Alay Nedir
Alay Ne Demek? Alay Nedir Kısaca? Alay Ne Demektir? Alay Hakkında Bilgi?
Alay Nedir, Alay Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk Bayram, cenaze vb. törenlerde sıralı olarak giden insan topluluğu, kortej askerlik Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu Ses tonu, söz, davranış vb. yollarla biriyle, bir şeyle eğlenme, küçümseme Türkçede tören veya gösteri gayesiyle bir araya gelen topluluğa başında bir albayın bulunduğu tabur ile tugay arasındaki askeri birliğe Osmanlılarda askeri ve mülki merasimin tertip ve düzenine verilen ad. Bir kişiyi mizaha almak, küçümsemek manalarına da gelir.
Başında bir albayın bulunduğu, taktik ve kontrol için taburlar, bölükler ve takımlara bölünerek teşilatlanan bir Alay aynı sınıftan olan ve aynı silahları kullanan en büyük birliktir. Her Alayın bir sancağı vardır.
Sultan ikinci Mahmud Han tarafından
1826 senesinde kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediyyenin 12.000 kişilik kuvvetinin tamamı, istanbulda bulunan sekiz tertibe bölünmüştü. Daha sonra imparatorluğun başka bölgelerinde de tertipler kuruldu. 1828 senesinde tertip terimi alaya çevrildi. Her alay, üç taburdan meydana geliyor, komutanlığını miralay albay rütbesinde bir subay yapıyor, ayrıca yardımcı bir kaymakam yarbay bulunuyordu. 1831de bir alayın dört taburdan kurulması ve dördüncü taburun avcı taburu olması kabul edildi. Arkasından iki Alaydan meydana gelen livalar tugaylar kuruldu.
Sultan ikinci Abdülhamid Han zamanında, bulundukları bölgenin güvenlik ve savunmasını yürütmek üzere Hamidiye Alayları teşkil edildi. ikinci Meşrutiyetten sonra piyade alayları üç taburdan meydana gelmeye başladı. Süvari alayları altı bölükten, topçu alayları, ise 12 bataryadan ibaretti. Cumhuriyet döneminde ise bir piyade Alayı üç piyade taburundan, bir tanksavar bölüğünden, bir piyade Hava bölüğünden, bir muhabere takımı ve piyade hafif koluyla bir alay karargahından teşkil edildi. Bir topçu alayı ise iki veya daha fazla topçu taburundan meydana geldi.
Alay kelimesinin başına ve sonuna getirilen eklerle bir hayli tabir, terim ve deyim meydana gelmiştir. Alaylı, alay beyi, alay emini, alay katibi, alay imamı, alay müftisi, alay çavuşu, alay-ı hümayun, alay köşkü, alay kanunu, alay meydanı, alay meclisi, alay erkanı, alay sancağı, alay bağlamak, alay göstermek, alaya binmek, mevlid alayı, valide alayı, sürre alayı, kılıç alayı, selamlık alayı, Hırka-i seadet alayı, baklava alayı, amin alayı, kadir alayı, bayram alayı, mızraklı alayı, hassa alayı, düğün alayı, bunların belli başlılarıdır.
islamiyetten önce örf, adet ve geleneklerine düşkün olan Türkler, müslüman olduktan sonra da islamiyetin yasak etmediği adet ve geleneklerini sürdürdüler. Müslüman olduktan sonra, dinin ışığında pekçok güzel adet ve gelenekler ortaya koyarak islamiyetin emirlerini toplum olarak yaşamaya ve yaşatmaya gayret gösterdiler. Osmanlılar zamanında, daha önceki müslüman – Türk devletlerinde görülen bazı merasim ve gelenekler aynen devam ettirildiği gibi, yeni ilaveler de yapıldı. Bu merasimlere umumi olarak alay adı verilirdi. Saray erkanı ile halkın kaynaşmasına vesile olan bu alaylar, halktan büyük ilgi görür ve çok ihtişamlı olurdu.
Padişahın tahta çıktığı Gün, sabahın erken saatlerinde Topkapı Sarayı – Akağalar Kapısında biat merasimi yapılırdı. Padişah, hazine-i hümayundan çıkarılan tahta oturur, teşrifata protokole riayet olunarak, başta hanedan mensupları olmak üzere bütün rütbe sahipleri, birliğin ve kuvvetin sembolü olan padişahı selamlayarak yerlerini alırlardı. Bu merasim, büyük bir sessizlik içinde cereyan eder, mızıka çalınmazdı.
Bayram gümlerinde de buna benzer bayram alayı veya muayede denilen bayramlaşma merasimi yapılırdı. Bayramlaşma merasimini, Babıali teşrifat Kalemi idare ederdi. Herkes yerini aldıktan sonra, padişah, mızıka-i hümayun efendilerinin Aleyke avnullah ve Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var. sesleri arasında tahta oturur ve bu esnada mehteran bölüğü tarafından hünkar marşı çalınırdı. Teşrifata uygun olan bu merasim, son zamanlarda umumiyetle Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonunda icra edilirdi.
Bu merasimlerden başka şu alaylar yapılırdı Beşik alayı Haremde kus-i şadımani çalınınca, enderunlular doğum olduğunu anlarlar, kurbanlar hazırlanırdı. Her koğuşun önünde kurban kesilirdi. Padişah, Çinili Köşkün içinden Altın serperdi. Mehter takımı marşlar çalarak bu sevince iştirak eder, doğan şehzadenin veya sultanın ismini öğrenen şairler tarih düşürmekte yarışırlardı. Hazine kahyası darbhaneye giderken Gümüş kabartmalı beşik ısmarlardı. Kısa zamanda yapılan beşik, alayla saraya getirilir, harem kapısında kızlarağasına verilirdi. Hazine kahyası ve maiyetindekilere padişah tarafından ihsanda bulunulurdu.
Sürre alayı Osmanlılar zamanında hac mevsiminde Mekke ve Medineye saraydan ve halktan gönderilecek hediyeleri yollamak üzere düzenlenen merasimdir. Bkz. Sürre Alayı Hırka-i saadet alayı Ramazan ayının on beşinde yapılırdı. Hazine kahyası vezirlere, divan çavuşları vasıtasıyla davetiyeler gönderirdi. Ayrıca ilmiye sınıfı mensuplarına mülki ve askeri erkana da haber giderdi. Merasimden önceki gece padişah, süngerlerle Hırka-i saadetin bulunduğu sandukayı ve dolapları silerdi. Padişah, sabah namazını Hırka-i saadet dairesinde kılar, öğleden evvel hasodalılar, Hırka-i saadetin gümüş yaldızlı sandukalarını Altın anahtarla açarlar, yedi kat ipek kadife üzerine som sırma ve incilerle işlenmiş bohçaların şeritlerini çözerlerdi
ikinci mahfaza bundan sonra padişahın yanında bulunan altın anahtarla açılırdı. Hırka-i saadet sandukasının açılışında, silahdar, çuhadar, rikabdar, dülbentdar ağa, Anahtar ve peşgir ağaları, hasodalılar, saray imamları da hazar bulunurlardı. Bu esnada güzel sesli müezzin ve çavuşağaları Kuran-ı kerim okuyarak ziyarette bulunanlara ayrı bir manevi haz verirlerdi. Ziyareti evvela padişah, sonra sırayla diğerleri yapardı.
Baklava alayı Ramazan-ı şerifin on beşinci Günü gayet muhteşem bir surette yapılan Hırka-i saadet alayından sonra yeniçeri ocağı neferlerine baklava verilirdi. Bu uygulama ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında, harplerden zaferle dönen orduya pilav, zerde ve yahni gibi yemeklerle ziyafet verilmekle başlandı. Askeri, gazaya teşvik etmek maksadıyla çekilen bu ziyafetler sonraki padişahlar zamanında da devam etti. Ramazan-ı şerifin on beşinci günü istanbulda bulunan askerlerin her on neferine bir tepsi baklava ikramı adet oldu.
Bu alay yapılırken yeniçeri ortaları, saka, usta ve karakullukçuları ile diğer zabitler sarayın orta kapısının iki tarafındaki divan yeri sofasından ilerideki mutfaklar önünde futa denilen ipekli peştemallara bağlı olarak hazır bulunan baklava tepsileri hizasında yer alırlar. Bu sırada ortakapı açılıp babüsseadede bekleyen silahdarağa, sağ koltuğunda anahtar ağası, sol koltuğunda başlala ile akağalar kapısından çıkar. Kilerci baltacısıyla, palüdeci ağadan başkasını kapının önünde terk ederek bu iki kişiyle baklava tepsileri hizasına yanaşırdı.