Abbasiler
Alm. Abbasiden, Fr. Les Abbasides, ing. Abbasides. Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbasın soyundan gelen ve Emevilerin yerini alan halifeler sülalesi. Bu hanedana ilk atalarına nisbetle Haşimiler de denilmektedir Abbasilerin iktidara gelmesi, Emevi idaresinden memnun olmayan grupların lider kadrolarının yoğun propagandası ve bunların etrafında toplanan büyük bir kitlenin faaliyeti neticesinde mümkün olmuştur Gerçekten de Emevi hanedanından ikinci Velidin halifelikten hal edilmesiyle aile arasında iç mücadele ortaya çıkmış ve yıllardan beri Emevilerin hakim olduğu Suriye ikiye bölünmüştü
Neticede bu ihtilaf çok büyüdü ve son Emevi Halifesi ikinci Mervan, Dımaşkı terk ederek kendisine hilafet merkezi olarak Harranı seçti Emeviler arasındaki iç mücadeleler sırasında Abbasi Hanedanından Ali bin Abdullahın oğlu
Muhammed, Humeymede gizli olarak halifeliğin kendi ailesine geçmesi düşüncesi ile faaliyetlerde bulunuyordu. Bu arada cemiyeti arasına sızmış olan muhaliflerini ortadan kaldırdı. Onun tesbit ettiği
prensiplere göre bu hareket başarıya ulaştığında Ehl-i beytten her kim halife seçilirse ona razı olunacaktı Muhammed bin Alinin ölümünden sonra yerine geçen oğlu ibrahim çok teşkilatçı ve iyi bir idareciydi.
Emevilere karşı çıkış hareketini yürütmesi için Ebu Müslimi kendi tarafına çekerek Horasana gönderdi. Ebu Müslimin Horasana giderek hareketin idaresini ele alması, Abbasiler, için bir dönüm
noktası olmuştur. Nitekim bölgedeki elverişli durumdan faydalanan Ebu Müslim, kısa zamanda Horasanı Emevi tarafdarlarından temizledi. Ebu Müslim bundan sonra Reye yöneldi. Karşısına çıkan
Emevi kuvvetlerini yendi. Nihavendi ele geçirerek Iraka yaklaştı Doğuda bu olaylar olurken Halife ikinci Mervan, ibrahimi tutuklatarak Harranda hapsettirdi. Vefatına
kadar burada hapis hayatı yaşayan ibrahim, yerine kardeşi Ebül-Abbası tayin ettiğini bildirmişti Ebül-Abbas Abdullah bin Muhammed yakınlarını da yanına alarak kendi tarafına geçmiş olan Kufe
şehrine gitti. Horasanlılar, 28 Kasım 749 Cuma günü Kufe Camiinde Ebül-Abbasa biat ettiler. Ebül- Abbas halife olarak okuduğu ilk hutbede hakimiyet hakkının Abbasilere aid olduğunu çeşitli delillerle
izah etmeye çalıştı. Ebül-Abbas bundan sonra şiilerin çoğunlukta bulunduğu Kufe şehrinde durmayı kendisi için tehlikeli bularak karargahını Hammam-Ayene nakletti. Bu sırada Ebül-Abbasın, Abbasi
hilafetinin kuruluşunda büyük rolü olan Ebu Seleme el-Hallal ile arası açıldı. Ancak Ebu Müslimin yardımıyla onu da ortadan kaldıran Ebül-Abbas böylece hakimiyeti tamamen ele geçirdi.
Bu sırada, Halife ikinci Mervan, Suriye ve el-Cezire Araplarından topladığı büyük bir ordu ile harekete geçmişti. Ebül-Abbasın amcası Abdullah bin Ali, bu orduyu büyük Zap Irmağı kenarında karşıladı. 16
Ocak 750 tarihinde başlayan savaş, aralıksız on gün devam etti. Bu sırada Mervanın birlikleri arasında anlaşmazlık ve kumandanlar arasında ihtilafların çıkması üzerine Abdullah savaşı kazandı. Bu zafer,
Suriye kapılarını Abbasilere, açtı. Başta Dımaşk olmak üzere o havalideki bütün kaleler birer birer Abbasi ordusuna teslim oldu. Nitekim savaş sonunda Harrana çekilen Halife Mervan burada da
tutunamıyacağını anlayarak, Dımaşka oradan da Ürdündeki Ebüfutrusa kaçtı. Ancak onu takib eden birlikler, Yukarı Mısırda Busir adı verilen yerde yetişerek kendisini çevirdiler. Halife Mervan ümitsizce
girdiği mücadele sırasında öldürüldü Ağustos 750. Aynı yılın sonlarında Vasıtta Emevi hanedanından ibn-i Hubeyre de teslim olunca, Emevi hilafeti tarihe karıştı. Ancak Emevilerden
Abdurrahman bin Muaviye, ispanyaya geçerek Endülüs Emevi Devletini kurdu Ağustos 750 tarihinde Mervanın öldürülmesi üzerine Ebül-Abbas es-Saffahın halifeliği, Endülüs hariç,
bütün islam ülkelerinde kabul edilerek kesinleşti. Eski Enbar şehrini imar eden Es-Saffah, burayı devletinin hilafet merkezi yaptı. Halife Saffah dört yıl süren hilafeti boyunca, ülke içinde çıkan isyanlarla
uğraştı. Nitekim onun hilafetini tanımak istemeyen Kuzey Afrikada Berberiler, Basra ve çevresinde Hariciler, Farsta Bessam bin ibrahim, Sindde Mansur bin Cumhur ve Maveraünnehrde Ziyad bin
Salih isyan etmişlerdi. Ancak Ebül-Abbas bu isyanların hepsini bastırarak oğlu Mansura iç problemlerini halletmiş sağlam bir devlet bıraktı. 754.
Hazret-i Abbasın torununun torunu olan halife Ebül-Abbas yumuşak huylu, ağır başlı, haya ve iyilik sahibi bir insan idi. Verdiği sözü mutlaka ve zamanında yerine getirirdi. Cömertliği dillere destan olup,
bu hali dolayısıyla kendisine Saffah lakabı verilmiştir Hilafet makamında dört sene dokuz ay kaldıktan sonra vefat eden Halife Ebül-Abbas es-Saffahın
ölümü ile yerine oğlu Mansur geçti Haziran 754. Heybet, cesaret, ileri görüşlülük bakımından Abbasi halifelerinin en seçkinlerinden olan Mansur, henüz Saffahın hayatta olduğu dönemde bile onun güçlü
bir desteği ve yardımcısıydı. Halife Mansur ilk olarak Bağdat şehrini kurarak başkent yaptı. Bazı halifeler, Samarra ve başka merkezlerde ikamet etmelerine rağmen, Bağdat asıl merkez olarak
nihayete kadar devam etti. Bu arada yaptığı muharebeler ve kazandığı zaferlerle nüfuz ve itibarı devamlı artan Ebu Müslim gün geçtikçe halifeye olan bağlılığını azaltıyordu. Halife gönderdiği nasihat
yollu mektupların bir işe yaramadığını görünce, Ebu Müslimi öldürttü. Ebu Müslimin öldürülmesi üzerine, bilhassa nüfuzunun kuvvetli olduğu Horasan ve başka yerlerde çeşitli isyanlar görüldü ise de
hepsi bastırıldı Halife Mansur 775 senesinde hac etmek üzere giderken yolda hastalanarak vefat etti. Mansur, vakar ve güzel ahlak sahibi idi. Halka karşı gayet yumuşak ve hoşgörülü olmasına karşılık, devlete karşı
hareket edenleri asla affetmezdi Mansurun ölümünden sonra oğlu Mehdi halife oldu. O zamana kadar kuruluş dönemini geçirmiş olan devlet onun zamanında kuvvetlendi. Hazine zenginleşti ve halkın hayat seviyesi yükseldi. Devleti
içerisinde ıslahatlarda bulundu. Fevkalade yargı işlerine bakmak için bizzat mahkeme kurduran ilk Abbasi halifesidir. Yolcuların barınması ve korunması için Mekke yolu üzerinde konaklama mahalleri
yapılmasını emretti. Bunlardan mevcud olanlarını iyileştirdi, kullanılır hale getirdi. Bağdad ile diğer islam beldeleri arasındaki posta işlerini düzene koydu. Ayrıca veziri Abdullaha bütün valilere
gönderilmek üzere, vergi veren kimselere haksızlık etmemeleri için talimatname yazdırdı Halife Mehdi döneminde Bizansa karşı başarılı seferler düzenlendi. Bu arada Merv şehrinde ortaya
çıkan ve ilahlık taslayan El-Mukannanın başlattığı isyan bastırıldı Mehdinin 785 yılında vefatı ile yerine oğlu Hadi halife oldu. Hadi uyanık, gayretli, cömert, büyük işler
yapmaya kabiliyetli, kuvvetli, tuttuğunu koparan cesur bir zattı. Ancak saltanat müddeti çok kısa sürüp 786 yılında vefat etti ve yerine kardeşi Harun Reşid halife seçildi.
Halife Harun Reşid dönemi 786-809, Abbasilerin, en parlak zamanı oldu. O, Yahya bin Halid el-Bermekiyi tam yetkiyle vezirliğe getirdi. Yahya, iki oğluyla birlikte devleti bir hükümdar gibi yönetti.
Çıkan ayaklanmaları bastırdı. Bizansa karşı olan seferlere büyük ehemmiyet veren Harun Reşid, bunlardan bazılarına bizzat kendisi de katılmıştır. 790 yılında Mısırdan Kıbrıs üzerine yürüyen islam
donanması, Antalya açıklarında karşısına çıkan Bizans donanmasının büyük bölümünü batırmış ve donanma komutanlarını esir etmiştir. 797 yılında bizzat sefere çıkan Harun Reşid, Ankaraya kadar
ilerledi. Ancak imparatoriçe irenenin isteği ve yıllık vergi vermelerini kabul ile sulh yapıldı. Fakat Nikeforosun imparator olmasından sonra Bizans, antlaşmayı fesh etti. Bunun üzerine Halife, ikinci
Bizans seferine çıktı. Kendisi Heraklea Ereğli Kalesi üzerine yürürken bazı komutanlarını da diğer kaleler üzerine gönderdi. imparator Nikeforos, Halifenin karşısına çıktı ise de, tutunamadı ve sulh
istedi. Halife kış mevsiminin gelmesi üzerine imparatorla, yıllık haraç göndermesi şartıyla antlaşma yaptı Ancak sözünde durmayan imparator, ertesi sene Abbasilerin elindeki Tarsus üzerine büyük bir ordu
gönderdi ve Tarsus işgal edildi. Huduttaki Bizans kaleleri sağlamlaştırıldı. Bu olaylar üzerine güçlü bir ordu ile Bizans üzerine üçüncü seferine çıkan Harun Reşid Ereğli, Tuvana ve daha bir çok kaleleri
fethetti. Tuvanada bir cami inşa ettirdi. Bu arada Balkanlarda da Bulgarlar tarafından sıkıştırılan imparator, Halifenin yaptığı fetihleri kabul etmek, tahkim ettirdiği kaleleri yıktırmak ve haraç vermek
şartıyla yeni bir sulh yapmaya mecbur oldu 806 Harun Reşid, devletin idari teşkilatında bazı değişiklikler yaptı. Vilayetleri küçülterek daha kolay idare
edilir bir hale getirdi. Merkez teşkilatında bazı divanlar kurarak bunları vezire bağladı. Daha önce valilere bağlı kadıları müstakil hale getirdi. Ancak onlara merkezdeki baş kadıya kadı-ül kudat hesap
verme mecburiyetini koydu. Bu dönemde başkadı, imam-ı Azam hazretlerinin talebesi imam-ı Yusuf rahmetullahi aleyh idi Harun Reşid, ilim ve sanata çok ehemmiyet veriyordu. Zamanında Bağdat, dünyanın en meşhur ve en
muhteşem şehirlerinden biri haline geldi. Halifenin sarayında ilim ve fikir adamları, sanatkarlar toplanır ve onun huzurunda münazara ederlerdi. Halife onları maddi ve manevi bakımdan desteklerdi.
Harun Reşid, Horasanda isyan çıkaran Rafi bin Leysi ortadan kaldırmak üzere ordusunun başında giderken yolda hastalandı. Yerine oğlu Memunu veliahd tayin ettiğini bildirdikten sonra, 24 Mart 809
tarihinde kırk dört yaşındayken vefat etti Harun Reşidin ölümünden sonra oğulları arasında başgösteren halifelik kavgasında Emini Iraklılar,
Memunu ise iranlılar destekledi. Eminin hilafet merkezine hakim olmasına karşılık, Memun da Horasan bölgesine yerleşerek bağımsız hareket etmeye başladı. Eminin üç yıl kadar devam eden kısa
halifelik müddeti kardeşi ile mücadele içerisinde geçti. Bu sebeple Emin dışa karşı askeri bir harekata girişemediği gibi, içte de idari, fikri ve imar sahalarında bir gelişme gösteremedi.
Eminin 813 yılında öldürülmesi üzerine bütün ülke Memunun halifeliğinde birleşti. Memun başta Irak olmak üzere imparatorluğun çeşitli bölgelerinde çıkan ayaklanmaları bastırdı. Sadece El-Bazz ve
civarında başgösteren Babek ayaklanması sürdü. Memun hilafeti döneminde bilhassa Anadoluyu fethetme gayesini ön planda tuttu. Bu sebeple 830 yılından itibaren devletin askeri kuvveti daha ziyade
Anadoluya yöneltildi. Halife Memun fethettiği Bizans şehirlerine müslümanları iskan etmek ve böylece fetihleri daimi hale getirmek istiyordu. Ancak 833 yılında ölümü üzerine bu tasavvurunu
gerçekleştiremedi Halife Memun, bilhassa saltanatının son yıllarında Türkleri birlikleri arasına almaya başlamış ve ölümünde bunların sayısı 8-10 bini bulmuştu. Nitekim Memunun ölümünden sonra kardeşi Mutasım
bu Türk kuvvetlerinin desteği sayesinde hilafet makamına geçti. Mutasım da ağabeyi gibi çeşitli Türk ülkelerinden birlikler getirmeye devam ederek kısa zamanda ordunun büyük kısmını Türklerden
meydana getirdi. 836da Samerra şehrini kurarak Türk birlikleriyle beraber hilafet merkezini oraya nakletti. Böylece 892 yılına kadar devam edecek olan Samerra devri başlamış bulunuyordu. Halife
Mutasım döneminde yıllardan beri devam eden Babek isyanı bastırıldı. Bizans üzerine başarılı seferlere devam edildi. Dicleye yeni kanallar açtırıp ziraati geliştirdi. Dikkatli ve tutumlu idaresi sonucu,
vefat ettiğinde haleflerine milyonlarca dinar ve dirhem bulunan dolu bir hazine devretti. Halife Mutasımın ölümünden sonra 842, başa geçen Vasık 842-847, Mütevekkil 847-861,
Muntasır 861-862, Müstain 862-866, Mutez 866-869, Mühtedi 869-870 ve Mutemid 870-892 dönemlerinde devletin her köşesinde ortaya çıkan isyanlar, merkezi otoriteyi zayıflattı. Devlet içte ve
dışta sarsıntılar geçirmeye başladı. Nitekim bu dönemde Kuzey Afrikada siyasi bir güç olarak ortaya çıkan Fatimiler, doğuya doğru ilerlemeye başladılar. Karmatiler, Irak ve Hicaz bölgelerini tehdit
ederken, Sacoğulları Azerbaycanda bağımsızlık kazandılar. Ancak Abbasi hilafeti için bütün bunlardan çok daha kötü bir gelişme 945 yılında Büveyhilerin Bağdatı işgal etmeleri olmuştur. iranlı ve şii bir
hanedan olan Büveyhiler, dokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru Fars, Huzistan, Kirman ve Kuhistan bölgelerinde hakimiyet kurmuşlardı. Büveyhilerin Bağdatı işgalinden sonra Abbasi halifelerinin hiç bir
maddi gücü kalmadı. iktidar, Büveyhilerin eline geçti. Büveyhiler, Abbasi halifelerini sadece dini bir lider olarak başta tutuyorlar ancak istediklerini tahttan indirip istediklerini çıkarıyorlardı. Bağdat artık
islam dünyasının bir merkezi olmaktan çıkmıştı. Bu durum yaklaşık bir asır kadar devam etti. On birinci yüzyılın ortalarında Büveyhiler eski güçlerini kaybettiler. Bu dönemde Türk asıllı Büveyhi
komutanı Arslan el-Besasiri, Bağdada hakim olarak hutbeyi Fatimi halifesi adına okutmaya başladı. Bu sırada iranda güçlü bir devlet kurmaya muvaffak olan Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, 1055
yılında Bağdata girerek Abbasi Hanedanını şii hakimiyetinden kurtardı ve Halife Kaim Biemrillaha büyük hürmet gösterdi. Halife de Tuğrul Beye Sultan ünvanını vererek onun siyasi ve askeri
hakimiyetini tanıdı. Selçuklular, Abbasi hilafetini siyasi bakımdan şii hanedanlarının tahakküm ve tehdidinden kurtarmakla kalmadılar yeni bir öğretim müessesesi olan medreseleri kurarak fikri
bakımdan da onlarla mücadeleye giriştiler. Böylece Selçuklular sayesinde Abbasi hilafeti Fatimilerin tehdidinden kurtulmuş oluyordu Zamanla Selçukluların zayıflamaları ve hilafete Muktefi 1136-1160 ve Nasır 1180-1225 gibi dirayetli
şahısların geçmesi üzerine Abbasiler tekrar güçlenmeye başladılarsa da, eski kudretli hale gelemediler. Diğer taraftan Moğollar Cengiz Han idaresinde Çine karşı yaptıkları akınlardan sonra,
1218 yılından itibaren batıya yönelerek islam dünyasını istila etmeye başlamışlardı. Harezmşahlar Devletini ortadan kaldıran Moğollar, Semerkant, Buhara, Taşkent, Harezm ve Belh gibi şehirleri yerle
bir ettiler. Cengizin 1227 yılında ölmesinden sonra da Moğol istila hareketi devam etti. Nitekim torunu Hülagu 1258 yılının Ocak ayında Bağdad önlerine geldi ve şehri kuşattı. Mukavemetin çaresiz
olduğunu gören halife Mutasım teslim oldu 10 Şubat 1258. Ancak Bağdata giren Moğollar, dünya tarihinin en büyük tahribatını yaptılar. Halife, yanındakilerle birlikte idam edildi. Dört yüz binden fazla
Müslüman kılıçtan geçirildi. Mescidler medreseler yerle bir edildi. Milyonlarca islam kitabı yakılarak külleri Dicle Nehrine serpildi. Böylece beş asırdan beri devam eden Bağdat-Abbasi hilafeti sona erdi.
Mısır Abbasileri Hülagunun zulmünden kurtulan otuz beşinci Abbasi halifesi Zahirin oğullarından Ebül-Kasım Ahmed, 1261de Mısıra gitti. Orada hüküm sürmekte olan Türk sultanlarından Melik
Baybars tarafından halife tanındı. Hilafet Osmanlılara geçinceye kadar halifeler bu zatın neslinden geldi. Kahiredeki Abbasi halifeleri, bazı Müslüman hükümdarlara hükümdarlık menşuru gönderiyorlar,
fırsat buldukları takdirde siyasi hadiselere de karışıyorlardı. Nitekim 1412 yılında sultan Nasırın ölümü üzerine halife Adil, kendisini sultan ilan etti. Ancak sultanlığı üç gün sürdü. Sultan Müeyyed Şah
tarafından makamından indirilerek öldürüldü. Bu arada bazı halifeler, sultanlara cephe almaları sebebiyle azlediliyorlardı. Bu durum 1517 tarihine kadar devam etti. Nihayet Yavuz Sultan Selim
Hanın 1517de Mısırı fethetmesinden sonra halife bulunan Mütevekkil, kendi arzusuyla hilafeti bu padişaha teslim etti. Böylece hilafet, Osmanlılara geçmiş oldu.
Teşkilat Abbasiler, devlet müesseselerini islam esaslarına göre kurup teşkilatlandırmışlardır. Halifelik alameti olarak Abbasiler, yüzük, asa, hırka, hutbelerde adlarının okunması vb. şeyleri kullanmışlardır.
Halife, divandaki tahtına bayram tebriklerinin dışında pek oturmaz, divanı vezirlerin idaresine bırakırdı Divana bakan pencereli yüksek bir mahalden divan müzakerelerini dinleyip kendisi gözükmezdi.
Abbasilerde halifeden sonra vezirlik en büyük mevki idi. Bu tabir ilk defa Abbasilerde, kullanıldı Halifeden sonra gelen en önemli icra organı olması dolayısıyla geniş yetkilere sahipti. Zaman zaman
mahkemelere başkanlık eder, savaşlara karar verir, hazineden gerekli gördüğü harcamaları yapar, valileri tayin ve azledebilirdi. Abbasilerde iki tip vezirlik vardı 1 Vezir-i tefviz Halifenin azli ve veliahd
tayininden başka bütün yetkilere sahipti. 2 Vezir-i tenfiz Sadece halifenin kendisine verdiği vazifelere bakardı. Bu gruptaki vezirler genellikle mahir katipler, basiretli ve parlak zekalı kişiler arasından
seçilirdi. Merkezi idare, vezirlerin başkanlığında bir çok divandan yani vezirliklerden meydana geliyordu. Bu divanların en önemlileri devletin mali işlerine bakan Divanül-harac, Divan-ı beytülmal,
askeri işlere bakan Divanül-ceyş, para basma işlerini yürüten Divan-ı darüd-darb, haksızlıkların ve adli hataların görüşüldüğü Divanül–mezalim, resmi yazışmaları yürüten Divanül-resail,
Divanüt-tevki ile posta ve gizli istihbarat hizmetlerini yürüten Divanül-berid idi Vilayetlerde ise halife adına icraya valiler yetkili idi. Ordu hazırlamak, askeri barındırmak, vilayetinde
hukuki meseleleri halletmek, kadı ve hakimler ile vergi ve zekat işlerini yürütecek memurlar tayin etmek valilerin başlıca vazifeleri idi. Hilafet merkezinden uzak eyaletlere bilhassa hanedana mensub
kişiler veya son derece güvenilir kumandanlar vali tayin edilirdi. Hilafet merkezi olan Bağdat ve diğer büyük şehirlerde asayiş, şurta teşkilatı tarafından sağlanırdı. Bu teşkilat suç ve cinayetleri takip
ederek, suçluları yakalayıp cezalandırmakla vazifeli idi. Teşkilatın başında bulunan ve Sahibüş-şurta yani emniyet müdürü denilen memurun derece ve selahiyetleri pekçoktu. Daha sonraları ehemmiyeti
iyice artan bu makam, vezirliğe hatta mabeynciliğe yükselme basamağı haline geldi. Merkez teşkilatındaki önemli görevlerden biri de hacipliktir. Haciplik halifeyi suikastlere karşı korumak
ve halkın önemli işlerle uğraşan halifeyi meşgul etmelerini önlemek için kurulmuştu. Bundan dolayı halifelere, halkın kendileriyle görüşmesi ve isteklerini iletebilmeleri için belli vakitler ayrılmış ve daireler
tahsis edilmiştir Abbasi ordusunun esasını murtazıka ücretli denilen nizami ve daimi statüdeki muvazzaf askerler teşkil etmekteydi. Bunlar yaptıkları askeri hizmet karşılığında devlet bütçesinden maaş alırlar ve her
türlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanırdı. Abbasi ordusunda normal, ücretli askerlerden başka bir de gönüllü askerler vardı. Kendilerine hazineden herhangi bir ücret veya maaş ödenmeyen bu
askerler, sadece zekat ve ganimetten pay alırlardı. Komutanlara ise, maaş karşılığı olarak, toprak verilirdi ki, buna ikta denirdi. ikta ilk defa Peygamber efendimiz tarafından Temim-i Dariye verilmiş,
daha sonra da islam devletlerinde tatbik edilmiştir Abbasi ordusu şu beş gruptan meydana gelirdi Merkezde bulunan ve doğrudan halifeye bağlı olarak görev yapan muhafız birliği, Büyük devlet adamlarının emrinde bulunan birlikler, Vilayetlerde bulunan kuvvetler, Garnizonlarda bulunan, Avasım ve Sugur adı verilen birlikler, 5
Yardımcı kuvvetler Abbasiler, savaş halinde yaklaşık olarak sayısı 100 bini aşan düzenli bir ordu çıkarabilmekteydiler. Bu ordu savaş alanında beşli tertibi esas alırdı. Bunlar, öncü talid, mukaddime, merkez kalbül-ceyş,
sağ kol meymene, sol kol meysere ve artçı saka düzeninde yeralırdı. Savaşlarda kullandıkları başlıca silah, araç ve gereçler mızrak, topuz, ok, yay, kılıç, miğfer, kalkan, balta, zırh, merdiven ve
mancınıkdan ibaret idi Abbasiler, kara kuvvetlerine olduğu kadar, deniz kuvvetlerine ve denizciliğe de büyük önem vermişlerdir. Muhtelif şehirlerde kurdukları tersanelerde Bizans gemilerinden daha büyük gemiler inşa
etmişlerdir. Nitekim güçlü donanmaları ile her yıl Bizans üzerine sefere çıkmışlardır. Donanma kumandanına Emirül-bahr adı verilirdi Abbasilerde adliye teşkilatı düzenli ve muntazam işleyen bir müessese idi. Her memlekette oradaki
Müslümanların ekserisi hangi mezhepten ise, o mezhepten olan bir kadı vazife yapardı. Ancak zamanla her vilayette dört mezhebin de kadıları bulundurulmaya başlandı. Başlangıçta eyaletlerdeki
kadılar vali tarafından tayin ediliyordu. Ancak daha sonra halifeler merkezde veya eyaletlerde kendi adlarına görev yapacak kadıları bizzat tayin etmeye başladılar. Harun Reşid devrinden itibaren ise,
Kadıül-kudatlık müessesesi kuruldu ve bu göreve ilk olarak imam-ı Ebu Yusuf getirildi. Kadıül-kudat hilafet merkezinde bulunur, bölgelerde ve çeşitli merkezlerde vazife yapacak kadıları tayin ederdi.
Kadılık teşkilatı içinde kadıların bakmaktan aciz oldukları davalara bakan ve mezalim mahkemeleri denen mahkemeler vardı. Bunlara bakan kadılara Sahibül-mezalim denirdi. Sahibül-mezalim olan
kadılar, diğer kadılardan daha üstün ve geniş selahiyetlere sahip idiler. Bazı Abbasi halifeleri, ehemmiyeti icabı, mezalim mahkemelerindeki duruşmaları bizzat kendileri idare ederlerdi.
Yine adliye teşkilatına bağlı olmak üzere bir de hisbe teşkilatı vardı. Hisbe işini yapan vazifeliye muhtesib denirdi. Bu teşkilatın görevi iyiliği yaymak ve kötülükten vazgeçirmek emr-i bil-maruf
nehy-i anil-münker, fazilet ve ahlak kaidelerinin muhafazasını, dinin emirlerine uyulmasını, çarşı ve pazarların düzen ve kontrolünü sağlamak, borçluların borçlarını ödemelerini temin etmek, ölçü ve
tartıda hile yapılmasına mani olmak için hususi aletlerle esnafın ölçü ve tartı aletlerini kontrol etmek ve alış verişte fiyatları fahiş miktarda yükseltenleri cezalandırmak idi.
Abbasiler iktisadi bakımdan çok güçlü bir durumda idi. Bilhassa halifelerin, memleketin iktisadi meseleleriyle de yakından alakadar olmaları, ziraat, ticaret ve iktisad ile alakalı meselelere ehemmiyet
vermeleri halkın refah seviyesini yükseltmiş ve devleti de güçlendirmiştir. Kazdırılan su arkları ve kanallarla Arabistana kadar olan geniş ve uzun arazinin tamamı sulanabilir hale geldi. Dicle ve
Fırattan kanallar ile alınan sular, kireç ve tuğladan yapılan muhkem su kemerleri vasıtası ile Bağdada ulaştırıldı. Ziraate ehemmiyet verildi ve bu işle uğraşanlara kolaylıklar sağlandı. Faizsiz krediler ile
çiftçiler desteklendi. Endüstriye gereken önem verildi. Fars ve Horasanda demir, bakır kurşun ve gümüş madenleri işletilmeye başlandı. Yeraltı kaynaklarından, kükürt, tuz, ham petrol ve zift çıkarıldı.
Sabun ve cam fabrikaları, kağıt, kumaş ve tuğla imalathaneleri kuruldu. Hilafet merkezi olan Bağdatta demirci, marangoz ve manifaturacı gibi her sanata ait çarşılar vardı. Kuyumculukta ve mücevher
işlemeciliğinde bir hayli ilerleme oldu Abbasiler, çeşitli bayındırlık eserleri meydana getirdiler. Medreselerle birlikte mescidlerde de ilim meclisleri bulunurdu. Ebu Cafer Mansur devrinde Arapça, bir gramere kavuştu. Eski Yunan, Hind ve iran eserleri Arapçaya tercüme edildi. Memun devrinde Beyt-ül-hikme ilim heyeti kurularak bu işe hız
verildi. Meşhur dört mezheb imamları Abbasiler devrinde yaşadılar. Öğrencileri de, hocalarının mezheblerini öğrettiler ve tasnif ettiler. Yine en büyük hadis kitapları olan Kütüb-i Sitte de bu devirde
yazıldı. Dünyada ilk hukuk usul kitabını Hukuk metodolojisini yine bu zamanda imam-ı Şafii, Risale ismiyle telif etti Yine Abbasiler devrinde birçok ilimlerin temeli atıldı. imam-ı Muhammed Şeybani, Siyer-i Kebir kitabı
ve bunun imam-ı Serahsi tarafından yapılan şerhi ile devletler hukukunun Maverdi ve Kadi Ebu Yala Ahkam-us-Sultaniyye adlı eserleri ile amme hukukunun Endülüs alimlerinden Batruci bugünkü
astronominin Cabir bin Hayyan kimyanın Harezmi de cebir ilimlerinin temelini kurdular. Bu devirde yüzlerce büyük alim yetişti. Bunlardan dört mezheb imamı hukukta imam-ı Eşari, imam-ı Maturidi imam-ı Gazali kelamda Razi, Kurtubi, Taberi, Beydavi tefsirde söz sahibi büyük alimlerden idiler