Eczacılık Nedir
Eczacılık Nedir? Eczacılık Nedir Kısaca? Eczacılık Ne Demektir? Eczacılık Hakkında Bilgi?
Eczacılık Nedir, Eczacılık Ne Demek, ilaçların toplanması, hazırlanması, standart hale getirilmesi ile uğraşan sanat ve tatbiki bilim dalı. Eczacılığın alanına, ilaç olarak kullanılan bitkilerin elde edilmesi ve tıbbi değeri olan kimyevi maddelerin sentezi girmektedir.Ayrıca tıpta kullanılan ajanların analizi ve standartlaştırılması da eczacılığın konusudur. Eczacı ilaçların tablet, kapsül ve ampul gibi çeşitli dozaj ve tiplerde üretiminden sorumludur. Farmakoloji ilaçlar hakkındaki bütün bilgileri, hastalıklardaki etki mekanizmaları dahil ihtiva eden bir bilim dalıdır. Eczacılığın öğrenilmesi için Galenik Farmasi, Farmakoloji, Farmasötik Kimya, Farmakognazi, Sentetik ilaç Kimyası, Toksikoloji gibi bilim dallarının bilinmesi gereklidir.
Eczacılığın Tarihi
eczacılık ilk insan ve ilk peygamber olan adem aleyhisselamla başlar.Ona kitab gönderilerek, fizik, kimya, tıp, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. Başlangıçta eczacılık hekimlikten ayrı değildi. Bu konudaki ilk bilgiler, M.Ö. 2500 yıl öncesine kadar gitmektedir. eczacılıkla ilgili eski belgelerden en iyi bilineni Alman George Ebers tarafından okunan Papyrus Eberstir. Papirüs üzerine yazılı bu belgeden aşağı-yukarı M.Ö.1550de, eski Mısırlıların zamanımızda bilinen tabii kaynaklı birçok ilacı bildiğini öğrenmekteyiz. Papyrus Eberste 800 formül ve 700 ayrı ilaçtan söz edilmiştir.
islam aleminde de, başlangıçta eczacılık, hekimlikten ayrı değildi. Tabib ile eczacı aynı kişi idi. eczacılık, botanik, zooloji, minaroloji ve kimya ilmi ile birleşikti. ilaçlar da bitkisel, hayvansal ve madensel idi. Daha sonra terkip yapma mecburiyeti hasıl olunca, kimyasal yapılarını bilmeye ihtiyaç oldu.
Müslüman eczacılar şifalı otlardan yaptıkları çeşitli ilaçları, önce hayvanlarda tecrübe ediyor, daha sonra da insanlarda kullanıyorlardı. ilaçların hazırlanmasını, Avrupaya, Müslümanlar öğretti.
Müslüman tabiblerin büyüklerinden olan Razi, yaptığı ilaçları önce hayvanlar üzerinde tecrübe eder, neticesini inceledikten ve faydalı olduğunu gördükten sonra bu ilacı insanlara tatbik ederdi. Bir defasında saf civanın canlılar üzerindeki tesirini görmek ve incelemek için maymuna saf civa içirdi. Maymun sağa sola hareket etmeye, dişlerini birbirine vurmaya ve ön ayakları ile ağrıyan belini tutmaya.
başladı. Bir müddet sonra ağrıdan kıvranan hayvancağız, rahatladı ve eski haline geldi. Bu tecrübeden, saf civanın, tam olarak vücuda zararlı olmadığı neticesini çıkardı. Vücüdun bağırsak bölgesinde acılara, elemlere sebeb olsa da, hareket edince saf civanın dışarı atıldığı ve bedenin tekrar eski haline döndüğü bu tecrübeyle anlaşılmış oldu.
Müslüman tabipler, yeni bir ilacın kullanılması için yedi şart ileri sürmüşlerdir. ilaç yapılınca, dış tesirlerden, soğuk ve sıcaktan uzak olmak, korunmak. Yapılan ilaç, hangi hastalık için yapılmışsa sadece o hastalığa kulanılmak. Başka hastalıklar için kullanmamak.
ilaç, tecrübe edilen hastalığın zıddı olan hastalık üzerinde de denenmelidir. Bazan bir hastalığa doğrudan faydalı olan bir ilaç, başka bir hastalığa dolaylı bir şekilde faydalı olabilmektedir. ilaçtaki kuvvet tesir hastalığın kuvvet derecesine denk olmalı.
ilacın tesir etmeye başladığı müddet, takip edilmeli ve ne kadar zamanda tesir ettiği tesbit edilerek bilinmelidir ilacın, hasta üzerindeki etkileri devamlı takip edilmeli, gözlenmelidir. ilacın denenmesi, en son insan bedeninde olmalıdır. Tıb ilmine yaptığı hizmetlerle tanınan ibn-i Sina, ilaç üzerinde de araştırmalarda bulunmuştur. Yukardaki yedi şarta ilaveten, ilaçların özelliklerini bilmek bakımından bazı şartlar da kendisi koymuştur. ilacın rengi, tadı, kokusu, olumlu-olumsuz tesirlerinin bilinmesi gibi hususları açıklamıştır.
ilk defa tıbbi müstahzar hazırlayan Müslüman eczacılardır. Çeşitli macunlar, merhemler, yağlar, şuruplar, bantlar, saf sular oksijen, tamponlar bunlardan bazılarıdır. ilk defa lahanadan tatlı şurubu yapanlar da Müslüman eczacılardır. Sinameki, kafur, misk, Arapların keşfedip kullandığı ilaçlardandır. El-Birüninin Kitab-üs Saydala isimli kitabında 850 ilaç, Yunanca ve benzeri dillerdeki isimleri ile beraber yazılıdır. Meşhur tıp alimlerinden Davüd-i Antaki, Tezkiresinde eczacılık hakkında şöyle demektedir.
islam alimleri, eczacılık ilminde de çok derinleşmişlerdi. ilaç yapılacak her türlü maddeyi tesbit etmişler, bunların tıbbi faydalarını araştırıp bularak ilaç yapılış usüllerini de belirlemişlerdi.
Davüd-i Antaki de eczacılık sahasında otlardan, hayvanlardan ve kimyevi maddelerin her çeşidinden istifade ederek önemli tesbitlerde bulundu. Endülüste yetişen eczacı ve tıp alimi olan Gafikinin de, ilaçlar ile ilaç yapılacak maddeler üzerindeki tedkikleri, araştırmaları olmuştur. Yine Endülüste yetişen
botanik alimi ve eczacı olan ibn-i Baytarın, bitkiler üzerindeki incelemeleri ve ilaçları mukayese çalışmaları dikkat çekicidir. Fatih Sultan Mehmed zamanında yaşayan Altuncuzade, otlardan ilaç yapmada eşsiz maharet sahibiydi. Devamlı çalışarak ilaç imalini ilerletmiştir. Altuncuzadenin, ağır hastaları, fevkalade ilaç ve tedavi usülleri tatbik ederek, sıhhate kavuşturduğu bilinmektedir.
Kimyanın kurucusu olan Cabir, daha 7. yüzyılda Zekeriya Razi ile birlikte ilaç yapımında tabii arsenik, demir ve bakır sülfürlerini kullandı. ilk resmi ilaç rehberi ise, Arapça olarak yazılmış olan Akrabadindir 850.
Latin eczacılığında en çok adı geçenler Hipokrat M.Ö. 460-370, DioskeridesM.S.1. yüzyıl,GalenM.S.130-200, ve Paracelsustur M.S.1493-1541. Bunlardan Galen CalinosAnadolulu bir eczacı-doktordu. Tıbbi yazılarında reçeteler vermiş, ilaçların nasıl yapılacağını açıklamıştır. eczacılıkta önemli buluşları olan ilim adamları arasında Paracelsus ve Scheele18.yy başta gelir.
On dokuzuncu yüzyıl başında Lavoisier ve öğrencileri eczacılıkta, yeni bir ekol getirdiler Kimya eczacılığı geliştirildi. Alkoloitlerin daha sonra glikozitlerin bulunması tedavide yeni bir çığır açtı. On dokuzuncu yüzyıl sonunda eczacılığa sterilizasyon metodu, sonra serum ve aşıları kazandıran Pasteurun çalışmaları bu mesleğin gelişmesinde çok yardımcı oldu. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda hammaddelerden tesirli maddelerin çıkarılması ve ayrılması konsantre ilaç şekillerinin kullanılmasına yol açtı.
Nihayet 20. yüzyıl başlangıcından itibaren özellikle Fourneau ve okulunun çalışmaları sayesinde, kimyevi eczacılık büyük ölçüde gelişti. Birçok yeni maddelerin sentezi yapıldı.Hipnotikler, antihistaminikler, müsekkinler gibi yeni bir takım ilaç grupları ortaya çıktı. Bundan başka, biyokimyanın bulmuş olduğu antibiyotik ilaçların da bu gelişmede büyük rolü oldu.Gerek hammaddeler, gerekse.
bunlardan elde edilen maddelerin,yani hastanın alacağı şekildeki ilaçların kontrolüne imkan veren metodlar eczacılığın büyük ölçüde gelişmesini sağladı. ilaçların kontrolü ve muayenesi, fizik – kimya, biyokimya ve fizyoloji gibi ilim dallarının yardımını gerektirir.
eczacılık öğretimi Türkiyede eczacılık öğretimi 1834 yılında,Dr.C.A. Bernordın müdürlüğünü yaptığı, Mekteb-i Tıbbiyede Eczacı Sınıfının açılması ile başladı. ilk askeri eczacı, 1840 yılında okuldan mezun oldu. 1867 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiyenin açılmasıyla ilk sivil eczacı 1872 yılında yetişti.
Hekimlikten yavaş yavaş kopmuş olan eczacılık, ticari ve sınai bir görünüşü olmakla beraber, her şeyden önce serbest ve ilmi bir meslektir. Bir serbest meslek erbabı olarak eczacının, halka teknik yeteneğini kabul ettirir bir diplomaya sahip olması gerekir. Hastane eczacılığı, hastanelerde ilaçların alımı, ilaç yapımı ve hastalara ilaçların dağıtımıyla görevlidir. Bu eczane halka açık değildir
Türkiyede Eczacılık 3 Devreye Ayrılır
Cumhüriyete kadar olan dönemde dünyada olduğu gibi hekimlikle eczacılığın genellikle aynı şahısta toplanmasıyla başladı. Hekim hem hastayı muayene eder, hem ilacını yapıp verirdi.Meslek, genellikle babadan oğula geçer veya çıraklıktan yetişerek öğrenilirdi.
Bu devre Cumhüriyetin kuruluşundan ikinci Dünya Savaşına kadar olan dönemdir. Bu dönemde hazır ilaç ithal satışı, 1924 yılında çıkan bir kararnameyle Sağlık Bakanlığının iznine bağlandı.Ayrıca, yalnız eczacıların eczane açmaları sağlandı. Eczane sayısı tahdid edildi.Çoğu ilaçlar eczanelerde hazırlandı.
ikinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren Avrupa ülkelerindeki savaş sonu ihtiyaçları yüzünden ilaç ithali azalınca, yerli sanayi artan tüketimi karşılamak için, üretimini arttırdı. 1950de geniş çapta liberasyona gidilince hem yabancı ilaç ithali artmış, hem ilaç hammaddesi ithali kolaylaşmıştı. Böylece ilaç tüketimi fazlalaştı. Zamanla liberasyon azalınca, yerli laboratuvarların satışı arttı. Yabancı.
sermaye, önce ithal edilen malın temsilcisi olarak, sonra laboratuvarlar halinde yabancı sermayeyi teşvik kanunundan faydalanıp, Türkiyeye girdi. ilaç sanayimizin genel karakteri, hammaddeyi ithal edip, ilaç yapma şeklindedir.Yurdumuzda hammadde imali çok düşük nisbettedir.