Sodyum Karbonat Nedir
XVIII. Yüzyılda en verimli iki sanayinin madencilik ve dokuma olduğunu hatırlatalım. Kimya, dokuma alanında, lavoisierden önceki yıllarda da büyük rol oynamıştı. O kadar ki, bu yüzyılın sonlarına kadar kimya her şeyden önce kumaş boyama sanatıydı diyebiliriz. O dönemde şu boyayıcı maddeler kullanılmaktaydı
Meksikadan, Kanarya Adalarından ve Hindistandan ithal edilen kırmız böceği Meksika ve Antillerden bakam ağacı Hindistan ve Uzak Doğudan çivit, Brezilyadan brezil. Orta Doğudan mazı, vb. Bazen kumaş, boyayı kendiliğinden emerdi, bazen de boyadan önce kumaşı yağlardan arıtmak gerekiyordu. Kısacası, dokuma eskiden beri bilime dayanan bir teknik olmuştu.
Kumaşları yağlarından arıtmakta şapın ne gibi yararları olabileceğini ilk sezen, ingiliz Wtlliam Petty 1623-1687 olmuş ve Şap, kumaşla boya arasında bir bağdır, demişti. Ama boyamada en yararlı çalışmaları yapanlar Fransızlar oldular. Fizikçi Cisternay Du Fay 1698-1739 boya ve şap oranını tam olarak tespit etti
Kimyagerler Jean Hellot 1685-1766, Pierre-Joseph Macquer 1718-1784 ve ingiliz meslektaşları Bancroft 1744-1818 yüzlerce yıllık tekrarların dışında bir teknik bulmaya çalıştılar. Boya Sanatının öğeleri adlı eserin yazarı olan büyük kimyacı Claude Berthollet 1748-1822, Lavoisiernin görüşlerine dayanarak kimyaya, bilime dayanan bir yöntem kazandırmaya çalıştı.
iki başka teknik daha boyaya sıkıca bağlıydı Birincisi, deri sanayisinde de kullanılan şap üretimi. Şapın 1461de Kilise topraklarında keşfedilmiş olması nedeniyle, üretimi XV. yüzyılın sonuna kadar Papalığın tekelinde kalmış, üç yüz yıl içinde de bütün Avrupaya yayılmıştı. iskoçyalı Kimyacı Peter Spence 1845te modern yöntemi keşfedinceye kadar şap üretiminde bir değişiklik görülmedi. ikinci tekniğe gelince bu, kumaşların beyazlaştırılmasıydı
Soldurma işlemi, kumaşları uzun zaman güneşe sermek yoluyla sağlanıyordu. Berthollet, Gobelinsdeyken bunu klorun etkisinde bırakmakla elde etti. Sonra da klorlu tuz bileşimi icat ederek bunu, Paris yakınındaki Javel köyünde sanayi çapında üretmeye başladı. Ev kadınlarının o gün bugündür kullandıkları Javel çamaşır suyu böylece bulunmuş oldu.
Kumaşları dokumak ve boyamakla iş bitmiyordu, bunları bir de yıkamak gerekiyordu. XVIII. yüzyılın sonuna kadar, yıkama bir sorun olmamıştı. Venezüela ve Mısırdan gelmekte olan sodyum karbonattan ya da ispanya kıyılarında çıkarılan bir deniz bitkisini yakarak sabun imal ediyorlardı. Bundan başka potasyum ve sodyum külleri de cam ve kâğıt üretiminde, yünlerin yağlardan arıtılmasında kullanılmaktaydı.
Ne var ki. Devrim öncesinden başlayarak ispanya ile ticaret yavaşlamış ve birkaç yıl sonra da büsbütün durmuştu. O kadar ki, sodyum karbonatın yerini tutabilecek bir madde bulmak zorunluydu. 1788 de Bilimler Akademisi, bulana prim vaat etti. 1790 da Nicolas Leblanc 1742-1806 adlı bir aday çıktı. Orleans dükünün özel doktoru olan Leblanc, nötr tuzlar hakkında kayda değer araştırmalar yapmıştı
Şimdi de deniz tuzunu, yüksek ısıda kömürün ve sülfirik asitin etkisinde tutarak yeni bir madde imal etmeyi teklif etmekteydi. Fakat elde edilen madde kaliteli olmakla birlikte çok miktarda, pis kokulu bir kalıntı bırakıyordu ve bundan kurtulmanın nasıl mümkün olabileceğini kimse kestiremiyordu.
Bu, en sonunda pratik bir güçlüktü, ama Bilimler Akademisi bunu bahane ederek bilgine primi vermedi. Leblanca güveni sarsılmayan tek kişi, efendisi Orleans düküydü. Hatta Saint-Denisde bir fabrika kurup bu maddeyi üretebilmesi için kendisine 200.000 frank sermaye verdi
Ama şanssızlık Leblancın yakasını bir türlü bırakmıyordu. Devrim sırasında Orleans dükü tutuklandı ve giyotinle idam edildi. Bütün mallarına el konulduğundan, fabrika elden gitti. Böylece mucit günden güne yoksulluğa düştü. Sonunda 1804 te haklarını tanıdılar, ama bu defa da kapitalistler elinden tutmak istemediler. Herkes tarafından terk edilmiş ve umutsuz kalmıştı. Leblanc bu duruma dayanamayıp intihar etti.
Leblanc yönteminin sakıncalarının kolaylıkla giderildiğini ve nice sanayicinin onun sayesinde servet sahibi olduğunu düşünecek olursak, bu karayazı insanı daha çok üzüyor. Mucitin ailesi yoksulluk içinde yaşarken vatandaşlarından Jean Darcet adlı biri. 1777-1886, mamulü verimli olmaktan çıkaran kalıntılarından kurtarmanın yolunu buldu. O sırada işi irlandalı James Muspratt ele aldı 1793-1886
Sırasıyla eczacı çıraklığı, Wellington ordusunda asker ve ingiliz donanmasında subay adaylığı yapmış olan bu serüvenci, 1822 de Liverpoola yerleşmiş ve Leblanc yöntemiyle sodyum karbonatı imal etmeye karar vermişti Darcetnin yöntemini geliştirip buna yenilerini de ekledikten ve birçok mali güçlükler atlattıktan sonra bu maddeyi sanayileştirmeyi başardı. Malını bütün dünyaya kabul ettirmek için uzun yıllar çabaladı ve XIX. yüzyılın ortalarına doğru kesin başarıya ulaştı. 1863 te bütün dünyaya yılda 300.000 ton mal satmaktaydı. Sodyum karbonat gelişmiş, büyük kimya sanayii kurulmuştu.
Yine aynı yıl içinde yani 1863te yarım yüzyıldan beridir laboratuvarları uğraştıran bir buluş daha sanayiide bomba etkisi yaptı Yirmi beş yaşında bir Belçikalı kimyager daha kolay ve daha ucuz bir üretim yöntemi öneriyordu.
Bu genç mucit Ernest Solvay 1838-1922 idi. 1836 da iskoçyada, daha sonra Viyana, Leeds ve Pariste denenip de mali felaketlere yol açan bir yöntemi başarıya ulaştırmıştı. Bu, tuzu amonyak ve karbonik gazla işlemekten ibaretti. Reaksiyon sodyum bikarbonat vermekte, bundan da, ısıtılarak istenilen karbonat elde edilmekteydi. Hemen şuna işaret etmeliyiz ki, bu yöntemin basitliği bir görünüşten ibaret olup aslında Solvayı uzun zaman uğraştırmıştı
Solvayın yönteminin gerçek bir ihtiyaca karşılık verdiğine de inanmamız gerekir. Çünkü birkaç yıl içinde Belçika, A.B.D. Almanya, Rusya ve daha birçok ülkelerde üst üste fabrikalar kurulmaya başlandı. Böylece Üretim 1875 te 40.000 tona, 1895 te 1.000.000 tona yükseldi. 1902 de dünyada üretilen 1.800 000 ton sodyum karbonatın 1.650.000 tonu Solvay yöntemiyle elde edilmekteydi.
Solvay, zavallı Leblancın tersine şanslı çıkmış, büyük bir servet, ün ve sevgi kazanmıştı. Ama bunları iyiye kullanmasını bildiğini de hemen eklemek gerekir. Her şeyden önce, çok zengin bir sanayici olduktan sonra bile bilim aşkını kaybetmedi
Aynı zamanda büyük bir insanseverdi. Brüksel ve Pariste enstitü ve kurumlar kurdu. 1911 de de bütün dünya fizikçilerim Belçikanın başkentinde toplayacak bir kongreler sistemi meydana getirdi katkısının özellikle büyük etki ve sonuçları olmuştur. Planck, Rutherford, Bohr gibi bilginler buluş ve icatlarını burada açıklamışlar ve bu toplantılar Curie, Einstein, Jeans, Langevin, Perrin, Poincare ve daha başka ünlü bilim adamlarının bir araya gelmelerine fırsat hazırlamıştı