ve “Mürşid, öğretmen” anlamında olan bu kelimeyi Grekler, Hermes şeklinde dillerine tercüme etmişlerdir. Onlarda, Semavî vechesinden ziyade kozmik güçlere sahip mitolojik bir vasıf kazanır. islâm kültüründe Hermes, idris Peygamber’dir. Felsefî metinlerde Hermes, ilahiyat metinlerinde idris’tir. “Hermesü’l-müselles” tabiriyle üç ayrı hermesin varlığı bile iddia edilmiştir(ibn Cülcül, 5-10). Buna göre ilk Hermes, Hz. idris’tir. insanlara gökler hakkında ve tıp konusunda ilk bilgileri veren kişidir. Yazıyı icad etmiştir, insanlara giyinmeyi öğretmiş ve Nuh tufanından haberder etmiştir.
ikincisi, Babilde yaşamış, tıp, felsefe ve sayıların gizemiyle yani havas ilmiyle uğraşmıştır. Nemrut’un tahribinden sonra Babil’i yeniden kurmuştur.Üçüncüsü Mısır Münif’te doğmuş, tıp, felsefe, simya, hayvanlar ve zehirli bitkiler üzerinde kitaplar yazmıştır. Bütün bunların yanı sıra, bir tek Hermes var diyenler de doğum yeri hakkında ihtilaf ederler. Kimine göre Mısır’dır, kimisi Babil’i gösterir. Hz. Adem ve Hz. Şit’in dinini terk edenlerden uzaklaşması istendiğinden, Mısır’a gitmiştir, demişlerdir. Efsanelere göre o, Yemen, Mısır, Babil, Harran, Fars’ da doğmuştur. islâm kültürünün antik düşüncelerle temas noktası sadece Hırıstiyan kültür merkezleri değildi. Babil dinine ait unsurlar, Grek geleneğinin ezoterik yönleriyle birleştiren Harran’daki sabiîlik de vardı. Hatta Sabiîlerin ünlü bilginlerinden Sabit bin Kurra, Hermes’e izâfe edilen “Kitabu’n-Nevâmis”ini Süryanca’dan Arapça’ya tercüme etmiştir.(DiA, 17/228-230)
Hermetik külliyatta eski Mısır dininden, Tevrat’tan, Zerdüştlük’ten, Stoacı, Eflatuncu, Yeni Eflatuncu, Pitagorascı ekolden ve Gnostisizmden gelen bir çok motif bulmak mümkündür. Mircea Eliade’ye göre bu metinler, çok az iranî etki dışında tamamen Mısır-yahudi senkretizmi örneğidir(Eliade, II, 295). Bugün Batı’da Hermetizm denilince, daha ziyade astroloji, simya, sihir ve okkült bilimler anlaşılmaktadır. Arapça Hermetik metinler ilk defa ünlü Oryantalişt Louis Massignon tarafından ele alınmıştır. Ona göre Grek felsefesinin islâm dünyasında rahatça yer tutabilmesinin en önemli sebebi, Müslümanların bu felsefenin ardında idris Peygamber’e kadar uzanan bir silsile görmüş olmalarındandır. Bu konuda Massignon’a katılmamak elde değildir. Diğer yandan Müslümanlar, hermetik felsefeyle Şam ve Mısır’ın fethinden sonra karşılaştılar ve bunda da Sabiîlerin büyük rolü olmuştur.
Hermetik tıp anlayışı da Galenos tıbbından ziyade, hastalıkların sebeblerini araştırmaya büyük önem veren Hipokrat tıbbıyla uyuşmaktadır. Başta Suhreverdi olmak üzere işraki filozoflar, Hermes’i “hikmetin babası” sayarlar. Ihvan-ı Safa’da hermetik motifler sık sık göze çarpar. Hatta Arap filozofu el-Kindi’nin astrolojiye, simyaya ve tılsıma karşı duyduğu ilgiye bakılırsa, onun bile hermetizmden nasiplendiği göze çarpar. Ancak talebesi ibnu’t-Tayyib’e göre el-Kindi, Hermes’i Sabiîliğin kurucusu saymaktaymış.
Netice olarak, bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, rakam-harf ilişkisinin, bir diğer ifadeyle ebced alfabesinin doğuşu ve tarihî gelişiminin, hermetizmin hüküm sürdüğü bütün kültürler içerisinde gerçekleştirdiğini görürüz. Dolayısıyla hermetik düşüncenin, rakam-harf ilişkisinin ortaya çıkışı kadar, tarihî gelişimi üzerinde de etkili olduğu kanaatini taşımaktayız.