Eyyubiler Devleti
Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selahaddin Eyyübi tarafından, Suriye, Filistin, Mısır ve Yemende kurulan devlet Hanedanın kurucusu olan Selahaddin Eyyubi, Hazbani kabilesine mensuptu. Ancak bu Aile, uzun yıllar Türkler arasında bulunmuş ve tam manasıyla Türkleşmişti. Selahaddin Eyyubi, 1138 de çok sayıda Askeri ile birlikte Musul Türk kumandanı Zengi bin Aksungurun hizmetine girdi
Bu durumun akabinde Selahaddinin kardeşi Şirküh da Zenginin oğlu Nureddinin hizmetine girdi. Şirküh, bu hizmetteyken, 1169 da Mısırın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selahaddin geçti.
Böylece, hanedanın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selahaddin Eyyübi, 1171 yılında, Şii Fatımi idaresini tamamıyla ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise, ismail Zengi ile Böri Gazinin kumanda ettiği orduyu Kurunhamada bozguna uğrattı ve Eyyübi Devletinin temellerini attı. 1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber, Yemendeki Abdün-nebi Fırkasını yıkan Selahaddin Eyyübi, Abbasi halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrikanın sultanı ilan edildi. Bu durum, aynı zamanda, halife tarafından, devletinin kabul edilmesi demekti.
Selahaddin Eyyübi, ilk iş olarak Mısırdaki Fatımi idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde, din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiiliğin yerine Sünni mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selahaddin, Mısır ve Suriyede Fatımilerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikadının yayılmasında önder oldu. Selahaddin Eyyübinin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de, Haçlılara karşı mücadelenin başlatılması idi
Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar, iki defa Anadoludan Kudüse kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile, derin bir nefret uyandırmışlardı. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı. Nitekim, Selahaddinin Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihad siyaseti, bütün islami gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı.
Topladığı bu kuvvetlerle, 1187 yılında, Haçlıların karşısına çıkan Selahaddin Eyyübi, Hattinde parlak bir zafer kazandı. Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün kaleler, Kudüs dahil Eyyübilerin eline geçti. 89 yıl düşman elinde kalan kutsal şehir Kudüsün de ele geçirildiği bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selahaddin Eyyübi, büyük bir üne kavuştu. Avrupa, bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak, bu yeni Haçlı ordusu, daha Akkada iken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir Antlaşma imzalandı.
Hemen hemen bütün Günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğudaki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getiren, böylece Ortadoğu-islam dünyasının kudretini, bütün Avrupaya gösteren Mücahid Sultan, 4 Mart 1193 Çarşamba Günü Dımaşkta Şam vefat etti. Aynı şehirde bulunan kabri, bugün, büyük ziyaretgahlardandır.
Selahaddin Eyyübi, ölmeden önce devletinin çeşitli bölgelerini oğullarına ıkta olarak dağıtmıştı. Bununla beraber merkezi kontrol, oğullarından El- adilin elindeydi. Bu sultan zamanında, daha önceki aktif politika terk edilerek yumuşak bir siyaset izlenmeye başlandı. Frenklerle barış yapılarak, ilişkiler, normal bir duruma getirildi. 1205 senesinde Samsat, Serve ve Rasul-aynın şehirlerine hakim olan Melik el-Efdal, amcası El-adille ilişkisini keserek Anadolu Selçukluları Sultanı Keyhüsreve bağlandı
Bu dönemde Eyyübiler, 1208de Ahlatı, 1215 senesinde ise Yemeni hakimiyetleri Altına aldılar. Beşinci Haçlı seferi sırasında Dimyatın Haçlılar eline geçmesi ile üzüntüsünden hastalanan Sultan El-adil, çok geçmeden vefat etti 10 Eylül 1218. Yerine oğlu el-Kamil geçti.
El-Kamil, kısa sürede orduyu toparlayarak, Haçlıları geri püskürtmeye muvaffak oldu. Ancak, daha sonra, imparator ikinci Frederik ile anlaşan El-Kamil, anlaşılamayan bir tutumla, Kudüsü Haçlılara terk etti. Böylece, ikinci Frederik ile başlayan sulh dönemi, Mısır ve Suriyeye bazı iktisadi faydalar sağlarken, aynı zamanda Akdeniz Hıristiyan devletleri ile ticaretin yeniden canlanmasına yol açtı. Sultan El-Kamilin devri, diğer taraftan iç çatışmalara ve çalkantılara sahne oldu
Sultana karşı ülkede ittifaklar kuruldu. Aynı zamanda sultanın kardeşi Muazzam ile Melik Eşref bile, bu ittifakın içinde yer aldı. Hatta, Melik Eşref, bir ordu ile sultanın karşısına çıktı ise de, aniden vefat ettiğinden kuvvetleri dağıldı.
Eyyübi Devleti son parlak devrini, Sultan El-Kamil ile yaşadı. Onun ölümüyle ülke parçalanmaya yüz tuttu. El-Kamilin yerine geçen Es-Salih zamanında, ülke bir taraftan iç mücadelelere sahne olurken, diğer yandan altıncı Haçlı seferi başgösterdi. Bu karışık vaziyete rağmen, Haçlılara karşı başarılar kazanıldı ve Fransa Kralı St. Louis esir alındı. Sultan Es-Salihin kısa bir süre sonra ölümü üzerine, Mısır Eyyübi ülkesi, 1250 yılında, Türk Bahri Memlük birliklerinin eline geçti.
Halepte ise, 1236 senesinde ölen El-Azizin yerine geçen En-Nasır Yüsuf Mısırdaki Sultan Salihin ölümü üzerine bütün Suriyeyi ele geçirdi. Onun Suriye üzerindeki iddiaları, Mısır Memlükları ile mücadelelere sebep oldu. Bu sürekli mücadelelere, ancak Moğolların taarruzu son verdi. Devamlı tabi halde yaşayan Hamadaki şube ise, varlığını 1342 senesine kadar sürdürdü. Bu tarihte, onlar da Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı. Sadece Diyarbekir ve Hısnıkeyfa civarında, mahalli bir beylik, Moğolların ve Timurluların hücumlarından kurtulabildi. Eyyübilerin bu kolu da Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı.
Eyyübiler Devleti, Zengilerin bir devamıydı. Eyyübi devlet teşkilatı diğer islam devletlerindeki teşkilatlardan farklı değildi. Başta bir sultan ve onun hanedanı, sonra, idari ve askeri yetkiye sahip emirler, daha sonra bürokratlar ve ilmiye sınıfına mensup olanlar gelirdi.
Devlet işlerini yürüten üç divan vardı. Divan-ül-inşa bürokrasinin idaresi ve diplomatik işlerin yürütülmesiyle uğraşırdı. Divan-ül-Ceyş ordu ve onun mali işlerinden sorumluydu. Divan-ül-Mal bugünkü maliye bakanlığının görevini yapardı. Divanlar arasında en geniş teşkilata sahip olan bu divandı.
Eyyübiler Devletinin en önemli hedefi, Ortadoğuda Haçlılar tarafından işgal edilen islam topraklarını kurtarmaktı. Bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu beslemek zorundaydı. Ordunun temelini, toprağa bağlı süvariler meydana getiriyordu. Bunların yanında, maaşlarını para olarak alan bir miktar piyade ve süvari vardı. Piyadeler, kale savunma veya kuşatmalarında vazife alıyorlardı. Diğer muharebelerde ise, timarlı süvariler savaşıyordu. Süvarilerin en önemli kısmını, parayla satın alınarak veya devşirilerek yetiştirilen memlüklar teşkil ediyordu. Bunların büyük çoğunluğu Türktü.
Eyyübiler Devletinde Sağlık hizmetleri çok gelişmişti. Birçok şehirde hastaneler yapılmıştı. Bu hastaneler arasında Dımaşktaki Nureddin ve Kahiredeki Selahaddin hastaneleri, mükemmel tıp merkezleriydi. Buralarda erkekler, kadınlar ve sinir hastaları için ayrı kısımlar vardı. Tarihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilaçlar, bu hastanelerde hazırlanmıştır. Hastanelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin korunması için birçok bakım evleri ve misafirhaneler açılmıştır.
Eyyübiler Devletinde, teknik ve sanat da gelişmişti. Dımaşk ve Kahirede dökümhaneler ve Cam imalathaneleri vardı. Bu şehirlerde ayrıca, Su ile çalışan Kağıt değirmenleri de yer alıyordu. Kağıt Buğday, Pirinç sapları ve pamuktan yapılıyordu. Musul kumaşları, Mısır pamukluları ve Dar-ut-Tirazda imal edilen yünlü, ipekli ve pamuklu kumaşlar çok meşhurdu. Bakır işlemeciliği gelişmişti. Bugün, Eyyübiler devrine ait şamdanlar, leğen ve tabaklar çeşitli ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. Silah imalatı da oldukça ileri seviyede idi. Bilhassa Dımaşkın meşhur çelik kılıçları çok ünlüydü.
Eyyübiler devri, ilmi hayat bakımından islam tarihinin en Canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi. Bozuk itikadlara karşı, Ehl-i sünnet itikadını yaymak gayesiyle, Kahire ve Dımaşkta birçok medreseler açıldı. Burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu. Ayrıca Kuran ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Kurralar, hadis ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Hadisler ve fen ilimlerini öğretmek için Dar-ül-Hendeseler açıldı. Medreselerin yanında camiler de önemli ilim merkezleriydi. Camilerde çeşitli ilimlerin okutulduğu halkalar ve köşeler vardı.
Tarihte çok önemli bir rol oynayan Eyyübiler, Büyük Selçuklu Devletinin geleneklerini yeniden kurarken, Şii Fatımi Devletine en büyük darbeyi vurmuş ve islamın yeniden ihyasına canla başla çalışmışlardır. Haçlılara karşı büyük bir devlet ve güç meydana getirmişler, nitekim geçici bir zaman için de olsa Kudüsü ele geçirebilmişlerdir. Eyyübilerin devlet teşkilatının izleri, daha sonra Memlük ve Osmanlı devlet teşkilatında tesirli olmuştur