çorum Tarihi
çorum ili, tarihin derinliklerinden günümüze dikkate değer izler taşıyan bir bölgedir. Her tarafında en eski tarihlerden bugüne kadar gelmiş değişik medeniyetlere ait kalıntılara rastlanır. hititler Anadolu egemenliğine bu bölgeden başlamışlardır Bölgede bu uygarlık kalıntıları bitişik veya üst üste bulunmaktadır. Bir hitit höyüğü yanında bir Frig, Roma, Bizans devri mezarı veya taban mozaikleri, diğer yanda Selçuklu Kervansarayına ait yıkıntı yerleri ve onun yanında Osmanlı eserlerine rastlamak mümkündür
çok sayıda tarih öncesi devrin en belirgin özelliğini taşıyan tabii ve yapma mağaralar mevcuttur. yazılı tarih öncesi ve sonrası uygarlıkların kalıntıları, yapılan kazılarla gün ışığına çıkmakta ve çorum, bölgesinin uygarlık tarihinde eski bir medeniyet merkezi olduğunu göstermektedir.
çorum adının kaynakları ile ilgili muhtelif rivayetler ve bilgiler vardır Bizans Kaynaklarına Göre Anadolunun Türkleşmeye başladığı 1071 Malazgirt Meydan Savaşından çok önce Türk boyları yavaş yavaş Anadoluya sızmaya ve yerleşmeye başlamışlardır. Bu tarihte Bizansa bağlı olan çorum, Nikonya Yankoniye adını taşımaktaydı.
Danişmendnameye Göre Melik Ahmet Danişmend çetin savaşlardan sonra Bizansın elinden çorum bölgesini alır.Halk müslüman olup bağlılık gösterir. Ancak bu tutumları, Melik Ahmed i ve ileri gelen komutanları bir ziyafette zehirlemek istemelerinden dolayı bir tuzaktır. Bu kötü niyetlerini ve şehrin bir depremle tamamen yıkılacağını Melik Ahmet bir gece rüyasında görür. Melik Ahmet bu rüyanın verdiği endişe ile uyanırken şehir sallanmaya başlar. Askerlerini ve arkadaşlarını derhal kaleden çıkarır.
Kaledeki Bizanslılar müslümanların çekilişinden memnun kalarak kaleyi tekrar kapatarak Savaş hazırlığına başlarlar ve yeniden dinlerine dönerler. Fakat deprem yeniden şiddetlenerek kale ve şehir tamamen harabeye döner. Bizanslılara bu saldırılarından dolayı, suçlu anlamına gelen Cürümlü adı verilir, zamanla bu çorumlu olur.
Evliya çelebi Seyahatnamesine Göre Evliya çelebi Seyahatnamesinin II.Cildi 407.sahifesinde bölgenin havasının Astım hastalarına iyi gelmesi nedeniyle, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan hasta oğlu Yakup Mirza yı ve yüzlerce çorluyu bakımsız, zayıf, hastaları buraya göndermiş ve bunlar sağlıklarına kavuşmuşlardır. Bundan dolayı şehre çorum denilmiştir.
çorumun çevresinin dağlarla çevrili oldukça geniş bir ova olmasından dolayı çevrim denildiği, halk ağzında çoruma dönüştüğü söylenmektedir.
çorum önceleri bazen çorumlu, Türklerin bölgeye gelmesiyle bu adı almıştır. çorum veya çorumlu adının Oğuz boylarından Alayuntlu boyunun bir oymağına ait olduğu belirtilmektedir.
çorum bölgesi, tarihi ve kültürel açıdan günümüzden 7000 yıl öncesine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Bölgede sırasıyla Kalkolitik Taş, Eski Tunç çağı, Asur ticaret Kolonileri, hitit, Frig, Helenistik, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlere rastlanmaktadır.
Paleolitik Yontma Taş ve Neolitik Cilalı Taş Devirler çorum bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda az sayıda bulunan bazı taş aletler, bu bölgede Yontma Taş Paleolitik ve Cilalı Taş Devrinin Neolitik yaşandığına ilişkin kanaat oluşturmakla beraber, bu devirlere ait yerleşmeler konusunda kesin bir sonuç elde edilememiştir.
Kalkolitik Devir Taş çağı M.Ö. 5000-3000 çorum ve çevresinde ilk yerleşim M.Ö. 5000 yıllarına, Kalkolitik dönemin 4. aşamasına rastlar. Yörede kazısı yapılan merkezlerin hemen hepsinde, Kalkolitik çağa ait kaplar ve bakırdan yapılma malzemeler bulunmuştur
Ayrıca yörede diğer maden yataklarının bulunması, teknolojik evrimi çabuklaştırmış ve bölgede zengin etnik grupların ve krallıkların ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu devir eserlerine Alacahöyük, Büyük Güllücek, Boğazköy, Eskiyapar ve Kuşsaray da rastlanmıştır. Yerleşimler bu dönemden itibaren devamlılık göstermiştir. En önemli Kalkolitik yerleşme, Alacanın Büyükgüllücek Köyün de yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır.
Bu dönem mimarisinde Orta Anadolu için tipik 2-3-4 odalı evler, elde yapılmış siyah, gri, kırmızı renkli seramikler, bu devir için karakteristiktir. Bu dönemde damga mühür kullanımı yaygınlaşmış, idollerin şematik insan tasvirleri sayısı artmıştır.
Tunç çağı Maden Devri M.Ö. 3000-1000 çorum ilinin tarihinde en önemli dönem Tunç çağıdır. bakır ve kalayın karıştırılmasıyla elde edilen tunç döneme de ismini vermiştir. M.Ö. 3000-1000 yıllarına kadar süren bu dönem üçe ayrılır.
Eski Tunç Devri M.Ö. 3000-2000 çorum ve çevresinde M.Ö. 3000 yıllarında etrafı surlarla çevrili pek çok şehir devletinin varlığı, yapılan arkeolojik kazılarla belirlenmiştir. Başlangıçta nadir eşyanın yapımında kullanılan Tunç, henüz yaygınlaşmamıştır. Eski Tunç I. evresine bazen Bakır Devri de denmektedir. Bu dönem 500 yıl kadar sürmüştür. Bu sürenin sonunda Tunç eşyalarının yapımı ve kullanımı yaygınlaşmaya ve halka mal olmaya başlar
Bu döneme de Eski Tunç II. Dönemi denir ve M.Ö. 2500-2300 yılları arasında yaşanmıştır. Alacahöyük, bu dönemin en zengin şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Eski Tunç III. Döneminde 2300-2000 Anadolu, çok sayıda şehir devletlerinden oluşan, oldukça renkli etnik bir görünüm sunan, kavimler topluluğu halindedir. Alacahöyük beldesinde yapılan kazılar sonunda elde edilen eserler, Tunç çağının III. Dönemine aittir.
Anadoluda bu devirde zengin şehir devletleri kuran kavim Hattiler dir. Hattiler Anadolu da ismi bilinen en eski yerli kavim olarak karşımıza çıkmaktadır.
b Orta Tunç Devri Anadoluda Asur Ticaret Kolonilerinin ve Eski Hitit Devletinin ortaya çıktığı dönemdir. Eski Tunç çağından yazının kullanılmaya başlanmasıyla ayrılır.
Asur Ticaret Kolonileri çağı M.Ö. 1950-1850 M.Ö. II. bin yılı başlarında Anadolu zengin ve bayındır bir yerleşim yeriydi. Anadolunun bu durumunu bilen Mezopotamyalılar Asur Devletinin önderliğinde Anadoluyla ticaretlerini geliştirdiler. Asurlular dokuz Anadolu kentinin yanına Pazar şehri Karum kurdular. Boğazköy de Boğazkale Hattuş-Karum adıyla kurulan şehir, bu ticaret merkezlerinden biriydi. Asur a bağlı olan bu Karumlar ticaret ve yol güvenliği için yerel yöneticilere vergi veriyorlardı.
Bu ticaret ilişkileri Anadoluyu kültürel, Ekonomik ve politik yönden etkilemiştir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu yazıyı tanımıştır.
Bu çağın önemli eserleri silindir ve damga, mühürler, tabletler, insan ve hayvan heykelcikleri ile hayvan biçimli içki kaplarıdır riton. çanak çömlek yapımı, çarkın kullanılmasıyla büyük gelişme göstermiştir. Anadoluda yaşamakta olan sanat, yerli gelenek ve görenekler Mezopotamya dan gelen etkilerle gelişmiş, yeni bir boyut kazanarak daha sonraki Hitit sanatının temelleri atılmıştır.
Hitit çağı M.Ö. 1650-1200 Asur Ticaret Kolonileri dönemi, sosyal ve siyasal yeni görüşlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yerel Prenslerle yönetilen Anadoluda, Mezopotamyadaki gibi merkezi devlet fikri gelişmiş ve sonucunda iç mücadeleler başlamıştır. Hint-Avrupalı bir kavim olan Hititler, MÖ.3000 yıllarının sonunda küçük gruplar halinde Kafkaslar üzerinden Anadolu ya girerek yerli halk Hatti nüfusu ile karıştılar .
Hititler, Asurluların Anadolu dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolunun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devletini kurmuşlardır. Bu devletin kurucu su Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşa dır. Boğazkale
Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit imparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devletinin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolunun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar önceki sanattan ayrılır.
Hitit Siyasi Tarihi M.Ö. 1800 yılları, Anadolu Tarihinin başlangıcı yerli Aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler di. Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir
M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadoluya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadoluya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.
Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır.
Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde M.Ö 1800-1730 Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşayi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Krali Pijustiyi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuşu yeniden iskan ederse gökyüzünün fırtına Tanrısının laneti üzerinde olsun.
Hattuşa M.Ö. 17. yy. ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devletinin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesinde Hurri Ülkesine karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriyedeki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babile kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.
Ancak, Murşilinin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantiliden sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziyada Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.
Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadoludaki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığına kaptırdı.
Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadoluyu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.
Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izler Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fıratın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamyada Hurrilere karşı yapılan askeri harek atlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliyanın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliyanın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.
I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı na katmıştır. Kaşka larla savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır da Tutankhamon un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış ı alarak Mitanni Krallığı na son vermiştir.
II.Murşilinin, Anadolunun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriyede huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır.
Babası Murşilinin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla Büyük Kral olarak hüküm sürmüştür. O nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşada vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşadan Tarhuntaşşaya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriyedeki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititlerin anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısırdı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı na yol açtı. M.Ö. 1274
Günümüzde Mısır daki Abydos, Luksor, Abu Simbelin duvarları ve Ramsesseumun pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğunun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramsesin Hitit Kralı II. Muvattalliyi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşik etmektedir
Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadoluya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.
Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkenti Tarhuntaşşadan, yeniden Hattuşaya taşımıştır.
Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa da ortaya çıkarılan ve günümüzde istanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadca yazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir.
Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı ancak Hattuşada tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi
Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliya seçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattalinin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.
Hitit imparatorluğunun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşada bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadoluda başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya Kıbrıs ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.
Hitit imparatorluğunun M.Ö. 1200den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. imparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir
Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadoluya Suriye ve Mısırdan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadoludaki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit imparatorluğunun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir.
Hitit Dili Arkeolojik araştırmalarda Hitit yerleşimlerinde bulunan yazılı belgeler, Anadoluda aynı dönemde M.Ö. 1800 lü yıllarda Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçeden başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca nın yazı dili olarak kullanıldığını göstermektedir. çivi yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı bir başka yazı türü de Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır
Hititlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte, heceler hatta Kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi. Hititlerde okur yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilirdi. çivi yazısını kralların da LUGAL.GAL okuyamadıkları, aldıkları Mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan sesli oku ibaresinden anlaşılır.
Hitit Dini Hitit dini çok tanrılı bir dindir panteonun tanrılar ailesi içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.
Hititlerde tanrılar tıpkı insanlar gibidir. Fiziki şekilleri insan gibi olduğu kadar, ruhen de onlarla aynı olup, insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler ancak ihmal edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezalandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı- insan ilişkilerini bey – hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
Hitit devletinin panteonu Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur.
Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı, fırtına tanrısıdır Teşup. Kozmik dönemi kainatı sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan fırtına tanrısıdır. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.
Hitit imparatorluğunun Yapısı Siyasal yapısı itibariyle Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. yönetimin politik organı Pankudur imparatorluk Meclisi. Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı.
Hitit Kraliyet ailesi, dışarıya karşı kapalı bir topluluk değildi. Krallık kalıtsaldı, ancak, Kral olabilecek birinci ve ikinci dereceden erkek olmaması durumunda, birinci dereceden bir prensesin eşi de Kral olabilirdi. Kral tarafından belirtilen veliahdın Pankunun onayını aldıktan sonra bağlılık yemini etmesi gerekiyordu. Krallık yanında, kurumsallaşmış bir Krali çelik de vardı. Kraliçenin politik hayatta önemli görevler üstlendiği III. Hattuşilinin eşi Puduhepanın icraatlarından anlaşılmaktadır. Ancak Hitit devlet yapısında Kral, mutlak güçtü.
Kadeş Savaşı ve Barış Antlaşması M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.
Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. M.Ö.1269 Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de vardır.
Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısırda tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy Boğazkale kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Kadeş antlaşmasının Hattuşada bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New Yorkta Birleşmiş milletler Binasında asılıdır.
Frig çağı Hitit Devletinin yıkılışından sonra, Anadoluda 300 yıllık bir karanlık devir yaşanmıştır. M.Ö. 800 yıllarında Asur kaynaklarında Muşki olarak geçen Frigler, merkezi Gordion olmak üzere Kızılırmak yayı içindeki bölgede bir devlet kurarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Frigler in çorum bölgesindeki yerleşme merkezleri Pazarlı, Boğazkale, Alacahöyük ve Eskiyapardır. Bu çağın önemli bir özelliği de, demirin uygarlığa girmesi ve Demir çağına Frigler le başlanmasıdır. M.Ö. 7. yy. ın ilk yarısında Kimmerler tarafından yıkılan Frigler kültür ve sanattaki etkinliklerini M.Ö. 330da Büyük iskenderin Anadoluyu ele geçirmesine kadar devam etmişlerdir.
Frig Sonrası Kimmerlerin Frig devletini yıkmasından sonra çorum bölgesi iranda bir devlet kuran Medlerin, daha sonra da Perslerin hakimiyetinde kalmıştır. M.Ö. 276da Galatlar, çorum ve çevresinde Hitit ve Frigler den sonra en çok iz bırakan devlettir. Roma imparatoru Julius Cesar zamanında bölge, Romalıların eline geçmiş ve M.S. 395te Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra çorum ve civarı Bizans imparatorluğunun yönetimine geçmiştir. Bu devirde çorumun, adını Yankoniye olarak görmekteyiz.
çorum Bölgesine Oğuz Boylarının Yerleşmesi ve Türk Egemenliğine Geçiş Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah ın Danişmend Beyi olan Ahmet Gazi, Amasyayı aldıktan sonra çorumu da Nikonya almak için çavlı Beyi görevlendirdi. çavlı Bey, emirlerinden Karatekin ve Serkes Ahmet Gazi ile çoruma, yürüdü ancak, çorum Tekfuru yönetici Nasturaya Kastamonudan yardım geldiği için çavlı Bey başarılı olamadı. Bunun üzerine Melik Ahmet Gazi 30.000 kişilik askeriyle çoruma geldi. Beraberinde Komutanlarından iltekin Gazide bulunmaktaydı.
Kastamonudan çoruma yardım için gelen Bizans kuvvetleri bozguna uğratılarak şehir kuşatıldı. Melik Ahmet Gazi Nasturaya, elçisi Yahyayı şehri teslim etmesi için gönderdi. Nastur bu teklifi reddetti. Bir haftalık kuşatmadan sonra Nikonya çorum Şehri 1075 yılında alındı.
Melik Ahmet Gazi Oğuzların Alayuntlu boyundan çorumlu oymağının başı bulunan ilyas Beyi çoruma yönetici olarak bırakmış, iltekin Gazi ile Osmancıkı almak üzere çorum dan ayrılmıştır. çankırı yöresinin fethi için çavlı ve Karatekin Beyleri görevlendirdi. Osmancık alındıktan sonra burasını Alayunt boyundan Osman Beye verdi. Osmancık adını bu beyden almıştır.
Kısa zamanda Orta Anadoluyu Bizansın elinden alan Danişmend Beyliği, çorum ve çevresini Türk boylarına açarak Anadolunun Türkleşmesine katkıda bulunmuştur. Bu bölgede Oğuz Türkleri yerleştikleri yerlere boylarının ve oymaklarının adlarını vermişlerdir. köy, mahalle, dere, tepe, dağ ve ova gibi bazı yer isimleri Oğuz boylarının adlarını taşımaktadır. Bayat, Büget, Kayı, Kınık, Salur, Avşar, Bayındır, Karakeçili, Karaevli, Dodurga verilen boy ve oymak adlarından bazılarıdır.
Anadolunun Türkleşmesinde Oğuz Boylarına mensup Türkmenlerin büyük rolü olmuştur. Bu çerçevede Karadeniz Bölgesine de çok sayıda Oğuz Boylarına mensup Türkmenlerin yerleştiği görülmektedir. Bu Türk boyları bölgenin hem fetihlerle, hem de iskanlarla Türkleşmesini sağlamışlardır. Prof. Dr. Faruk SÜMERin araştırmalarından yapılan tespitlere göre XVI. Yüz yılda, Amasya, Canik Samsun, çorum, Karahisar-i Şarki, kastamonu, Kengiri çankırı, Sivas ve trabzon sancaklarındaki yer adları incelendiğinde, Yirmidört Oğuz Boyunun 21i yerleşmiştir
Bunlar Kayı, Bayad, Kara-Evlu, Yazır, Döğer, Todurga, Afşar, Kızık, Beğ-Dili, Karkın, Bayındır, çavundur, çepni, Salur, Eymür, Ala-Yundlu, Yüreğir, iğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık boylarıdır. Bölgede bu boylara ait 268 yer adı bulunmaktadır.
Kıyı şeridi başta olmak üzere, Karadeniz Bölgesinin Türkleşmesinde özellikle çepniler önemli roller oynamışlardır.
Anadolunun fethinden sonra bölgeye yerleşen Türklerin çorum bölgesini yurt ve otlak olarak kullandıkları kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Bölgede en çok köy ve yer adı bırakanlar Bayat, Eymir, Kargın, Yapar ve çavuldur boylarıdır Danişmend Beyliği Zamanında çorum Danişmend Ahmet Gazi tarafından Bizanstan alınan çorum, Danişmend Beyliğinin Sivas koluna bağlıydı. Sonradan merkezleri Niksar olmuştur. 1174 yılına kadar bağımsız olan Danişmend Beyliği, Anadolu Selçuklu Sultanı II.Kılıç Arslan tarafından yıkılarak toprakları Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır.
Danişmendliler zamanında Anadolunun büyük bir kısmı Anadolu Selçukluları tarafından ele geçirilmiştir. Ancak haçlı ordularının Ankaraya yürümesi üzerine, ankara Emiri olan Fetih Han çorum Sancağına çekilmek zorunda kalmıştır.
Anadolu Selçukluları Zamanında çorum çorumun Anadolu Selçuklu Devletinin yönetimine katılması I.Kılıç Arslan zamanında olmuştur. Haçlılarla çorum yakınlarında savaş yapılırken çorum Beyi olan Obrunanın Kılıç Arslana sığınmış olduğu ve şimdiki kalenin I.Kılıç Arslan tarafından yaptırıldığı değerlendirilmektedir.
çorumun I. Kılıç Arslan tarafından alınması Danişmendliler ile aralarının açılmasına neden olmuştur.
I.Kılıç Arslandan sonra Anadolu Selçukluları zamanında çorum giderek gelişmiş olup, 1200 yılına ait bir tutanakta Camii Kebir Ulu Camii Pazar Camii, Abdi bey Camii Defterdar Camii, Burhan Kethüda Camii ayrıca Süleyman ağa Kütüphanesinin bulunduğu görülmektedir.
II.Gıyasettin Keyhüsrev döneminde 1237-1245 çorum yönetim bakımından serleşkerlik Bölge Komutanlığı şekline dönüşmüştür.
Bu zamanda Baba ishak ismindeki bir dervişin, Türkmenler arasında taraftar toplayarak ayaklanması güçlükle bastırıldı. Baba ishak ın en yakın müridlerinden olan Baba ilyas çorumdaki Türkmen beylerinden olup, Baba ishakın öldürülmesinden sonra Amasya ya geçerek şeyhliğine devam etmiş, yerine oğlu Aşık Paşa Aşık Ali geçmiş, daha sonra Aşık Alinin oğlu Elvan çelebi şeyhliklerini sürdürmüşlerdir.
Moğollar ile Anadolu Selçukluları arasında, 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşında, Anadolu Selçuklu Devletinin yenilmesi sonucu, Anadoluda yeni bir karışıklık dönemi başlamıştır. Bu durum çorumu da etkilemiştir. Karahisar Temürliye sahip olan Hüsamettin bu karışıklıkta çorum ve Osmancıka da egemen olmuştur. 1276 yılında Kunduz beyin oğlu Emir Celalettinin çorumdaki Moğolları yenerek çorum ve Amasyayı almıştır.
Osmanlılar Dönemine Kadar çorum ilhanlı Devletine 1308 de bağlanan çorumda, Moğolların Anadolu yöneticisi olan Timurtaşın Mısıra kaçması üzerine Eretna Bey egemenlik sağlamıştır. Eretna Beyin ölümünden sonra yedi yaşındaki oğlu Mehmet Beyliğe getirilirken Kadı Burhanettin buna vasi olmuştur. Kadı Burhanettin Hükümdarlığını ilan ederek Şahgeldi Paşayı yenmiş, çorumu, almış daha sonra Osmancıkı da ele geçirmiştir. Kadı Burhanettin Osmanlılara karşı Karamanoğulları ve kastamonu Emirleriyle üçlü anlaşma yapmıştır.
Anadoluda Türk siyasi birliğini kurmak isteğiyle hareket eden Yıldırım Beyazıt, önce Kastamonu Emiri Süleymanı yenerek Kadı Burhanettinden Osmancıkın teslimini istedi. Bugünkü Kırkdilim yöresinde yapılan savaşı Kadı Burhanettin kazandı 1392. Bir süre sonra Yıldırım Beyazıt kendisine taraftar beylerin yardımlarıyla çorum, iskilip ve Osmancıkı ele geçirdi. Kadı Burhanettin Sivasa çekilmek zorunda kaldı.
Osmanlı idaresinde çorum Ankara Savaşı sonucunda 1402 Yıldırım Beyazıtın kurmuş olduğu siyasi birlik bozulmuştur. Timur himayesinde Amasyada egemenliğini yürüten çelebi Sultan Mehmet zamanında çorum, yine Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Bu durum Cumhuriyet yönetimine kadar devam etmiştir. çelebi Sultan Mehmet çorumda, Subaşılık Komutanlık kurduğu gibi sık sık çorumu rahatsız eden Köpekoğlu Sülü ve kardeşi Hüseyini öldürtmüş, ayrıca Babaiye tarikatı taraftarlarıyla uğraşmıştır.
Osmanlı birliğini sağlayan çelebi Mehmet, oğlu II.Muratı Amasyaya Vali yapmıştır. II.Muratın Lalası Biçer oğlu Hamza Beyin çoruma hizmetleri olmuştur. XVI. yy. dan itibaren çorum bölgesi Kara yazıcı gibi Celalilerin ayaklandığı bir yer haline gelmiştir.
Milli Mücadele Döneminde çorum çorumda Milli Mücadele hareketi üç bölüm halinde açıklanabilir 19 Mayıs 1919 dan Önce çorum ittihat ve Terakki Partisinin kökü olan Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin kurulmasında çorumlu doktor Mustafa Cantekinin büyük rolü olmuştur. çorumda ittihat ve Terakki Partisinin kurulmasında edebiyat öğretmeni Münüf Kemal, Yüzbaşı Selahattin öncülük etmişlerdir.
I.Dünya Savaşından önce meydana gelen genel karışıklık çorumda da görülmüş Hürriyet ve itilafçılar Avukat Kamil ve Avukat Sabit öncülüğünde faaliyete geçmişlerdir. Bu zamanda ittihat ve Terakki Partisi dağılmıştır.
19 Mayıs 1919dan 23 nisan 1920ye Kadar Geçen Olaylar Gazi Mustafa Kemal Paşanın Samsuna çıktığı sırada ülkenin içinde bulunduğu karışık ortam çorumda da yaşanmaktaydı. Bu zamanda çorum Ankaraya bağlı bir sancaktır. Bu sancağın yönetiminde Ankara Valisi olan Muhiddin Paşaya bağlı Samih Fethi bulunmaktaydı. Padişah taraftarı olan bu kişiler Milli Mücadele hareketine cephe almışlardı. Atatürk, Ali Fuat Cebesoyu görüşmek üzere Havza ya davet etti
Ali Fuat Cebesoy, Sungurlu çorum Merzifon yolunu uygun görerek 16-17 Haziran da çoruma gelmiş ve burada misafir olmuştur. Onu takip ederek çoruma gelen Ankara Valisi Muhiddin Paşa, Muhtasarrıf Samih Fethiyle görüşerek Ali Fuat Cebesoyu tutuklamak istemiş ancak başarılı olamamıştır.
Atatürk erzurum Kongresini yaptıktan sonra, kongre yapmak üzere Sivasa geldiği sırada, çorumda bulunan Samih Fethi bir takım engellemeler yapmak istemişse de başarı gösterememiştir. çorum Sancağından Sivas Kongresine katılmak üzere, Mehmet Tevfik Efendiyle çorum Lisesi Fransızc a Öğretmeni olan Dursun Bey temsilci olarak gönderilmiştir.
Cumhuriyetin ilanına Kadar çorumda Geçen Olayların Ana Hatları Gazi Mustafa Kemal in her sancaktan beş kişi seçilmesine dair genelgesine uyularak çorumdan seçilen beş kişi, ilk T.B.M.M. ni kurmak üzere Ankaraya gönderildiler. Bu sırada çoruma Mutasarrıf Vekili olarak Haymana Kaymakamı Cemal Bey atanmış ve çoruma gelişinden bir gün sonra Ankarada T.B.M.M. açılmıştır.
Milli Mücadele hareketinin başlangıcı ve en zor zamanında çorum bir taraftan çapanoğullarının, öte yandan Pontusçuların tehdidi altında bulunuyordu. çorum halkının Milli Mücadele hareketine bağlılığı sayesinde, çapanoğulları isyanı daha fazla genişlemeden söndürülmüştür.
çorum Milli Mücadelede en çok şehit veren illerden olup, merkez ve ilçelerinden istiklal Savaşına katılan 1510 kişi istiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır