Cariye Nedir
Cariye, kadın köle demektir. Köle de cariye de alınıp satılırdı. Mal gibi idi. Mesela ilk müezzin Bilal-i Habeşi hazretleri de bir köle idi. Köle azat edilince hür insan statüsüne tabi oluyordu Köle kadınların hukuki durumu hür kadınlardan farklı idi. Hür kadının her yeri kapalı olurdu. Cariyenin ise kol ve başları, dizden altı açık dursa günah olmazdı. Şarkı söylemeleri de caiz idi
Durumu iyi bilmeyen veya art niyetli bazı kimseler, bak Müslümanlıkta kadınlara şarkı söyletmek caiz idi diyerek müziğe helal diyorlar. Hür kadınlara değil cariyelere şarkı söylemek caiz idi. Açık saçık giyinmek de onlara serbest idi. Hür kadın ile cariye karıştırılmamalıdır.
Kölelik sistemini sanki islamiyet kurmuş gibi, bazıları dinimizi kötülüyorlar. islamiyet, Yunan ve Roma�da görülen köleliğin kaldırılması için bir çok tedbir bildirmektedir. Hem de kölelere iyi muamele edilmesini emretmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
(Kölelere iyilik edin.) Nisa 36 (Yanlışlıkla bir adam öldürenin, bir köle azat etmesi gerekir.) Nisa 92
(Yemin kefareti, on fakiri yedirmek, giydirmek veya bir köle azat etmektir.) Maide 89
(Bir mal karşılığı kölelikten kurtulmak isteyenlere yardım edin.) Nur 33 (Savaşta alınan esirlere iyilik edin veya fidye alarak bırakın.) Muhammed 4
Celaleyn tefsirinde, (iyilik edin demek, esirleri karşılıksız olarak serbest bırakın demektir. Fidyeden maksat da, mal ile veya esirleri mübadele etmek suretiyle serbest bırakın demektir) buyuruluyor. Savaşta alınan esirler, fidye ile de serbest bırakılmazsa, canımızı ve malımızı almaya gelen bu düşmanlara, (isterseniz köle olarak kalabilirsiniz) deniyor. Kabul edenler de köle oluyor. Böyle bir düşmanı öldürmeyip, kendi rızası ile köle olarak kullanmak normal değil midir? Şimdi, savaşlar gibi köleliğin şekli de değişti. Ülkeleri işgal edilen, kültürleri erozyona uğratılan, yer üstü ve yer altı kaynakları sömürülen milletler yok mu? Bugün dünyada ekmek parası için kölelik yapanlar az mı?
islamiyet, normal insanı köle etmiyor. Vatana, cana, mala ve namusa kasteden düşmanı, esir alınca, o da razı olursa köle kabul ediyordu. Bununla beraber, dinimiz, köleyi azat etmek için çeşitli yollar koymuş ve köle azat etmeyi ibadet olarak bildirmiştir. Mesela Ramazan orucunu veya yeminini bozanın bunun kefareti olarak, varsa bir köle azat etmesi gerekir. Böyle sebeplerle köle azat edilince, kölelik kendiliğinden kalkmış olur. Dinimizin köleye verdiği hakkı, gayri müslimler kendi halkına tanıyor mu?
Zenci cariye olan Ümmi Eymen�in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşında iken, bir birliğin komutanı idi. Babası Zeyd bin Harise de, köle idi. Rum ordusu ile savaşırken islam ordusunun komutanı idi.
Peygamber efendimiz, Zeyd bin Harise�yi azat etti. Ana babası bunu almaya geldiler. Onlarla gitmeye razı olmadı. Ben yine Resulullaha hizmet edeceğim dedi.
Dinimizde kölenin hakkı çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki
(Azat edilen kölenin her uzvu için, azat edenin o uzvu Cehennemden azat olur.) Buhari
(Kölelere yediğinizden yedirin, güç iş vermeyin ve onları hiç üzmeyin.) Ebu Davud (Kölesine kötü davranan Cennete giremez.) Tirmizi (Köle günde 70 hata işlese de affedin!) Ebu Davud
(Cennete ilk girecek olanlar şehitler, efendisine hizmet ve Rabbine ibadet eden köleler ile kalabalık aileye malik olan iffet sahibi fakirlerdir.) Tirmizi
Bir kimse, suçundan dolayı kölesini döver. Kölesi, Allah aşkına beni bırak demesine rağmen dövmeye devam eder. Peygamber efendimiz, bunu duyunca (Allah aşkına beni bırak dediği halde onu niçin bırakmadın?) buyurur. O kişi, Ya Resulallah, suçumun cezası olarak bu köleyi azat ettim der. (Eğer azat etmeseydin, Cehennem ateşi yüzünü yakıp karartırdı) buyurdu. (ibni Mübarek)
Bütün bu misaller dinimizdeki köleliğin, eski Mısır, Yunan ve Roma�daki gibi bir esaret olmadığını açıkça göstermektedir.
Bir batılı ilim adamının basında yer alan itirafı En önemli Ortadoğu uzmanlarından kabul edilen, Fransa�da Aix-en-Provence Üniversitesi’nde Siyasi ve Kültürel Antropoloji dersi veren, Fransız siyaset bilimcisi Bruno Etienne şöyle diyor
�Osmanlı imparatorluğundaki köleler, bugünün sözde özgür bireylerinden daha çok özgürlüğe sahiptiler.� (Yenişafak, 21.10.2002)
islamiyette Cariye Hukuku
Allah’a kul ve köle olmanın dışında, her insan hür olarak yaratılmıştır. Hürriyet insanın vazgeçilmez bir hakkı, ayrılmaz bir hususiyetidir. Bununla beraber, insanın, insan olma itibariyle haysiyet ve şerefinden gelen bir hürriyet hakkı, hemen hemen tarihin bütün devirlerinde elinden alınmıştır. Çeşitli harp ve baskınlar neticesinde insanlar hürriyetlerinden mahrum edilmiş, bir mal gibi alınıp satılır hale getirilmiştir. Bilhassa Roma hukuku ve Yunan felsefesi köleliği zarurî bir ihtiyaç haline getirmiş, insanları bir eşya gibi pazara dökmüştür.
Diğer taraftan her millet, düşmanının kuvvetini azaltmak, nüfusunu eksiltmek ve kendi kuvvetim artırmak için esirlik müessesesini yaşatmayı zaruret halinde görmüştür.
islamiyetten önce Araplar arasında da kölelik bütün şiddet ve dehşetiyle devam ediyordu. Kabileler arasındaki çarpışmalar ve yağmalamalar aralıksız olarak sürüyordu. Düşman taraftan esir olarak alınan kadın, erkek ve çocuklar kölelileştiriliyordu. Cahiliye Araplannın nazarında kölelik hayvanlıktan aşağı telakki ediliyordu. Bunun için onları insanlık dışı işlerde çalıştırıyorlar, her türlü zulüm ve işkenceyi reva görüyorlardı. Bazan onları aç susuz bırakarak ölüme terk ediyorlar, bazan de öldürüyorlardı. Kadınları cariye olarak kullanıyorlardı. Öyle ki adeta cariyelik teşvik edilen birşey haline gelmişti. Sırf bunun için başka kavimlere baskınlar düzenliyorlar, erkekleri öldürerek kadınlarını esir alıyorlardı.
işte islamiyet böyle bir zamanda zuhur etti. O devirde insanlığın yarası olan böyle bir meseleyi tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, o zamanki durum zaten buna müsait de değildi. Esaret müessesesinin kaldırılması henüz yeni kurulmakta olan islam devleti için birtakım güçlükler getirebilirdi. Şöyle ki
Her hususta olduğu gibi dinimizin cihad anlayışı diğer milletlerin savaş anlayışından farklıdır. Dinimizin cihaddan gayesi, zulmetmek, kan dökmek, kuru kuruya beldeler fethetmek değil, Cenab-ı Hakkın ismini duyurmak, islama yöneltilen hücumları önlemek, insanlara dünya ve ahiret saadeti temin etmektir. Bu sebeple düşman da olsa savaşa fiilen iştirak etmedikçe, kadınları, çocukları ve ihtiyarları öldürmek Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. 1 Fakat bunları serbest bırakmanın islam devleti için bir tehlike olacağı da ortadadır. Çünkü bir kaç yıl sonra nüfusları yeniden artacağından Müslümanlar için bir tehlike teşkil etmeleri mümkündür. Bu durumda bunların esir alınması artık bir zaruret haline gelmişti.
Diğer taraftan, karşı taraf, Müslümanları esir etmekten geri durmuyordu. Dengenin temin edilmesi için Müslümanların da onlardan esir almaları gerekiyordu. Böylece hem denge temin ediliyor, hem de karşı taraf kuvvetten düşürülüyordu. Ayrıca alınan esirlerle Müslüman esirler takas yapılarak Müslümanlar esaretten kurtarılmış oluyordu. Yine esirler fidye karşılığı serbest bırakılmakla islamiyetin yayılması için maddî destek temin ediliyordu.
Görüldüğü gibi, köleliği ve cariyeliği ilk defa islamiyet icat etmemiştir. Birtakım zaruretler sebebiyle her ne kadar ortadan kaldırmamışsa da, onu tamamen hürriyete yol açabilecek şekilde ıslah etmiştir.
Tarihin her devrinde insanlık dışı işlerde kullanılan zulüm ve işkencenin her türlüsü reva görülen köleler, ancak islamiyet sayesinde rahat bir nefes alabilmişlerdir. Dinimiz kölelik müessesesini vahşi ve iptidaî suretten çıkarıp, insanî bir hayata kavuşturmuştur. Köleye birçok hak verilmiş ve bunlar devletin himayesi altına alınmıştır.
Hadis ve fıkıh kitaplarımızda Itk yani köle azadı başlığı altında bu hakların izah edildiği bir bölüm mevcuttur.
Dinimizde, hürriyet nimetinden mahrum kalanlara karşı büyük bir şefkat ve himaye gösterilmiş, hürriyetlerini kaybetmiş insanların tekrar hürriyetlerine kavuşabilmeleri için bazı hükümler getirilmiştir. Mesela mü’mi-nin bir hata ve kusuru sonunda, günahını affettirebilmek için keffaret ödemesi gerekmektedir. Ramazan orucunu bozan, yanlışlıkla adam öldüren, yeminini bozan kimseler bu hatalarının affı için keffaret öderler. işte bu keffaretlerin başında köle ve cariye azat etmek ilk sırayı almaktadır. Bu hususta birçok ayet-i kerime mevcuttur.
Savaşı müteakip hürriyetini kaybeden köle ve cariyeler, her ne kadar farklı statüye tabi iseler de yine de birer insandırlar. Bunun için dinimizde köle ve cariyeyi hürriyetine kavuşturmak en büyük hayırlar arasında zikredilmiş, bir ibadet hükmünü taşımıştır. Buna teşvik eden birçok hadis-i şerif mevcuttur. Bu hadislerden birisi şu mealdedir
Bir kimse, erkek veya kadın mü’min bir köle azat ederse, Allah o kölenin her azası karşılığında bir azasını Cehennemden azat eder.2
Köle azadını teşvik eden bir diğer esas da mukatebliktir. Bu da, efendisi tarafından bir kıymet takdir olunarak, kölenin bu parayı kazanıp ödemesi yoluyla azat olmasıdır. Cenab-ı Hak mü’minleri buna teşvik etmiş ve bu hususta şöyle buyurmuştur
Kölelerinizden mukatebe olmak isteyenleri de, eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız, hemen kitabete bağlayın ve onlara Allah’ın size verdiği maldan verin, size olan borçlarından düşürün.3
Ayrıca böyle bir kölenin hürriyetine kavuşması için Müslümanların verecekleri en sevaplı sadakaların böyle bir köleye verilen sadaka olduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan dinimiz, köle ile efendisi arasında eşit hayat ve geçim şartını da getirmiştir. Köle olan kişinin ailenin bir ferdi olarak görülmesi, efendi ile kölenin aynı sofrada yemek yemesi tavsiye edilmiştir. Dinimize göre efendi, kölesine yediğinden yedirmeli, giydiğinden giy-dirmelidir. Efendi, kölesine eziyette bulunmamalıdır.4
Köleler hakkında bir diğer husus da efendinin, kölesinin izzet-i nefsini rencide edecek şekilde çağırmasının uygun olmadığıdır. Efendinin, kölesini, kölem, cariyem şeklinde değil oğlum, kızım şeklinde çağırması tavsiye edilmiştir.5
Yine köle ve cariyeler umumiyetle eğitim ve öğretimden mahrum kimseler olduklarından onların cahil bırakılmayıp, okutulması ve yetiştirilmesi efendinin vazifeleri arasındadır.
Görüldüğü gibi, kölesini azat etmeyen kimselerin bu şartlarda köle tutması ve beslemesi ağır bir mes’uliyet getirmektedir. Ahmed Cevdet Paşa, efendinin, mükellef olduğu vazifeleri yerine getirerek köle tutabilmesinin zorluğunu şu veciz cümle ile ifade eder Müslümanlıkta köle almak, köle olmaktır.
Evet. islamiyetin kölelik meselesini ıslah ettiği, hukuk sisteminde ona geniş bir yer vererek hakkını müdafaa ettiği düşünülünce, bu hususta ne kadar büyük bir inkılap gerçekleştirdiği görülmüş olur.
Dünyaya medeniyet dersi veren Batının, asırlardır sömürge ve istila belasıyla insanları, bilhassa islam alemini ezip sömürdüğü, hatta Amerika’nın ve Güney Afrika’nın bugünlerde dahi zencilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptığı gerçeği hatırlanırsa, köleliği hangi milletin devam ettirdiği anlaşılmaz mı? Yarım asırdan fazla olarak Demirperde ülkelerinde Rusya’nın zavallı insanlara reva gördüğü zulüm, canavarlara bile rahmet okutmuştu. insanları evlerinden, yurtlarından kovarak Sibirya’nın kamplarında insanlık dışı işkence ve zulümlere boğduğu inkar edilemez.
Bu hususları dikkate alarak kölelik müessesesini islamiyetin icat etmediği, bu müesseseyi ıslah ettiği hususunda yanlış bir telakkiye kapılmaya gerek yoktur. Bu ifadeler ışığında insanlığa gerçek hürriyet ve hidayeti islamın getirdiği bir defa daha görülmüş olur.
Cariye ve statüsü
Savaş sırasında düşman tarafından esir edilen kız ve kadınlar cariye olarak alınır. Hukuk itibariyle ganimet sayıldıklarından islam devleti tarafından hizmetçiye ihtiyacı olan gazilere verilirdi. Azat edilmedikleri müddetçe de, ticarî bir eşya gibi alınıp satılırdı. Artık o andan itibaren cariye ailenin bir parçası ve bir ferdi olarak kabul edilir, ona göre muamele görürdü. Cariyenin, sahibi olan efendi onu şahsî hizmetlerinde ve ev işlerinde istihdam edebildiği gibi, isterse, ayrıca bir nikah kıymaya ihtiyaç duymadan istifade edebilirdi. Bu durum her ne kadar ilk anda garip karşılanacak olsa da, tarihî şartları içinde bu gayet normal ve tabii karşılanırdı. Zaten ayrıca bu hususta Kur’an’ın verdiği bir ruhsat da mevcuttur. Mü’-minûn Sûresinin 5 ve 6. ayetlerinde bu ruhsat şöyle ifade edilir
O mü’minler ki, ırzlarını korurlar ancak hanımlarına ve sahip oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır. Bunlarla olan münasebetlerinden dolayı kınanmazlar.
Efendinin, cariyesinden cinsî yönden istifade etmesinin, cariyenin hesabına iki mühim hikmet ve faydası vardır. Birincisi ve en mühimi, esir düşen ve sahipsiz kalan bu kadınların bu vesile ile ihmal edilmeleri önlenmiş olur. Çünkü, aksi takdirde, cariyelerin fuhşa düşmeleri, zinaya girmeleri ihtimali kaçınılmaz olduğu gibi, efendisinin evine de bağlı kalmış olur.
Diğer bir faydası, cariyenin efendisinden bir çocuğu olduğu takdirde çocuğun annesi manasına ümmü’l-veled sayılmaktadır. Cariyeden doğan bu çocuk hür kabul edilir. Çocuğun doğumu ile annesi de, efendisinin ölümünden sonra mirasçılarına geçmeyip hürriyetine kavuşmaktadır. Çocuk olmasaydı, efendisi de azat etmeseydi, diğer mallar gibi cariye de miras olarak kalacaktı.
Efendinin, cariyesi ile karı-koca olmaları da şart değildir. Efendi, onu sadece bir hizmetçi olarak istihdam edebilmektedir. Ayrıca, cariyenin kocası esirler arasında ise, eşlerin nikahları devam edeceğinden, efendinin bu cariye ile münasebette bulunması caiz değildir. Hatta erkek başka birisinin, kadın da bir başkasının yanında köle ise, yine efendi, yanında bulunan bu kadın köleden cinsî yönden faydalanamaz.6
Bu meselelerle birlikte, Kur’an-ı Kerim, erkek ve kadın kölelerin birbirleriyle evlendirilmesini de teşvik etmiştir. Nur Sûresinde mealen şöyle buyurulur
Bir de içinizden bekarları ve kölelerinizle cariyelerinizden salih olanları evlendiriniz. Eğer fakir iseler, Allah onları kendi lütfundan zengin eder.7 Böylece kölelerin kendi aralarında bir nevi eşitlik sağlanmış olur.
Her vesile ile kölenin hürriyetine kavuşturulmasını tavsiye eden dinimiz, cariyenin de nikahlanarak ev hanımı yapılmasını teşvik etmiştir. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle ifade ederler
Sizden cariyesi olan biriniz onu en güzel bir şekilde terbiye eder, yetiştirir de sonra azat edip onunla evlenirse, onun için iki sevap vardır.8
Bu açıklamalar göz önüne alınırsa, islamın köle ve cariyeleri ne kadar himaye ettiği, onların haklarını koruduğu açıkça görülecektir. Cariye sadece kadınlığından istifade edilen bir insan olarak da görülmemektedir. O aynı zamanda evin bir ferdi, ailenin bir parçasıdır. Ailenin, hanımından sonra evin en sorumlu kadınıdır.
Bir insan sahip olduğu cariyesini azat edip hürriyetine kavuşturabildiği gibi, onu bir başkasına hediye olarak da verebilirdi. işte Mısır hükümdarı Mukavkıs’ın Peygamber Efendimize (a.s.m.) gönderdiği iki cariye de bu kabildendir. Zaten bu iki cariye Mısır’dan gelirken yolda Müslüman olmuşlardı. Bilindiği gibi Peygamberimiz bu cariyelerden Mariye’yi kendi nikahı altına almıştı. Daha sonra Hz. Mariye’den Hz. ibrahim dünyaya gelmişti. Hz. ibrahim’in doğumundan sonra Peygamberimiz Hz. Mariye’yi hürriyetine kavuşturdu. Böylece Mariye, diğer Peygamber hanımlarının gıpta edeceği bir mevkie yükselmişti. Şîrin isimli diğer cariyeyi de Peygamberimiz, şairi Hassan bin Sabit’e verdi.
Bu hadiseyi misal getirerek, bugün gayr-ı müslim ülkelerden cariye olarak nikahsız bir şekilde kadın alınamaz. Çünkü artık tarihî bir hadise olan cariyelik müessesesi günümüzde hiçbir şekilde tatbik edilmemektedir. Diğer taraftan Peygamberimize hediye edilen cariye, Mukavkıs’ın yanında da cariye idi. Yoksa Mukavkıs kendi milletinden bir kadını Peygamberimize hediye olarak göndermiş değildi.
1. Müslim , Cihad 24 ibni Mace , Cihad 30.
2. Müslim , Itk 21 Bıı/tnn , Itk 1.
3. Nur Sûresi, 33.
4. Buharı, Itk 15.
5. a.g.e. 16.
6. Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 3402.
7. Nur Sûresi, 32.
8. Buharı ,Itk 15.
Mü’minûn Sûresinin 5 ve 6. ayetlerinde bu konuda şöyle denilmektedir O mü’minler ki, ırzlarını korurlar ancak hanımlarına ve sahip oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır. Bunlarla olan münasebetlerinden dolayı kınanmazlar. bu ayet-i kerimede de açıkça ifade edilmektedir ki, bekar olan cariyelerle beraber olmak, yasaklanmamıştır.
şayet cariye olan kadın, bir kişi ile evli ise efendisinin ona yaklaşması caiz görülmemiştir. ama bekar ise, efendisinin istekleri doğrultusunda hareket etmesi gerekirdi. işte kur’an cariyelerin çok şiddetli olan eski hallerinden kurtulmaları için, böyle yumuşatıcı hükümler getirmiştir.
Nitekim Hicretin 200 senesinden sonra hemen henem cariyelik ve kölelik kalmamıştır. çünkü köleleri azad etme ile alakalı çok teşvik edici hadisler varid olmuştur.