Ruh Nedir? Ruh, din ve felsefede, insan varlığının maddi olmayan tarafı ya da özü olarak tanımlanır ve genellikle bireysellikle zat eşanlamlı olarak ele alınır Teolojide ruh kişinin ilahiliğe iştirak eden kısmı olarak tanımlanır ve genellikle bedenin ölümünden sonra kişinin varlığını sürdüren kısmı olarak ele alınır Birçok kültür insan yaşamının ya da varlığının cismani olmayan kaynağını ruh ile özdeş tutmuş ve birçok kültür tüm canlıları ruhlara dayandırmıştır.
Ruh Nedir? Ruh Ne Demek?
Tarih öncesi halklarda bile vücut ile onu canlı kılan arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir Birçok dini ve felsefi akımda, her canlının bir unsuru olan, var olması için fiziksel maddeye ihtiyaç duymayan, madde dışı, algılanamaz, tezahürleriyle kendini gösteren, aşkın, yaşama yeteneğine sahip, değişen ve gelişen, maksatlı bir prensip kaynak ya da bir kudret olarak tanımlanan ruh, birçok dini ve felsefi akımda da ebedi, yetenekler sahibi, insan davranışlarının motoru, hata ile sevap yapma iradesine sahip bir varlık ya da varlığın saklı yüzü olarak kabul edilir.
Bununla birlikte ruh kavramının kültürden kültüre, dinden dine, felsefeden felsefeye geniş ölçüde çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Çeşitli dinler ve filozoflar, ruhun doğası yapısı, beden ile ilişkisi, kökeni ve ölümlü olup olmayışı konularındaki farklı görüşleriyle bir sürü teori ortaya koymuşlardır. Birçok dini ve felsefi gelenekte ruhun, her canlı oluşumun içteki özünü içeren, kendine özgü bir varlık olduğu ve insanın temel unsurunun beyninden veya organizmasının herhangi bir kısmından ziyade ruh olduğu kabul edilir. Buna karşılık diğer bazı din ve felsefelerde ise ruhun beden ile kendisi arasında aracılık görevi görecek maddi bir elemanı bulunduğu kabul edilir
Ruh ile can kavramları arasında kimi kültür, din ve felsefelerde bir ayrım yapılmamış, kimilerinde ise bir ayrım yapılmış olmasına ve bu kavramları belirten iki ayrı ya da birkaç terim olmasına rağmen, sözkonusu terimler, sık sık aynı kavramı belirtmek üzerine birbirlerinin yerine kullanılagelmişlerdir.
Ruh Genellikle Nasıl Kabul Edilir?
Ruhlar genellikle ölümsüz olarak kabul edilirler. Birçok inanışa göre ruh, enkarne olmadan ete bürünme, doğma önce de mevcuttu. Maddeciliğin reddettiği ruh, J.P.Sartre gibi bazı çağdaş yazar ve filozoflara göre özden önce gelen varoluştur. Ölüm olayında bedenin hareket özelliklerini yitirmesi ruhun beden üzerindeki hakimiyetini, yani bedeni etkilemeyi bırakması olarak açıklanır
Ruh kavramı ölümden sonra yaşam kavramlarıyla yakından ilişkili olmakla birlikte, bu konudaki görüşler son derece çeşitlilik göstermektedir, özellikle bedenin ölümünden sonra ne olup bittiği konusunda. Halihazırda bilimsel araştırma, genel kabule göre, konusu olan maddi evrenin dışında kaldığından, ruhun var olduğunu ya da var olmadığını ortaya koyamamaktadır. Psikoloji ekollerinin de ruh konusundaki görüş ve yöntemleri birbirinden farklı olup, çeşitlilik göstermektedir.
Eski uygarlıklarda ruh kavramı Bazı eski uygarlıklarda ruh kavramı konusunda benzerlikler ve ruh ile ilgili ortak bir anlayış bulunmaktadır. Bu ortak anlayış ruhun ya da canın ölümsüzlüğü olarak adlandırılabilir Farklı uygarlıklarda rastlanan sözkonusu benzerlikler, bu anlayışın toplumların birbirleriyle etkileşimleri yoluyla birbirlerine geçip yayıldığı fikrini doğurmaktadır. Fakat ana kaynağın yeri hakkındaki görüşler farklıdır.
Mezopotamya Mezopotamyalıların ölmüşlerinin mezarlarına yiyecek ve çeşitli eşyalar bıraktıkları bilinmektedir Babil dininin öte alemi ve doğa-üstü varlıklarını ilgilendiren kısmı tümüyle Sümerlerden alınmıştır Sümer mitolojisine göre, ölüler ülkesine gidip dönebilen tek kişi Enkidu olmuştur. Böylece Enkidu yeniden yaşayanların dünyasına döndüğünde, yeryüzünde yaşayanlara ölüm ve ölüler ülkesi hakkında çeşitli aydınlatıcı bilgiler vermiştir.
Mezopotamyalılar ölülerin ruhlarından kötü olanların yaşayanlara musallat olduğu ve onlara zarar verdikleri inancına sahiptiler Ölülerin ruhları görülebilir ve işitilebilirdi. Bunun yanısıra hami varlık adıyla bilinen yardımcı koruyucu ruhlar, da vardı. Babilde her insanın bir koruyucu meleği ya da koruyucu ruhu bulunduğuna inanılırdı.
Eski Mısır Mısır, Ölüler Kitabında sıkça rastlanan psikostazi sahnelerinden biri.Herodot gibi kimi eski Yunanlı yazarlar eski Mısırlıların ölümden sonraki yaşama ve ruh göçüne inandıklarını yazmışlardır Eski Mısır geleneğine göre, ölen kimseyi bir yargılanma beklerdi. Bu yargılanmaya eski Yunancada psikostazi psychostasis ya da psikostasya psychostasia adı verilmiştir. Terim psikhe yaşamsal unsur, nefes ve statis tartılma sözcüklerinden türetilmiştir. Ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yargılanması olan psikostazide, kimileri ölümden sonraki vicdani hesaplaşma olgusunun sembolik öğelerle anlatımını görürler.
Bu yargılanma sahnesinin betimlenmesine Mısır Ölüler Kitabında ve birçok eski Mısır belge ve yazıtında rastlanır. Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için sözkonusu olacak tartılma, ilahe Maatın hakikat salonu denilen salonunda gerçekleşir.
Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün vicdanı temsil eden kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilir Yeraltı aleminin sorumlusu ve Ranın gözü sayılan Maatın hiyeroglifi hakikat, adalet ve doğruluğu simgeleyen tüydür. ilah Tot ise sonuçları kaydetmektedir. Yürek suçlarla ağırlaşmamış olduğu takdirde tüyden hafif gelecekti. Bazı psikostazi temsillerinde yüreğin sınavdan başarıyla geçememesi durumunda başarısız ölüyü yutmak üzere terazinin yanıbaşında bekleyen Ammemet Ammait, Ammit adlı ölü yiyici bir yaratığın tasvir edilmiş olduğu görülür.
Eski Mısır geleneğinde ölüm olayı ile bedenlerini terk eden ruhların, çeşitli ölüm ötesi halleri ve öte alem anlamı Amenti Amentetterimiyle ifade edilirdi Mısırlılar, ölenin sonraki yaşamı için, ölü bedenin iyi korunması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle kimi cesetleri mumyalamış ve firavunlarının ölü bedenlerini özenle saklamışlardır.
Eski Mısırlıların geleneğinde kişinin ruhsal varlığı çeşitli kısımlar halinde ele alınmış ve çeşitli terimlerle ifade edilmiştir. Bu terimlerin ifade ettikleri anlamlardan bazıları hakkında ejiptologlar arasında tam anlamıyla bir fikir birliği oluşmamıştır. Eski Mısır geleneğinde insan varlığının çeşitli kısımlarını ifade eden terimlerden bazıları ve ifade ettikleri anlamlar şunlardır.
Ha bazen çoğulu haw Jat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel beden etten kısmıdır. Daha ziyade memelilerin vücudu için kullanılan bir terimdir.
ıb Ab olarak da yazılır. Ruhsal, varlığın düşünce ve heyecanlarla ilgili unsurudur, kalp sembolüyle simgelenirHiyeroglif olarak Ka Yaşamın ölümsüz ve evrensel unsurunun bir parçasıdır. Geleneklerdeki evrensel yaşam gücü kavramına, Teozofideki esiri astral beden kavramına ve Deneysel Spiritüalizmdeki perispri kavramına yakın bir anlam içerir. Kişi geliştikçe kası da gelişir. Kişinin ölüm olayında bedenini terk eden kısımdır. Resimlerde insan başlı bir kuş olarak, hiyeroglif yazıda ise bir anlam ifade edecek şekilde iki açık kol biçiminde belirtilir.
Ba Batıdaki can ing. soul kavramına yakın bir anlam taşır. Aynı zamanda kişiyi kendisi kılan unsurdur, yani bireysel kişiliktir. Bedenin ölümünden sonra varlığını sürdüren bu unsur, kimi zaman insan başlı şahinle, kimi zaman düz gagalı tepesiz sorguçsuz bir kuş olarak tasvir edilir.
Ren Kişinin adını gösteren kısım ya da unsurdur. Sheut Shuyt ya da khaibit olarak da yazılır. Kişinin daima mevcut olan gölgesidir. Siyaha boyanmış küçük bir insan figürüyle tasvir edilir.
Aj ışığa bağlı olan unsurdur.Tepeli ibis kuşuyla tasvir edilir Sekem Sekhem olarak da yazılır. Kişide ilahi iradenin ve ilahi Kudretin tezahürüdür. inisiyasyonla ve büyük gayretler sonucunda elde edilebilir. Ancak ilahların kudretini yeryüzünde elde etmiş olanlara verilir.
Hiyeroglif olarak Ba Khu Akh, akhu, ikhu ya da sahu olarak da yazılır. Ölen kişinin ka ve basının birleşimidir. Varlığın eski haline dönüşü sözkonusudur. Ka, khu ve ba bir bütündür. Khu ölümden sonra kasının içine geri döner. Evrende düzeni sağlayan khudur.
Sekhu Khat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel kalıntılarını belirtir Eski iran Bünyesinde gerek Orta-Asya, gerekse Mezopotamyadan alınmış kültürel öğeleri barındırmış eski iranda bölgenin geleneklerine damgasını vurmuş en önemli dini öğreti M.Ö.7.yy.da ortaya çıkan Zerdüştçülük olmuştur. Eski iran geleneklerinde insan varlığı şu unsurlardan oluşuyordu.
Ölüm Sonrası
Yargılanmanın önem taşıdığı Zerdüştçülük inancında kişinin dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruvandı dolayısıyla gelecek yaşamında ödül veya ceza ile karşılaşacak olan da ruhsal varlığın bu unsuruydu Zerdüştçülüğün kutsal metinlerinde şöyle denir Adil kişinin canı ölümsüzlük içinde hep sevinçli olacak, fakat yalancı canı kesinlikle işkence görecek. Ahura Mazda Bilge Tanrı bu yasaları kendi egemen yetkisiyle takdir etmiştir. Zerdüştcülük öncesi dönemde de irandaki eski kabileler, ölmüşlerine ilgi gösterir, onlara muhtemelen yeraltı dünyasında kullanmaları için çeşitli objeler sunarlardı.
Eski Yunan ve Roma Psyche, Wolf von Hoyer, 1842, MünihEski Yunan geleneğinde ilyadanın yazıldığı zamanlarda, psyche Latincedeki animagibi, nefes anlamına geliyordu. Ruh kavramı da phrenes sözcüğüyle ifade ediliyordu. Yunanlılar zamanla ruh dedikleri olgunun farklı kısımları, farklı prensipleri ve farklı güç ya da yetileri olduğunu düşünerek bunlar arasında ayrım yapmaya ve ruhun bu manevi özelliklerinin farklı adlarla adlandırmaya başladılar.
Pisagorun öğretisinde psişe psycheyaşamsal güçe ve duyumsal duyarlılığa, nous ise zihinsel entelektüel yeteneğe tekabül ediyordu. Platonun öğretisinde de bu anlayışa paralellik görülür. Aristo ise bir ayrım yaparak, nousu aktif zihnin pasif zihni olarak kabul etmiştir ki, bu kavram sonradan yapılan yorumlarda Logosa ya da Tanrıya özdeş kabul edilmiştir.
Semavi alemdeki saf nefes olarak ifade edilen ve Tanrısal ortamda cennette yaşamaya çağrılacak bir ruh kavramını dile getiren pneuma kavramı ancak Teolojik eğilimli edebiyatın görünmesiyle başlamıştır. Pneuma Romalılarda spiritustu. Pneumanın tabiatında mevcut olan ateş, dünyevi bir yanmayla ilgili olmayan, esirin saf ateşi olarak kabul edilirdi.
Hava ve yaşamsal ısının karışımı gibi görülen pneuma sık sık esirin saf ateşi ile özdeş tutulmuş veya onla ilgili görülmüştür. Örneğin Aristonun kabul ettiği sistemdeki evrenin canı bu saf, esiri aether ateştir. Fakat evrenin tek bir canlı varlığa indirgenmesi fikrinin kaynağı muhtemelen Pisagordu. Bu fikir Platon aracılığıyla Stoacılara da geçmiştir Antik Çağda ruhçu felsefeyi işlemiş filozoflar arasında Anaximenes, Pisagor, Empedokles, Herakleitos, Sokrates, Platon sayılabilir.
Homerosa göre insan varlığının iki canı vardı bunlar thumos ve psyche idi Thumos can-kan Homerosun yazılarında, kan ve nefesle ilişkilendirilir. insan varlığının yaşamsal kapasitesini, tam olarak kişinin dış alemle etkileşim kapasitesini ifade eder. Arzu etmeye, davranmaya, kişinin kendini dış alemde ifade etmesine iten unsurdur. insan iyice bunaldığı anlarda thumosu ile diyalog kurabilir. Bazı organlarda ikamet eder ve ölümden sonra ortadan kaybolur bedeni terk eder.
Psyche can nefes kavramı ise, Homerosun yazılarında, uyku, baygınlık ve ölüm kavramlarıyla ilişkilendirilir. insandaki ilahi kıvılcım o olmamakla birlikte, ilahi kıvılcımın gölgesidir skia, hassas bir yapıya sahiptir. insanlar ile ölümsüz ilahlar arasındaki önemli bir farktır eski Yunan geleneğine göre ilahların gölgesi olmaz.
Homerosa Göre Ruh Nedir?
İnsan bayıldığında psyche bedenden ayrılıyordu. Ölüm olayında ise psyche bedenden ayrılıp, bedenin gölgesi biçiminde yeraltı alemine Hadese gidiyordu. Ölümden sonra kim olduğunu unutsa da, varlığını Hadeste eski Yunan cehennemi sürdürüyordu. Ölülerin psycheleri yaşayan insanlara öyle çok benziyordu ki, Achilleus kendisine görünüp konuşan ölü Patroklosun psychesine sarılmayı denemiş ama başaramamıştı.
Orfenin öğretisinde ise psyche insan varlığının yüce ve ilahi kısmı olan candır, ölümsüzdür, fiziksel bedende olduğunda cismani dünyada yaşarken ıstırap çeker ve kendisini özgür kılacak kurtuluş yolunda ilerler M.Ö.5.yy.da ortaya çıkan, Orfik Misterler Orfizm olarak bilinen dini akımda ruh göçünün ilke edinildiği görülmektedir. Kimilerince Orfenin kurucusu olduğu ileri sürülen bu dini akımda insanın hem ilahi ve semavi hem de nefsani ya şeytani etkiler altında olduğu kabul ediliyordu.
Bu dinde amaç, tamamiyle ilahi hale gelmekti bu da Titanlarla simgelenen dünyevi, maddi tutkuları, nefsani arzuları yenerek kurtuluşa varmak ve dünyadaki doğum ölüm çevriminden kurtularak dünyada bir daha doğmamakla mümkündü.
Antik Yunanda Ruhla En Fazla İlişkilendirilen Sembol Nedir?
Antik Yunanda ruhla en fazla ilişkilendirilen sembollerden biri kelebekti. Kelebeğin böyle bir sembol seçilmesindeki ana neden, başkalaşım geçiren bir canlı olmasıydı.M.Ö. 6.yy.da, Mısır ve Babilde bulunmuş Pisagor italya ve Yunanistanda ruhla, ilgili eski kavramları geliştirmiştir. Pisagor ve izleyicileri ruh göçü öğretisini savunuyorlardı Pisagorun bu ruh göçü görüşünü M.Ö. 583 doğumlu Syroslu Pherekydesden ya da Mısırda aldığı eğitimden edindiği ileri sürülür Bu ruh göçü öğretisinde ruha bir özerklik atfedilmişti.
Bu öğretiye göre amaç, ölümsüz olan ruhu, ruh için bir hapishane sayılan bedenin esiri olmaktan kurtarmaktı. Dünyada bedenlenen ruhların tekamül hedefi, sonuçları yaşanılacak hatalardan arınarak, ilahlar alemine girmeye hak kazanmak ve böylece ilahlar alemine erişerek yeniden ilahi yapıdaki ilk durumuna dönüşünü edinmekti.
Pisagorun Ruh Göçüne İlişkin Görüşü Nedir?
sonradan, Pisagorcu cemiyetlerden ve Eleusis Gizemleri toplululuklarından fikirler edinmiş olduğu bilinen olan ünlü filozof Platon tarafından da ifade edilmiştir. Buna karşılık Platonun öğrencisi Aristo hocasının ruh ve beden ikilemine karşı çıkmış, ruh ve bedenin madde evreninde asla ayrıştırılamayacağını, ikisinin de aynı varlığın değişik veçheleri olduğu fikrini savunmuştur.
Empedokles ve Herakleitos Ruhu Neye Benzetmiştir?
Ruhu, ateşe benzetmişlerdir. Ruh göçü fikri bu filozoflarda da bulunur. Bunlar ruh göçü görüşünü, tenasüh kavramındaki gibi değil, ruhun gitgide daha gelişmiş vücutlarda bedenlenmesi sıra ile bitki, hayvan ve insan basamaklarından geçmesi şeklinde kabul etmişlerdir.
Epiküre göre, can maddileşmiş ve ölümlü hale gelmiştir. O, vücuttaki bir atom yayılımıdır. Platon ve Aristoya karşı olarak, canın evrensel bir bütünün, yani ilahi Canın bir parçası olduğunu kabul etmeyen Epiküre göre, ilahlar beşeri şeylerle uğraşmazlar.
Stoacılıkta tüm alemden oluşan bütün bir bedendir. Bu beden kavramı çağdaş kabullerimizde alışık olmadığımız bir kavramdır. Stoacı kabulde ruh bir tür nefes pneuma olarak belirtilir. Ruh bir alev ya da ateştir, daha doğrusu aslında ilahi nefesin bir parçası olan, ateşten bir nefestir.
Aristoxenusa göre, can, şarkıdaki ve lirle oluşturulan müzikteki armoniyi andırır şekilde, bir tür bedensel nabız atışlarıdır. Doğası ve düzeni nedeniyle vücuttan, şarkılardaki makamlara tonlara benzer bir hareki gam yayınlanmaktadır Bu görüş ile Pisagorun öğretisindeki kürelerin müziği adıyla bilinen kürelerin armonisi önermesi arasında bir benzerlik ya da paralellik olduğu söylenebilir. Pisagorun bu önermesinde dokuz kozmik siferin, hareketleriyle, algılayamadığımız, uyumlu bir ses oluşturduğu öne sürülür.